26 Nisan 2018 Perşembe

"SENİN DEĞİL BENİM DEDİĞİM OLACAK!"(13)


Yeni bir güne başlayan esnaf tayfası her zaman ki gibi deli dolu sabah muhabbetleriyle deşarj oluyorlardı. Ebrar heyecanla mahalleye giriş yaparken bugün için kendine bir şans diledi. Arkasında kalan arabasını kilitledikten sonra köşeyi döndü. Süleyman Amca’nın dükkanın önünde oturup çıraklara emir yağdırdığını görünce kıkırdadı.

“Evladım yeni gelen mallara depoda yer açın demiyor muyum ben kaç kez size! Delirttiniz beni delirttiniz! Ölümüm sizin elinizden olacak bu gidişle!”

Çıraklar iki büklüm Süleyman Bey’in karşısında dururken başlarını yerden kaldırmıyorlardı. Kabahatleri büyüktü. Aralarından biri;

“Ustam özür dileriz.” dediğinde Süleyman Bey Ebrar ile göz göze geldi ve Ebrar’a göz kırpıp bıyık altından güldükten sonra çıraklara döndü.

“Bir kez daha tekrarlanacak mı?”

Hepsi bir ağızdan “Yok usta.” dediklerinde Süleyman bey “O zaman herkes işinin başına hadi marş marş.” dedi. Çıraklar sırayla gözden kaybolurken Ebrar Süleyman Bey’e yaklaştı.

“Günaydın Süleyman amca!”

Süleyman Bey kendisine bakıp yanındaki tabureyi işaret etti. Ebrar oturduktan sonra yanına oturdu. Gülümseyerek mahalleye kısa bir bakış atıp Ebrar’a döndü.

“Gözümün nuru güzel kızım günaydın.”

“Nasılsın Süleyman amca?”

“İyiyim kızım, sen nasılsın?”

“Bende iyiyim. Az önce çıraklar günlük nasibini aldı galiba?”

“Hiç sorma. Ellerindeki telefonlarda kızlara mesaj atacaklar diye benim dediğim şeyler bir kulaklarından girip öbür kulaklarından çıkıyor. Şu konuştukları kızlarla bende konuşacağım en sonunda. Benim dediklerimi düzgün yapmaları için, konuşsunlar hergelelerle.”

Ebrar dükkanın içine doğru kısa bir bakış attı. Hala Süleyman Bey’in dediklerinden utanan çıraklar arada Süleyman Bey’e kaçamak bakışlar atıyorlar işlerini düzgün yapmaya çalışıyorlardı. Onlara “Kolay gelsin gençler.” dediğinde hepsi “Sağol Ebrar abla.” dediler. Ebrar tekrar Süleyman Bey’e döndüğünde gülümsedi.

“Ben bugün senin ağzını tatlandıracağım Süleyman amca. Kendim bir tarif yaptım tüm esnafın fikrini alacağım, e tabi başta sen olmak üzere. Ama soru sormak yok tamam mı?”
Süleyman Bey kaşlarını merakla havaya kaldırırken Ebrar’ı onayladı. Ebrar oturduğu yerden kalkıp  sonra görüşürüz dedikten sonra diğer esnafa selam verme faslına geçti.
Suna ve Berrak Hanım her zaman ki gibi sabah sohbetlerini yaparken Ebrar’ı fark ettiler. Kaç gündür adamakıllı göremiyorlardı Ebrar’ı. Ebrar kendilerine doğru yaklaşırken gülümsediler.

“Kayıp kızımız teşrif ettiler.”

“Aşk olsun Berrak abla ya. İş güç yoğunluk ondan fırsat kalmıyor.”

“Hadi ordan, resmen kaç gündür gizli saklı mahalleye giriyorsun. Durumu çakmadık sanma.”

Suna Hanım’ın açık sözlülüğüyle gafil avlandığını o an anladı. Berrak Hanım boğazını temizleyerek Suna’ya döndü.

“İnce işleri vardır belki kızın. Ne diye öyle diyorsun Suna, aşk olsun sana da. Senin bizden hiç kaçmadığın günler olmadı sanki açtırma ağzımı bana. Sen bunu boş ver Ebrar, ne var ne yok işler nasıl gidiyor?”

“Güzel gidiyor. Hatta bugün size kendi yaptığım bir tarifi tattıracağım.”

“Ay kızım diyetteyim ama ben!”

“Suna abla!”

“Suna!”

“Ama tabi ki gurmelik yaparım. Her zaman tatlı yemiyorum sonuçta kendimi ödüllendireyim değil mi? Getir canım getir yerim.”

Ebrar gülerek onu onayladıktan sonra ikisine de sarılıp dükkanına doğru geçiş yaptı. Nehir erkenden gelmiş dükkanı açmıştı. Hüseyin Bey ve Mahmut Bey ortalıkta gözükmüyordu. Güzin Hanım yine erken saatlerinde müşteri almış onu yolcu ediyordu. Müşteri gittikten sonra butiğine girecekken Ebrar’ı fark etti.

“Ah güzelliğim günaydın!”

“Günaydın Güzin abla.”

“Nasılsın kuzum?”

“İyiyim Güzin abla. Bugün çok yoğun musun? Bir ara sana uğrayacağım.”

“Elbise falan mı diktireceksin? Beden ölçülerini mi alalım?”

“Ah yok başka bir şey. Bugün esnaf gurme günü ilan ediyorum kendi yaptığım tarifi tattıracağım herkese.”

Güzin Hanım heyecanla gülümserken başını allayıp onu onayladı.

“O zaman beklemedeyim.”

“Tamamdır.”

Dükkana giren Ebrar, heyecanla “Günaydıın!” dediğinde Nehir ve Erdem birbirlerine kızgın bakışlar atmakla meşguldü. İkisi de bir masanın başında karşılıklı olarak durmuş ellerini masaya dayamış birbirlerini ellerinden gelse öldürecek gibi bakıyorlardı. Ebrar yüzündeki gülümsemeyi yavaşça silerken “Ben geldim ama gelmemem mi lazımdı?” diye mırıldandı. İkisi aynı anda “Gel Ebrar gel.” dediklerinde Ebrar yerinde sıçradı.

“Ay size ne oluyor sabah sabah ya!”

“Ne olacak birileri yine Hulk tarafından güne başlayıp beni kırdı.”

Erdem sabah dün ki olanları hala unutamamış bir halde kendini dükkanda bulduğunda Nehir yine şarkı eşliğinde ortalığı düzeltiyordu. Onun dikkatini dağıtmamaya özen göstererek sessiz olmaya çalıştı.  Gömleğini çıkartıp askıya asarken tişörtünü düzeltip mutfağa yönelmek için harekete geçti. Nehir o esnada onu fark edip “Günaydın Erdem abi.” dedi.

Erdem ona gülümseyerek bakıp “Günaydın.” dedikten sonra önüne döndü. Sargılı elini Nehir’in ve Ebrar’ın görmesini istemiyordu. Nehir heyecanla kendine doğru yaklaştığında ellerini arkasında saklayıp ona doğru dönüp dik bir şekilde durdu. Nehir gülümseyerek mutfağa doğru baktıktan sonra Erdem’e döndü.

“Bugün Ebrar’da seninle mutfakta olacak! Bugün mutfağı yine ele geçirebilir.”

Erdem kaşlarını hafifçe kaldırıp “Sebep?” diye sorduğunda Nehir gözlerini kısıp ona karşılık verdi.

“Ne sebep? Kız çok güzel bir tatlı yaptı ve menüye koymayı düşünüyor. Bugün de tekrar yapacak ve esnafa tattıracak.”

“En son mutfağa girdiğinde ortalık savaş alanıydı ama neyse hayırlısı. ”

“Ay Erdem abi abartma istersen, cidden bazen çok boş yapıyorsun gibi geliyorsun bana.”

“Nehir laflarına dikkat et.”

“Buranın patronunun kim olduğunu unutma Erdem abi! İstediğini yapar ve mutfakta toparlanır yani.”

Erdem sinirle kendini kasarken sargılı ellerini yumruk yapmıştı. Nehir bir hışım ona sırtını dönüp bir masanın başına geçip masayı silmeye başladığında masanın karşısına da Erdem geçip ellerini masaya dayadı. Sessiz bir bakışma aralarında başladığında Ebrar’da dükkana gelmişti. Şimdi Ebrar’ın olayı anlama durumu söz konusuydu.

“Ben mi seni kırdım? Nehir beni deli etme!”

“Ben ne dedim sana? Ebrar bugün mutfağı yine ele geçirebilir dedim sadece!”

Erdem sinirle elini masaya vurduğunda sargılı elini o an Nehir ve Ebrar fark etti.

“Ben de sana mutfak savaş alanına dönüyor dedim sadece Nehir!”

“Erdem abi?”

Nehir gözleri dolu dolu ellerine bakarken Erdem bakışlarını eline çevirdi.

“Eline ne oldu senin!”

Erdem önemsiz bir şeymiş gibi gelişigüzel havada elini salladığında Ebrar ikiliye yaklaştı.

“Tamam, bir sakin olun. Mutfağını savaş alanına döndürürsem kendi savaş alanımı yaşanılabilir hale getiririm bu birincisi-“

“Konu o değil kızım.” diyerek sözünü Erdem kestiğinde Ebrar elini susar mısın dercesine kaldırdı ve sargılı elini tuttu.

“Bugün sipariş falan almayacağım. Eline ne olduysa adamakıllı düzelsin elin düzelene kadar çalışmak yok bu ikincisi. Üçüncüsü ve sonuncusu da modumu düşürdünüz ama siz benim!”
Nehir gözleri sulu sulu Erdem’e bakarken “Özür dilerim Erdem abi haddimi aştım ben bir an.” diye mırıldandı. Erdem, Nehir’in burnunun kızardığını fark ettiğinde gözlerinden yaşların akacağını anlamıştı. Tek kolunu onun omzuna doğru atıp kendine çekti.

“Önemli değil bıcırık. Asıl ben seni kırdıysam özür dilerim.”

İkisi de birbirine sarılırken Ebrar kollarını göğsünde birleştirip suratını buruşturdu.

“Ne kadar sevimsiz oldunuz böyle de. Ben mutfağa geçiyorum. Bugün kasaya sen bakar mısın Erdem abi? Tatlı yapmam lazım benim sonra sen de tadarsın.”

Erdem daha fazla kızları üzmemesi gerektiğinin farkına varıp Ebrar’ı onayladı.

“Kahvaltı yaptınız mı bu arada?”

Erdem ve Nehir birbirine bakıp olumsuz anlamda başını salladıklarında Ebrar mutfağa girmeden geriye döndü ve ikilinin karşısına geçti.

“O zaman hep beraber söyle güzel bir kahvaltı yapalım.”



Gökmen ailesinin evine gelip kapıyı çaldığında uykusuzluk gözlerinden okunuyordu. Annesi kapıyı açtığında gülümsedi.

“Sultanım sabah-ı şeriflerin hayır olsun.”

İçeriye girip annesine sarılırken annesi tereddütle yüzüne baktı.

“Şu gözlerin haline bak! Uyumamanın sebebi neydi gece?”

Gökmen sinsice sırıtıp “Gerçekten bilmek ister misin?” diye sorduğunda annesi “Ama aşk olsun Gökmen! Göker’in yanında böyle yapma cozutmasın başımda.” diye ona onaylamaz bakışlar atmaya başladı. Gökmen kahkaha atıp annesinin yanaklarını öptükten sonra geri çekildi.

“Dün çok yoruldum. Uyumayı denedim ama uyuyamadım. Başka bir sebep yok yani sultanım.”

Göz kırpıp annesinin omzuna kolunu atıp onu kendine çekti ve beraber mutfağa doğru yürüdüler. Evin geri kalan üyeleri yerlerine oturmuş Gökmen’i bekliyorlardı.

“Abi hiç gelmeseydin. Gözlerimizle doyduk zaten. Kalkıyorduk şimdi.”

Göker’in laf atmasıyla Gökmen “Hadi ordan.” derken babası hafifçe öksürüp elindeki gazeteyi katladı ve kenara koydu.

“Gel oğlum gel tam zamanında geldin geç otur hadi seninle konuşacağım bir konu var hem.”

Gökmen babasını onaylayıp yerine geçip otururken Gökçe’nin yanağından bir makas aldı. Gökçe dil çıkarıp önüne döndüğünde Gökmen bu sefer yanağından öptü. Gökçe’de işaret parmağıyla ona yaklaşması için işaret verdikten sonra ona yaklaştı. Abisinin yanağını hiç sevmediği tarzda sulu sulu öptükten sonra geri çekildi. Gökmen yüzünü buruşturup eliyle yanağını silerken isyan etti.

“Gökçe!”

“Efendim abiciğim.”

Kirpiklerini kırpıştırıp masum bakışlar atarken Göker zeytin çekirdeğini Gökçe’nin saçına fırlattı.

“Düzgün öp kızım. Süs köpeği misin sen?”

Gökmen yerine oturup ikiliye bakarken annesi yine başladık dercesine baygın bir bakış attı ikiliye.

“Göker! Ne kadar öküzsün. Baba oğluna bir şey der misin?”

Arslan bey ciddiyetle Göker’e döndü.

“Göker derhal özür dile Gökçe’den.”

“Baba ya!”

“Ve benden de!”

“Özür dilerim Gökçe bir daha sana öyle süs köpeği misin tarzında cümleler kurmayacağım.”

“Aferin adam ol.”

Arslan bey ciddiyetle Gökçe dediğinde Gökçe’de ciddileşti.

“Özür dilerim Göker bir daha sana aferin adam ol demeyeceğim zira bu saatten sonra durumu kurtaramazsın. Oldu mu babacığım?”

“Oldu kızım.”

Göker ağzını şaşkın balık gibi açıp ikiliye baktı. Gökmen ve annesi kahkaha atarken Gökçe’de Göker’in haline gülmeye başladı. Arslan bey ise kendini gülmemek için sıkıyordu.

“Baba ya!”

“Ne var Göker, benden de özür dilemeye çalışıyorsun galiba.”

“Özür dilerim baba bir daha bir şey dediğinde sana “Baba ya!” demeyeceğim. Tamam Arslan Bey diyeceğim.”

Babası memnun bir ifadeyle başını salladığında annesi gözlerini devirip kahvaltıya başladı. Herkes kahvaltıya odaklıyken Arslan Bey boğazını temizleyip Gökmen’e döndü.

“Bir ara şirkete uğramanı istiyorum.”

“Uğrarım baba, önemli bir şey mi oldu?”

“Bir ihale varmış. Güzel kar elde edilir cinsten. Bir bak bakalım şartlar nasıl, alır mıyız alamaz mıyız?”

“Tamam, en kısa zamanda giderim.”

Kahvaltının geri kalanı sessizlikle devam ederken Gökmen bir kez daha böyle bir ailesi olduğu için kendini şanslı hissediyordu.

Bir saat sonra Gökmen’in arabasında Göker arkada Gökçe önde kafeye doğru gitmeye başlamışlardı. Gökçe radyoyu açıp şarkı mırıldanırken arabanın camını da sonuna kadar açmayı ihmal etmedi. Rüzgar saçlarını savurup yüzünü okşarken halinden oldukça memnundu ta ki Göker arkadan kafasına bir tane yapıştırana kadar.

“Şarkı klibi mi çekiyoruz kızım. Klima zaten açık kapa şu camı hasta etmeye mi çalışıyorsun bizi.”

“Göker! Seni geberteceğim.”

Gökmen arabayı sağa çekip Göker’e ciddi bir ifadeyle döndü.

“İn arabadan Göker!”

“Abi yuh!”

“İn arabadan bir kendine gel. Dün gelmedin kafeye ne halt ettin bilmiyorum ama sabahtan beri hareketlerin sınırını baya bir aştı. Bir daha Gökçe’ye bırak elini kaldırmayı onu üz bak ne yapıyorum. Çabuk in arabadan yürür müsün otobüsle mi gelirsin ne yaparsın bilemem. En geç bir saate kafede olmazsan seni lime lime ederim.”

Göker hırsla arabadan inip kapıyı çarptığında Gökmen başını camdan dışarı çıkartıp ona bağırdı.

“Sen benim arabamın kapısını hangi yüzle çarparsın oğlum. İyi misin sen?”

“Bir git abi ya!”

“Bir ay arabama binmeni yasaklıyorum hadi bakalım.”

Göker ciddi olamazsın der gibi baktığında Gökmen gayet ciddi bir şekilde yüzüne bakıyordu.
Camdan içeri girip arabayı çalıştırdı ve kafeye doğru Gökçe ile yoluna devam etti.

“Abi iyi misin?”

“İyiyim küçük cadı. Başın acıyor mu?”

“Yok ama biraz ağır olmadı mı Göker’e?”

“Azıcık törpülenmesi lazım kızım. Madem yola getirecek bir kız yok hayatında, anca kızlarla gönül eğlendiriyor. Bundan sonra iş bize düşüyor. Göker yola gelecek.”

Gökçe abisine hak verircesine başını salladıktan sonra kıkırdamaya başladı.

“Ne oldu cadı?”

“Otobanın ortasında bıraktığının farkında mıydın?”

“Otostop çeker o.”

İkisi de kahkaha atmaya başladıklarında Göker, Gökmen’in dediği gibi otostop çekmiş hatta bir kızın arabasına binmişti.

Dün abisinin kafesine gitmeyip okula gittiğinde ne zamandır boşladığı kızlarla belli saat aralıklarıyla görüşmüş ona göre bir randevu listesi hazırlamıştı. Günün sonunda kendisini tebrik etmiş ve eve geç bir saatte dönmüştü. Gün içerisinde ne abisini ne ikizini aramıştı. Onlar aklına bile gelmemişti. Şimdi arabasına bindiği kıza kısaca teşekkür edip önüne döndü. Kız otobanın ortasında arabasına aldığı genç çocuğa kısa bir bakış atıp önüne döndü. Bu saatte otobanda ne işi vardı düşüncesi beynine peyda olsa da sessiz kalmayı tercih etti.

Giyimine bakılacak olursa kötü biri olamaz düşüncesine kapıldı. Ona karşı da oralı değildi. Tek hedefi gitmesi gereken yere bir an önce gitmesi gerektiği izlenimini vermişti. Göker’de kızı incelemeden önüne bakmış sadece nereye gideceğini söylemişti, yakında bir yerden geçiyorsa da bırakmasını istemişti. Kız ise onaylamış radyodan müzik açmıştı o yokmuş gibi davranmayı çıkış noktası olarak belirlemişti kendine.



Gökmen ile Gökçe mahalleye girdiklerinde Gökçe Ebrar’ın kafesine özellikle bakmamaya özen gösteriyordu. Erdem ile karşılaşsa apışıp kalacağı kesindi ama karşılaşmaya bugün hazır değildi. Hazır cevap halinde olduğunu kendini ikna ettiğinde belki hazır olabilirdi. Gökmen esnafa selam verirken abisiyle beraber esnafa selam vermeyi ihmal etmiyordu. Köşede Zümrüt denilen kadını gördüğünde derin bir nefes alıp verdi. Abisiyle beraber nihayet dükkanın önüne geldiklerinde sabırsızdı. Gökmen dükkandan içeri girer girmez mutfağa doğru yürümeye başladı, bir yandan Gökçe’ye yapılması gereken şeyleri söylüyordu.

“Masalarla başla güzellik. Fazla yorma kendini on dakikaya şayet Göker burada olmazsa tüm işi ona yıkacağım. Ben mutfağa geçiyorum hemen gelirim.”

Gökçe abisini onaylayıp kasanın o taraftaki tezgaha doğru yürüdü. Çantasını bırakıp saçını tepede bir topuz yaptıktan sonra alınacak bezleri arka taraftan aldı ve bir masanın başına doğru yürüdü. Beline önlüğü taktıktan sonra bir bezi önlüğün cebine attı ve diğeriyle masayı silmeye başladı. Karşı kafeye bakmamak için kendiyle savaşırken kafenin önünde spor siyah bir araba durdu ve içinden Göker indi. Kaşlarını çatarak kapıya doğru yöneldi. Göker arabaya doğru eğilip gülerek bir şeyler dedikten arabanın kapısını kapattı ardından kafeye doğru döndü ve merdivenleri çıkmaya başladı. Gökçe dudaklarını büzüp şaşkınca kendisine bakarken o hiçbir şey olmamış gibi içeri girdi.

“Abim nerede?”

Gökçe merakla tekrar çalışan arabaya doğru bakıp içini görmeye çalıştı ama gölge yansıyor bir şey göremiyordu.

“Arabadaki kimdi?”

Göker arabaya doğru kısa bir bakış atıp omuz silkip sorusunu yineledi.

“Abim nerede Gökçe?”

Gökçe onu duymuyor ve gözden kaybolmaya yüz tutan arabaya bakıyordu hala.

“Cidden otostop mu çektin?”

Göker bıkkınca “Gökçe.” dediğinde ikizine döndü.

“Ay iyi tamam be mutfakta abim.”

Göker mutfağa doğru yönelirken Gökmen’de elinde tabakla mutfaktan çıkıyordu. Göker’i fark ettiğinde yarım ağız gülümsedi.

“Gelmişsin güzel. Şimdi bakın bakalım tadına nasıl olmuş.” 

Elindeki tabağı masanın üzerine koydu ve ikiliye gözlerini dikti. Gökçe merakla “Sen mi yaptın?” diye sorduğunda onayladı. Göker direk eline bir çatal alıp kenarından bir parça aldı ve hiçbir şey demeden ağzına attı. Gökçe’de onun ardından aynı hareketi yapar yapmaz Gökmen ikilinin tepkisini göz hapsine almıştı. Göker başını olmuş gibi sallarken bir çatal daha almak için hareketlendi ama Gökmen’in eline vurmasıyla geri çekildi.

“Ne oldu şimdi dur bakıyorum tadına işte.”

“Sana bir çatal yeter. Benim gibi bir insanın elinden çıkmış bir şeyi herkes öyle yiyemez. Gökçe sen tam tadını alamadıysan devam et abim.”

Gökçe kıkırdarken abisine bir yandan yapma abi der gibi bakıyordu. Gökmen çaktırmadan göz kırptığında Göker elindeki çatalı tabağın kenarına koydu.

“Gösterip elletmeme deyimi bu olsa gerek.”

“Abartma abartma, bir kez elledin.”

“Ama yetmedi. Hem sen tarifini nerden aldın?”

“Hiçbir yerden kendim yaptım.”

“Hadi canım.”

“Evet öyle oldu... Şimdi esnafa da tattıracağım. Onlar da beğenirse menüye ekliyoruz adı da şefin spesiyali.”

Göker ve Gökçe birbirine bakıp kahkaha patlattıklarında Gökmen gözlerini kısıp ikisi arasında bakışlarını gezdirdi.

“Gülmenizin sebebi?”

“Sen ki Gökmen Karadağlar, kendin bir tarif yapıp adını koya koya basit bir şefin spesiyali adını mı koyuyorsun. Bu beni hayal kırıklığına uğrattı. Senden daha çarpıcı bir ad beklerdim.”
Göker bir eli karnında gülmesini durdurmaya çalışırken Gökçe’ye hak verdi.

“Gökçe haklı.”

“Evet, biliyorum teşekkürler.”

“Rica ederim.”

Gökmen onların yediği tarafı bıçakla ayırdıktan sonra tabağı tekrar eline aldı ve çıkışa doğru yöneldi.

“İyi o zaman ben gelene kadar benim şanıma yaraşır bir ad bulun.”



Ebrar heyecanla mutfaktan çıkarken turuncu saçlarında yer yer un beyazlığı vardı. Erdem halini görünce onaylamaz bakışlar atıp kendisine yaklaştı ve saçlarındaki unu temizlemeye başladı.

“Yaptın mı yapacağını.”

Ebrar heyecanla Erdem’e bakıp başını salladı.

“Yaptıım! Mutfağını da topladım bilgin olsun ve şimdi ben esnafın yanına kaçıyorum.”

Erdem ve Nehir kısaca birbirine baktıktan sonra Ebrar’ın tekrar mutfağa gidişini izlediler. Nehir müşteriden sipariş alıp Erdem’in yanına geldi ve listeyi uzattı. Erdem sıcak çikolata hazırlamaya koyulurken Ebrar elinde tabakla mutfaktan çıktı ve onlara el sallayarak dükkandan çıktı.



Gökmen ilk olarak Hüseyin ve Mahmut Bey’e uğramış onların düşüncesini öğrenmek istemişti. Yakın arkadaş karşılıklı tatlının tadına baktıktan sonra beğendiklerini söylemiş ama sosunun biraz daha fazla olması gerektiğini belirtmişti. Ardından Güzin Hanım’a uğramış onun fikrini almıştı. O da bayıldığını gösteren bir yüz ifadesiyle kendisine bakınca tatmin olmuş onun yanından da mutlu bir şekilde ayrılmıştı. Ebrar’ın dükkanına uğrayıp uğramamak arasında kararsız kalmıştı ve nihayet uğramayı göze aldı. Sonuçta bir tatlı tadına bakacaklardı. İçeriye girdiğinde Erdem’i kasada görünce şaşırsa da belli etmedi. Ebrar bugün gelmemiş miydi? Nehir kendisini gördüğünde gülümsemiş müşterisine kısa bir bakış attıktan sonra kendisine doğru gelmeye başlamıştı. Erdem kendisini fark ettiğinde tepkisizce sadece başını sallamakla yetindi.

“Hoş geldin Gökmen.”

“Hoş buldum Nehir.”

Elindeki tabaktaki keki Nehir fark ettiğinde merakla kaşlarını kaldırdı.

“Bu ne?”

“Ah bu benim yaptığım bir tatlı da esnafa tattırıyorum beğenilirse menüye ekleyeceğim.”

“Öyle mi! Garip.”

“Anlamadım garip olan ne?”

Nehir Ebrar’ı aklına getirip bakışlarını dışarıya doğru çevirdi. Gökmen’e elini boş ver dercesine salladıktan sonra tabağı alıp tezgaha koydu. Erdem’e bakıp “Sen de bakacak mısın tadına?” diye sordu. Erdem başını olumsuz anlamda sallayıp önüne döndükten sonra Nehir kenardan bir çatal aldı ve bir parça ağzına atıp kekin tadına bakmaya başladı. Gözlerini şaşkınlıkla büyüttükten sonra başını olumsuz anlamda salladı. Gökmen tek kaşını havaya kaldırıp Nehir’in tepkisine odaklandı. Nehir kendi kendine bir şeyler söylerken ona doğru eğildi.

“Nehir iyi misin?”

Nehir tepkisizce yüzüne bakıp başını sallamakla yetindi.

“Nasıl olduğunu söyleyecek misin?”

Nehir başını olumsuz anlamda salladığında arkasını döndü ve müşterileri işaret ederek alelacele konuşmaya başladı.

“Üzgünüm müşterilerle ilgilenmem lazım.”



Ebrar, Süleyman Bey’den başlayarak esnafa tatlısını tattırırken hepsinden tam puan almıştı. Gökmen’in kafesine geldiğinde altı üstü bir tatlı diyerek içeri girdi. Gökçe kendisine tek kaşını kaldırarak bakmış Göker ise aksine gülümsemişti.

“Hoş geldin Ebrar.”

“Hoş buldum Göker.”

Elindeki tabağı bir masaya koyup bakışlarını ikiz kardeşlere çevirdi.

“Ben bir tatlı yaptım da tadına bakar mısınız diyecektim.”

Göker eline hemen bir çatal alıp kendisine doğru gelirken “Seve seve.” dedi ve Gökçe’ye hadi dercesine baktı.  Gökçe’de isteksiz bir şekilde eline çatal aldıktan sonra onların yanına gitti. Göker bir çatal alıp ağzına attıktan sonra Gökçe’de onun yaptığını yapıp isteksizce ağzına bir parça attı.

Çok geçmeden ikisi de birbirine şaşkınca bakmaya başladıklarında Ebrar onları anlamaya çalışıyordu.

“Eee nasıl olmuş?”

Gökçe çatalı sertçe masaya bırakarak “Yok artık.” dediğinde Ebrar kaşlarını hafifçe çattı. Göker ima dolu bakışlar atarken Ebrar’a dönüp “Ellerine sağlık Ebrar çok güzel olmuş.” dedi. Ebrar Gökmen’in yokluğunu fark etse de üstelemeden dükkandan çıktı. Hüseyin ve Mahmut Bey’in yanına uğradığında onlar da tatlının tadına bakıp bir an şaşırmışlar sonra da şaşkınlıklarını gizlemeye çalışarak güzel olduğunu belirtmişlerdi.  Sıra son olarak Güzin Hanım’a geldiğinde Güzin Hanım aynı kekten bir gün ikinci kez görmenin verdiği şaşkınlıkla afallamış ve belli etmemeye çalışmıştı. Kekin tadına baktıktan sonra Ebrar’a baktı.

“Nasıl olmuş tadı Güzin abla?”

“Ebrar tarifi senin değil mi?”

“Evet neden?”

“Gökmen’de bugün bir tatlı getirdi görüntüde benziyordu ve tatları da benzer.”

Ebrar Gökçe ve Göker’in tavırlarını aklına getirip kaşlarını çattı.

“Na-nasıl yani?”

Güzin Hanım dudaklarını büzüp omuzlarını bilmem dercesine kaldırıp indirdi. Ebrar hızla tabağı alıp Güzin Hanım’a sonra görüşürüz dedi ve apar topar dükkandan ayrıldı. Karşı tarafta Gökmen’in şaşkınca dükkanın önünde beklediğini gördüğünde adımlarını hızlı bir şekilde oraya yönlendirdi. Gökmen kendisi ile göz göze geldiğinde şaşkınlığını fark etse de yok saydı. Elindeki tabağı dışardaki masalardan birine bıraktıktan sonra cebinden bir çatal çıkartıp Gökmen’in yanında durduğu tabaktaki kekten bir parça alıp ağzına attı. Gökmen’de onun tatlısının başında dikilmiş onun tadına bakarken ikisi de birbirine hızlı bir şekilde dönmüşlerdi.

 “Gökmen!”

“Ebrar!”

“Baştan söylüyorum senin dediğin değil benim dediğim olacak ve bu tatlı bana ait.”

Ebrar’ın sinirle ve hırsla kendisine emir yağdırarak konuşmasıyla ciddileşen Gökmen tek kaşını yukarı kaldırdı.

“Ebrar kendine gel.”

“Benim tarifimi çaldın!”

“Saçmalama ben kendim yaptım bu tatlıyı.”

“Bu saçmalık!”

Erdem ve Nehir ikisinin sesiyle dükkandan çıkmış onlara doğru gelirken Gökçe ve Göker’de aynı hamlede bulunmuşlardı. Ebrar işaret parmağını hırsla Gökmen’e doğru sallarken Gökmen sakin kalmaya çalışıyordu.

“Bu mahalleye geldiğin yetmedi. Bana bulaşmaların yetmedi. Şimdi de menüme ekleyeceğim tatlıya çomak sokuyorsun!”

Gökmen ne diyeceğini bilemez bir halde Ebrar’ı sakinleştirmesi için Erdem’e baktı.

“Ben hiçbir şey yapmadım. Ortada garip bir durum var.”

Erdem Ebrar’ı kolundan tutup sakinleşmesi için kulağına bir şeyler söylerken Gökçe ile göz göze geldi. Gökçe Ebrar’a sinirle bakıyor bir şey dememek için kendini zor tutuyordu. Etraftaki esnafta olan bitene şaşırmış konuyu az buz tahmin ettiklerinden Gökmen’e böyle bir şeyi yakıştırmıyorlardı. Ebrar son olarak benim dediğim olacak diyip arkasına döndüğünde Gökmen çenesini sıktı. Nehir Ebrar’ın ardından dükkana girdiğinde Erdem masadaki tatlıyı aldı ve Gökmen’e kısa bir bakış atıp dükkana doğru yöneldi. O an mahallede Gökmen’in sesi yankılandı.

“Senin değil benim dediğim olacak!”

ŞİMDİ KÖŞEYE SIKIŞTIN...(24)

Gökmen o gün şirkete gittiğinde kendini istemsizce kasılmış bir halde bulmuştu.  Şirkete adım attığı andan itibaren herkes duruşunu değiştir...