18 Ocak 2018 Perşembe

BENİ BİR ŞEYLERİN BİTMEYECEĞİNE İNANDIR (9)

“Erdem abi! Erdem abi nerdesin!”

Nehir’in yaklaşan adım sesleriyle derin bir nefes alıp “Burdayım.” diyerek oturduğu yerden kalktı Erdem. Nehir saçını dağınık bir topuz yapmış, bir eli belinde gözlerini kısıp Erdem’e bakıyordu. Erdem kaşlarını kaldırıp “Bir sorun mu var?” diye sordu.

Nehir dudaklarını büzüp omuz silkerken yerden gözüne kestirdiği bir çalı parçasını eğilip aldı.

“Bilmem sana sormak lazım. Bir sorun mu var?”

Erdem etrafa kısa bir bakış atıp Nehir’e doğru yürümeye başladı.

“Hayır yok.”

Bir elini Nehir’in omzuna atıp onu kendine çekti ve diğerlerinin yanına doğru yürümeye başladılar. Nehir çok geçmeden sessizliği bozdu.

“Gökçe’nin sesi güzelmiş değil mi, beğendim ben.”

Erdem boğazını temizleyip “Hı hı.” diyerek onayladı.

“Göker’de fena çalmıyormuş gitarı.”

“Hı hı.”

“Senin favorin hangisi, Gökçe bize soğuk davransa da sesine bayıldım. Favorim o.”

“Zaten Göker’in hiçbir alternatifte favorilerinde bulunma imkanı yok sende.”

“Niye öyle diyorsun ki?”

“Herif züppenin teki.”

“Ayıp Erdem abi. İyi çocuk o da. Yardımsever sonra-“

“Yavşak.”

“Ne!”

“Sıralıyorsun ya nasıl olduğunu, onu da unutma.”

“Sana inanmıyorum.”

Nehir durup bir iki adım geri çekildikten sonra kendi kendine gülüp Erdem’e meydan okurcasına baktı.

“Ormandaki oksijen sana fazla yaramış. Hep kısa kısa cevaplarla geçiştirirdin beni. İlginç, korkmalı mıyım? Çok uzun cümleler kuruyorsun.”

Erdem gülmemek için başını diğer tarafa çevirdi ve tepkisiz durmaya çalışarak Nehir’e döndü.

“Bence korkma, ama ne zaman Hulk moduna geçerim belli olmaz.”

Nehir oflayıp kollarını önünde bağladıktan sonra önden yürümeye başladı. Elindeki çalı parçasını bir kenara fırlatıp az ilerideki piknik masasına koşar adım gitti ve oturdu.

O sırada Berrak, Suna ve Güzin Hanım bir ağacın dibine oturmuş çekirdek çitlerken Nehir’i fark etti.

“Nehir gelsene yanımıza tek kalma.”

Suna Hanım’ın sesini duyan Nehir onlara döndü ve gülerek onların yanına gidip oturdu. Önüne uzatılan çekirdek paketinden bir avuç aldıktan sonra o da ekibe katılmıştı.

Mahmut bey ve Hüseyin bey mangal başında Gökmen’e püf noktaları veriyorlardı.

“Bak koçum arada bir ateşi yelle ki sönmesin.”

Gökmen Mahmut Bey’i onaylayıp mangalda pişen etlere baktı. Süleyman Bey ve hanımı masada el ele oturup esnafı izlerken kendi aralarında konuşuyorlardı.

“Şu yeni çocuk Gökmen. Efendi birine benziyor Süleyman Efendi.”

“Öyle kerata. Sevdim onu da.”

“Kardeşleri de çok sevimli.”

“Göker tam yaşının hakkını veriyor, arada kafeye sırf onun için gelen kızlar bizim restoranın önünden geçerken birbirlerine iyi görünüyor muyum Göker beğenir mi diye soruyorlar, konuşmalarını duyuyorum.”

Süleyman bey’in karısı bu cümleyle kahkaha atıp kocasının elini tutup sıktı.

“Gençlik güzel şey.”

“Biz hala genciz hatun gömmesene bizi.”

Tekrar kahkaha atan karısına hayranlıkla baktı Süleyman bey. Her gün bir önceki günden daha bir aşık daha bir sevgiyle bakıyordu karısına. Allah korusun ona bir şey olsa mahvolurum düşüncesi onu bazen içten içe kemiriyordu. Karısının ona dönüp tebessüm etmesiyle ona eşlik etti.



Ebrar iki aşığı arabasının açık bagajına oturmuş seyrederken Tolga ile kendisini düşündü. Son olanlardan sonra kafası o kadar karışık olmaya başlamıştı ki, ne yapacağını, neye karar vereceğini bilmiyordu. Süleyman Bey ve eşi gibi olabilirler miydi onda bile iki arada bir deredeydi.

Ortama dahil olan bir araba sesi bütün dikkatleri üzerinde topladı. Gelen arabaya dönen bakışlar yerlerinde huzursuzca kıpırdandı. Kadir ve adamları an itibariyle arabadan iniyordu.
Kadir omzuna attığı ceket ile arabadan inip dik dik herkese baktı. Kimseden ses çıkmıyor ne olacağını herkes merak ediyordu.

“Bir hoş geldin yok mu?”

 Kadir’in tok sesi ormanda yankılandığında Gökmen kaşını çattı.
Süleyman Bey karısının elini hafifçe sıkıp ayağa kalktı. Karısının ona “Süleyman keyfimizi bozdurtma şu herife.” dediğini duyduğunda başını salladı. Kadir’e dönüp ciddi bir şekilde konuşmaya başladı.

“Senin evin zaten burası Kadir, ne diye hoş geldin beklersin?”

Kadir’in adamları bir adım öne çıkıp “Derken Süleyman Efendi?” dedi.

Erdem olduğu yerden kalkıp bir adım attı.

“Yani sizin gibi hayvanların doğal ortamı burası onu kast etti.”

Adamlar sinirlenip kaşlarını çattığında Ebrar’ın kahkahası ormanda yankılandı.

“Yani Kadir doğru söze ne hacet. Ne alınıyorsunuz.”

Kadir, Ebrar’a doğru dönüp beğeniyle süzdükten sonra gözlerinin içine baktı.

“Kalbimi kıran tek kişi de buradaymış.”

Ebrar yüzüğünü ön plana çıkartıp önüne düşen saçını geriye doğru attı ve ciddi bir şekilde Kadir’e baktı.
Kadir Ebrar’ın parmağında gördüğü yüzükle dişlerini sıkıp ellerini yumruk yaptı. Bu kızın ona her görüştüklerinde ayar vermesi bir yana, hiçbir zaman kendisini sevmeyecek olmasını bilmek canını sıkıyordu. Ebrar ona ihtimal bile vermiyordu. O yüzüğü senin parmağına takan soysuzu gebertmek vardı da hatun sen üzülürsün. İçinden geçirdiği cümleye karşılık Ebrar’a kırgın bir bakış attı.

Gökmen mangal başında sakinleşmeye çalışırken başını sağa ve sola doğru eğip kıtlattı.
Kadir Ebrar’a doğru bir iki adım atıp gözlerini kıstı.

“Bu yüzük sana layık değil. Sen daha iyilerine layıksın Ebrar.”

“Buna sen değil ben karar veririm Kadir.”

Kadir başını olumsuzca sallayıp biraz daha Ebrar’a yaklaştı.

“Bir adım daha atarsan olacaklardan sorumlu değilim Kadir!”

Erdem’in bağırmasıyla Koca Ayı lakabıyla Erdem’e doğru yürüyen Halis sinirlendi.

“Adamın buradan birine zarar verirse sonun polis Kadir.” Ebrar’ın kendinden emin bir şekilde Kadir’in gözlerine bakıp konuşması yetmişti.

“Koca Ayı dur!”

Kadir’in hiddetle bağırıp Ebrar’a sinirli bakışlar atması yine onu alt etmesine izin vermesi ayarlarını yakmıştı.

“Adam gibi gidin diyeceğim olmayacak, siz en iyisi defolun.” diyerek konuşan Gökmen’in sesini duyduğunda alay edercesine gülüp Gökmen’e döndü Kadir.

“Bak bak bak yeni gelen züppe bağdakine laf yetiştiriyor.”

Mahmut Efendi Gökmen’e sus dercesine bir bakış atıp dursa da Gökmen omuz silkip Kadir’e başını sallayarak “Öyle görünüyor.” dedi.

“Mademki burası evim, bence siz defolun.”

Hüseyin Bey, kendi arabasının bagajını açıp içinden kalın uzun bir ip çıkarttıktan sonra herkesin ortasına gelip ipi yere attı.

“Hep laf, hep laf. Yiğidin gücü meydanda belli olur. Kadir adamların ve sen, bizden de Erdem, Gökmen ve Göker. Kim yenerse burada kalır, yenilen de gider. Mevzu basit halat çekme oyunu.”

Kadir omzundaki ceketi çıkartıp bir kenara fırlattıktan sonra “Bana uyar.” dedi.
Gökmen, Göker ve Erdem birbirlerine bakıp başlarını salladıktan sonra ipin başına geçtiler. Kadir ve adamları da hazır bir şekilde bekliyorlardı. Hüseyin Bey ayarlamayı yapıp sınırı belli ettikten sonra bir tarafta Kadir, Halis ve Tarantula lakabıyla Çakır, öte tarafta Erdem, Gökmen ve Göker duruyordu.

Kadir Gökmen’e doğru bakıp alayla“Ne oldu Erdem’in arkasına mı sığındın korkudan sen?” dediğinde Erdem Gökmen’e omzunun üzerinden bir bakış attı ve kenara çekilip Gökmen’in öne geçmesine müsaade etti. Gökmen Erdem’e bakıp başını salladığında Erdem gözlerini kapayıp gülümsedi. Şimdi Gökmen önde, Erdem arkadaydı. Erdem Gökmen’in kulağına doğru yaklaşıp bir şeyler fısıldadı. Gökmen sesli bir şekilde güldüğünde Kadir gözlerini kısıp Erdem’in ne dediğini merak etmeye başladı.

“Heybetlerinin altında yatan karıları uyandıralım. İlk başta asıl ama gücünü fazla harcama ben tekrar seni uyardığımda yeri öptüreceğiz onlara. ” demişti Erdem.

Hüseyin Bey’in “Başlayın!” komutuyla iki tarafta ipe asılmaya başladı. Gökmen gayet sporcu bedene sahip olduğu için duruşunu iyi ayarlamıştı, keza Erdem’in de bir farkı yoktu. Göker ayağını sağlam bir şekilde yere sabitlemiş ipe asılmıştı.

Herkes merakla sonucu beklerken Süleyman Bey, Erdem ile bir ara göz göze gelip birbirlerine göz kırpmalarının ardından Erdem, Gökmen’in kulağına “Şimdi asıl.” dedi ve 10 saniye sonra Kadir ve iki adamı Hüseyin Bey’in ayağının dibinde yerdeydi. Gökçe sevinçle ellerini çırpıp “Olley!” diye bağırınca herkes ona eşlik etmiş, alkışlamaya başlamıştı.

Kadir adamlarına sinirle bakıp “Binin arabaya!” diye kükrediğinde adamları kimsenin yüzüne bakmadan arabaya doğru geçti. Kadir sinirle Gökmen’e bakıp “Bu burada bitmedi.” deyip işaret parmağını hiddetle salladığında Gökmen gülüp “Tamam mahallede de yere yapıştırırız, yeter ki iste.” diyerek karşılık verdi. Kadir, Ebrar’ın yüzüne bakmamaya özen göstererek sinirle arabasına doğru yürüyüp arabasına bindi ve ortamdan uzaklaştılar.



Onların gitmesinin ardından keyiften dört köşe olan esnaf yakar top oynamak için iki gruba ayrıldılar.

“Bence kadınlar bir grup erkekler bir grup olsun.”

Göker’in fikrini onaylayan herkes yazı tura yaparak kimin ortada olacağına karar verdi. Kadınlar ortadaydı.

Gökçe topuklu ayakkabısını değiştirmek için arabaya doğru koşar adım gitti ve sporları giyip diğerlerinin yanına ortaya geçti. Nehir heyecanla oyunun başlamasını beklerken Mahmut Bey ve Hüseyin Bey olaya psikolojiden girmişti. Karşı taraftan birbirlerine bağırıyorlardı.

“Nehir’i sen vurursun. O kaçamaz. Ben de Suna’yı vururum. Makyajı bozulmasın diye ip üzerindeymiş gibi koşar. Diğerleri de artık birilerini vurur. Yolla gelsin.”

“Ama bu haksızlık Hüseyin amca, ne demek Nehir kaçamaz aşk olsun darıldım ya.”

Hüseyin Bey  zafer kazanmış gibi elinde tuttuğu topu “Tamam sana atmayacağım.” diyerek Ebrar’a doğru döndü. Ebrar’a atacakmış gibi yapıp Nehir’e attığında top Nehir’in bacağına gelmişti.

Erkekler kahkaha ile gülmeye başladığında “Bak ya! Siz görürsünüz. Nehir can alır almaz seni alacağım ortaya tekrar.” diyerek Nehir’in moralini düzeltmeye çalıştı Ebrar.
Suna hanım için doğru tespit yapan Hüseyin Bey yanılmamış Mahmut Bey Suna Hanım’ı vurmuştu. Suna hanım oflayarak oyundan çıkarken Berrak Hanım gülüyordu.

“Kız Suna ya!”

“Ay Berrak ya! Vurdular beni.”

“Berrak oyuna odaklan şimdi seni vura-“

Daha cümlesini bitirmeden Göker tarafından vurulan Güzin Hanım şaşkınlıkla gözlerini pörtletmişti.

Herkes onun yüz ifadesine bakıp kahkaha atmaya başladığında Güzin Hanım “Nasıl ya.” diyerek kendi kendine konuşmaya başlamış oyun alanından çıkmıştı.
Geriye Berrak, Gökçe, Ebrar kalmıştı.

Göker ısrarla Gökçe’ye atsa da bir türlü vuramamıştı en sonunda Berrak Hanım’ı vurmuştu.
Gökmen ise Ebrar’a top atmak yerine kardeşini hedef almıştı. Erdem karşı tarafta özellikle kime topu atacağını izliyordu. Erdem’de özellikle Ebrar’a atmayı tercih ediyordu. Bir kez attığı topu Ebrar havada yakalamış ve Nehir’i tekrar oyuna almıştı.

Mahmut Bey ise bu sefer Gökçe’yi hedefe almış ve onu vurmuştu. Gökçe yüzünü asıp ortadan çıkarken Mahmut bey’e söylenmeye başladı.

“Mahmut abi ya, yine Nehir’i vursaydınız ya!”

“Biraz da senin üstünden oynayalım kızım, hem yoruldun sen.”

Ortada kalan ikili Ebrar ve Nehir birbirlerine gülümseyip önlerine döndüler.  Ortam biraz daha onlar bilmeden gerilse de Göker ve Gökmen özellikle topu boşa atmayı tercih ediyordu. Hüseyin Bey Ebrar’ın bir an boşluğunda faydalanıp onu vurduğunda Nehir “Aaa vuruldu!” diyerek tepki gösterdi.

Onun haline gülen ekip Nehir şaşkınlığını üzerinden atmasını beklemeden vurdu. Sıra saymalardaydı.

“10 da biter sonra sıra bizde.”

“Tamamdır, Hüseyin abi yolla gelsin.”

“1.”

Nehir hızla diğer tarafa koşup topa baktı. Üzerine doğru gelen toptan kıl payı kaçmıştı.

“2.”

Nehir dengesini tam ayarlayamadan nerede duracağını bilmeden tam ortada durduğunda Erdem onu vurmuştu.

“Ve sıra bize geçer.” diyerek otuz iki diş sırıtan Göker hemen ortadaki yerini aldı.

“Yalnız hanımlar bizde kalp var. Biraz yavaş.”

Mahmut Bey’in ilk itirazına kadınların hepsi “Oooo bizde de var Mahmut abi sen valla hiç umursamadın. Haydi haydi mızmızlanma.” diyerek tepki gösterdi.
Hüseyin Bey “Göbeğime gelirse top sayılmaz ama, o benden önce gidiyor her yere.” Dediğinde Gökçe kahkaha atıp Hüseyin Bey’e “Yok öyle dünya.” dedi.

Oyun başladığında kızlara nazaran daha zorlu geçen kapışma sonucu ilk elenen Hüseyin bey olmuştu. Vuran kişi Ebrar’dı.

“Aşk olsun Ebrar. Bu göbeği bu hale getiren bir nevi senin tatlılarındı oysa.” diyerek ortadan çıktı. Herkes kahkaha atıp ciddileştiğinde oyun kaldığı yerden devam etti. Bir sonraki kurban Göker’di. Vuran da Berrak hanımdı.

“Bu Güzin içindi Göker haydi yaylan.”

Göker dudaklarını o şekline getirip havada bir alkış tuttu. Karşı taraftaki Güzin hanım “Sağol hayatım.” dediğinde Göker iki kadını tebrik etti ve kenara çekildi.

“Mahmut abi sıra sende.”

“Nehirciğim nasılsın?”

“İyiyim Mahmut abi sen nasılsın?”

“Bende iyiyim kızım. Erdem yorulmuş ama ona at topu sen.”

“Ben gayet iyiyim Mahmut abi.”

“Sussana lan kız beni vuracak.”

“Aslında-“ diyerek topu Mahmut’un bacağına atan Ebrar güldü. “O oyalayacak ben vuracağım. Vuruldun Mahmut abi.” dedi.

Mahmut Bey oyundan çıkarken Hüseyin’e doğru bağırdı.

“Ulan Hüseyin yine kandırıldık.”

Ortada kalan Erdem ve Gökmen’e ise ne Gökçe ne Ebrar ne Nehir acıyordu.
Ebrar Erdem’e doğru topu atıp “Kaçmasana.” diye bağırdı.

“Kızım kaçmazsam oyunun ne anlamı kalır.” diyerek Erdem’den karşılık geldi ve arkasından bir kahkaha.

Gökçe’nin dikkati dağılmış bir şekilde kahkaha sesine odaklandığında Nehir Gökmen’i vurdu.

“Güle güle Gökmen.”

“Tebrikler Nehir.”

Erdem topu elinde tutan Gökçe ile göz göze geldiğinde tepkisizce durdu. Gökçe topu karşı tarafa atıp onu atlattığında top Ebrar’daydı. Ebrar gülerek topu attığında yine toptan kaçmayı başarmıştı. Birkaç dakika böyle devam eden oyunda sonunda Ebrar, Erdem’i vurmuştu. Sıra kamalara gelince sayım başlamıştı.

“1”

Top Nehirdeydi ve Erdem kolaylıkla topu atlattı.

“2”

Top Ebrardaydı ve kılpayı top değmedi.

“3”

Top Berrak hanımdaydı alakasız bir yere atmıştı.

“4” Güzin hanımdaydı ve Erdem’i vuramamış olmanın üzüntüsüyle pes etmişti.

“5” Gökçedeydi ve Gökçe gözlerini kısıp dikkatle Erdem’e baktıktan sonra şimdiden zaferi elde etmiş gibi gülümsedi ve topu fırlatıp Erdem’i göğsünden vurdu.

“Yandın çık!” diyerek bağırdığında kızlar Gökçe’yi alkışlıyordu.
Erdem o an afallamış bir şekilde erkeklere doğru yürürken sessiz kaldı. Gökçe kendisini yakmıştı. 


Akşama bütün esnaf evlere dağılmıştı. Göker ve Gökçe’yi eve bırakan Gökmen annesinin ısrarıyla geceyi onlarda geçirecekti. Günün özetini anlatan Gökçe ve Göker’in heyecanına bakıp gülüyordu. En sonunda kendisi de isyan etmeye başladı.

“Hiç mi utanmadınız beni o topla vururken. Hayır, benim her zerrem kıymetli bunu bilmiyor musunuz? İnsan utanır böyle bir şaheseri vurmaya.”

“Abi seni kim vurmuştu ya ben unuttum.” diyerek sırıtan Göker’e döndü Gökmen.

“Nehir vurdu.”
“Yalnız o da iyi atıyordu he.”

Gökmen onu onaylayıp başını salladı ve kız kardeşine döndü.

“Birileri de dağ ayısı vurdu.”

Gökçe saçını arkaya doğru havalı bir şekilde atıp tırnaklarını inceledi ve abisine döndü.

“Ay öyle derler.”

Hepsi gülmeye başladığında anneleri ve babaları mutlulukla bu anlarını seyrediyorlardı.
Aile olmak herkeste aynı değildi. Kimi aileler vardı mesela, çocuğunun bir an olsun yanından ayrılmaz ne kadar büyüse de büyüsün desteğini ve varlığını eksiltmezdi. Aradaki bağ hep kuvvetlenirdi. Kimisinde de aileler çocuklarına kendilerince değer verdiklerini sansalar da sadece o çocuğun istediği oyuncakları almaktan ibaretti o değer. O çocuk bir oyuncak isterken sadece o oyuncağı değil o oyuncağa sahip olduktan sonra anne ve babasıyla da oyuncağını paylaşıp oynamak isterdi. Ailelerin gözden kaçırdığı fakat bir çocuk için önemli olan o küçük ayrıntılar ileride çocuğun annesine ve babasına karşı kırgın bir yanı olmasına sebep oluyordu.



Ebrar, Erdem’i ve Nehir’i evlerine bıraktıktan sonra kendi sokağına varmıştı o esnada. Park edecek bir yer bulduğunda memnun bir ifadeyle arabasını park etti ve inip kapıları kilitledi. Apartmana doğru yürürken evin anahtarını çantasından çıkarmak için uğraşmaya başladı. Nihayet bulduğunda başını kaldırıp apartmanın kapısına baktı. Olduğu yerde kalıp bir an duraksadığında ne yapacağını bilemez durumdaydı. Tolga iş kıyafetleriyle kapısında durmuş onu beklemişti. Hali pek iç açıcı görünmüyordu. Kravat gevşetilmiş saçlar dağılmış gömleğin bir tarafı pantolonun içinden çıkmıştı. Ebrar onu ilk defa böyle görmüş olmanın şaşkınlığını yaşıyordu.

“Geciktin.”

Ebrar dudağını kemirip başını salladı ve yere baktı.

“Süleyman amcanın pikniği vardı bugün.”

Tolga kendi kendine güldü ve Ebrar’a doğru bir adım attı.

“Güzel geçti mi?”

Ebrar bir an duraksayıp Tolga’nın gözlerinin içine baktı. Gözlerinde gördüğü kırılganlık kalbini acıttı. Cevap vermek yerine elindeki anahtarları salladı.

“Yukarı çıkalım mı? Yorgun görünüyorsun.”

Tolga, Ebrar’ın elindeki anahtarlara bakarken parmağındaki yüzüğü fark etti. Gülümsemek istese de sadece başını sallayıp Ebrar’a geçmesi için müsaade etti.

Eve çıkan ikili direk salondaki koltuklara geçtiler. Ebrar derin bir nefes alıp yere baktığında Tolga dikkatle Ebrar’ı izliyordu. O da durumlarından pek memnun değildi. Sevdiği kadın kendisine her zaman ki gibi davranmıyordu. Kırgınlığı vardı üzerinde. Bir süre sessizce oturup beklediler. Sessizliğin içinde avazı çıktığı kadar susan küçük bir kız çocuğu salonun bir köşesinde, bu duruma küçüklükten beri aşikardı. Annesi ve babası hep kendi aralarında konuşup onu yok saydıkları zamandan beri. Şimdi büyüyen kendisi hala kendini o küçük kız çocuğuna muhtaç olmuş bir vaziyette duruyordu.

Tolga Ebrar’a doğru yaklaşıp ellerini tuttu. Ebrar bir an irkilse de ellerini tutan Tolga’nın elini sıktı.

“Ebrar, gözlerime bakar mısın?”

Ebrar gözlerine baktığında, Tolga o gözlerde kendisine karşı olan kırgınlığı fark etti. İçinden kendisine demediğini bırakmamıştı.

“O gün dediklerim-“

“O gün dediklerini yok edemeyiz Tolga. Hayatımda sen varken başka bir adamla beni düşündün. Sen bana güvenmiyorsun.”

“Ebrar hayır, konu sana güvenmemek değil. Anlamıyorsun. Ben her sabah seninle güne başlamak isterken bir adam gelip her şeyi mahvedecekmiş ben seni kaybedecekmiş gibi bu his... Zor, anlatabiliyor muyum? Ne zaman evlilik konusunu açsam veya ailelerin konusunu hep kapatıyorsun veya net bir şey demiyorsun. Bana desen yarın evlenelim. Hiç düşünmem direk ayarlamalara başlayıp istediğin düğünü yaparım. Ama sen hala bana tam güvenemiyorsun Ebrar.”

“Konu sen değilsin. Konu benim ve bunu anlamayan da sensin. Evlilik benim gözümde zor bir şey. Ben elimden geldiği kadar bu ilişki de çaba sarf ediyorum. Ama sevginin yanında benim ki solda sıfır kalıyor. Bazen seni asıl hak etmeyen kişinin ben olduğunu düşünüyorum çünkü sen fazla... Çok fazla seviyorsun.”

“Çünkü sana aşığım.”

Ebrar, bu cümleyle boğazına oturan sert yumruyla afalladı. Bu adam kendisine aşıktı. Sorun kendindeydi. Seviyordu fakat aşık mıydı? Bu soruyu düşünmek midesine yumruk yemiş hissi vermişti. Ellerini sımsıkı tutan Tolga beklentiyle gözlerine bakıyordu.

“Beni bir şeylerin bitmeyeceğine inandır Ebrar.”


Duyduğu sözlerin ağırlığıyla ne yapacağını şaşırmış halde, dolu gözleriyle baktı sevgilisine. En sonunda Tolga’nın pes ettiği anda sarıldı boynuna sıkıca. Hayatı boyunca çok az kişiyle, bir elin parmağını geçmeyecek sayıda sarılmış Ebrar’ın gözünde sıkı sıkı sardığı kolları bir insanın yapabileceği en büyük sevgi gösterisiydi. Ancak Tolga boynundaki kolların samimiyetini hissedemeyecek, anlamını çözemeyecek kadar kendi aşkının bencilliğine dolanmıştı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ŞİMDİ KÖŞEYE SIKIŞTIN...(24)

Gökmen o gün şirkete gittiğinde kendini istemsizce kasılmış bir halde bulmuştu.  Şirkete adım attığı andan itibaren herkes duruşunu değiştir...