Ebrar, Nehir’e olumsuzca başını sallarken Nehir suçunu kabullenmiş bir şekilde dudaklarını kemiriyordu. Akşamüstü müşteriler yavaş yavaş azalırken ikili durum değerlendirmesi yapmaktan kaçınıyordu özellikle. Ebrar Nehir’i daha da korkutmak istemiyor ama bir yandan doz aşımını verdiğine emin olamıyordu. Nehir, Erdem’in ne yaptığını merak ediyor, bir kavgaya daha karışıp karışmadığını sorguluyordu beyninde. Bir müşteriyi daha yolcu ettikten sonra ellerini arkasında birleştirerek Ebrar’a mahcup bir şekilde bakış attı.
“Cidden hiç yapmamam gereken bir şeydi.”
“Ama yaptın.”
“Ay ama biliyor sandım.”
Ebrar elindeki kalemi bir kenara bırakıp tezgaha ellerini koyup Nehir’e doğru eğildi.
“Biliyor sanmış olsan dahi karşındaki kişi Zümrüt’tü. Erdem’in en haz etmediği kişi yanlış mıyım?”
“Haklısın.”
Ebrar başını onaylarcasına sallayıp “Bende öyle düşünmüştüm.” dedi ve bıraktığı kalemi alıp siparişlerin tutan hesaplarını temiz bir listeye geçirmeye devam etti. Kapının açılıp yeni bir müşterinin gelmesiyle Ebrar Nehir’e kısa bir bakış attı.
“Müşteri.”
Nehir başını sallayıp müşteriye doğru döndü hafif bir tebessümle.
“Hoşgeldiniz.”
Karşı kafede Göker Gökçe’ye niye geldin bakışları atıyorken karşılarında babası ve abisi oturmuş iş konuşuyorlardı.
Gökçe sürekli sokağa bakıyor, Erdem’in yüzünün nasıl o hale geldiğini merak ediyordu. Eli boynundaki kolyeye gidiyor onu çekiştiriyor sıkıntıyla nefes alıp veriyordu.
“Yeter kızım yeter. Kolyeyi kopartacaksın.”
Göker’in ikazıyla duraksayıp ondan tarafa döndü.
“Uff uğraşma benimle Göker, havamda değilim.”
Göker tek kaşını kaldırıp ona doğru eğildi ve sessizce konuşmaya başladı.
“Salaksın kızım sen. Abim sana mis gibi izin vermişti. Ne diye geliyorsun ki?”
Gökçe gözlerini kısıp Göker’in konuşmasının bitmesini beklerken Gökmen ikiliye yandan bir bakış atıp babasına döndü.
“Çünkü canım gelmek istedi çok sayın geri zekalı. Zaten giderim birazdan.”
Göker geriye doğru yaslanırken gelen müşteriyle oturduğu yerden kalktı ve hızlı adımlarını müşteriye yönlendirdi. Gökçe gelen müşteriye kısaca bakıp gözlerini devirdi. Yaşına göre oldukça abartılı bir şekilde giyinmiş ve Göker’in kendisiyle ilgilenmesiyle yapmacık bir şekilde konuşmaya başlamıştı. Gökçe midesinin bir an bulandığını hissetti. Ah bu kızlar ille de tipe göre kendini basitleştirmek zorunda mı? diye sordu kendi kendine. Kıza tekrardan kısa bir bakış attığında kahkahasını işitti ve kulaklarını tıkama ihtiyacı hissetti. Babası bile rahatsız olmuştu o an. Bir kızın bu derece rahat tavır sergilemesini uygun bulmazdı. Ona göre her şey dozunda olmalıydı. Kendisine dönen bakışları hissettiğinde babasıyla göz göze geldi ve tebessüm etti.
Arslan bey kızıyla gurur duydu o esnada içten içe. Oldukça hanım hanımcık büyümüştü. Abilerine karşı cadı ama dışarıya karşı olgun hareketleriyle biricik prensesiydi. Gökmen o esnada önündeki dosyaya ciddi bir şekilde bakış atmış kızı tamamen duymamazlıktan gelmişti. Oğluna bakıp hafifçe öksürdü. Gökmen kendisine döndüğünde “Ne düşünüyorsun?” diye sordu.
“Duru ile konuşmam gereken bazı durumlar var.”
“Ne gibi?”
“İçine sinmeyen bazı şeyler varmış. Hoş geçen gün şirkete uğradığımda görüşmek istemedi daha acil işleri varmış. Dosya bende de olduğu için kendim de anlayabilirmişim.”
Arslan bey güldüğünde Gökmen’de güldü.
“Dişli kız.”
“Genel müdürüne dikkat etmemiştim.”
“Senin de tanıdığın olunca iyi anlaşırsınız diye düşünmüştüm.”
“Merak etme anlaşırız. Kendisi sadece bütün işlerin sorumlusu olmaktan arada geriliyor anladığım kadarıyla. Yardımcı olacağım elimden geldiği kadarıyla.”
Arslan bey kafasını sallayıp gülerken arka tarafında kalan kafeyi işaret etti.
“Komşunla aran nasıl?”
Gökmen derin bir nefes alıp geriye doğru yaslandı.
“Durgun.”
Arslan Bey kaşlarını merakla kaldırıp kendisine doğru eğildiğinde bakışlarını kaçırdı.
“Biraz daha aç.”
“Aslında iyi ama işte günlük işler yoğunuz, sorun yok yani...” Bir süre bakışlarını boşluğa dikip cümlesini en sonunda tamamladı. “Sanırım.”
Arslan Bey başını anladım dercesine sallayıp geriye yaslandı.
Gökçe oturduğu yerden çıkışa yönelirken babasıyla abisine kapının önündeyim diyerek yanlarından ayrıldı. Göker bu arada hoşlanmadığı müşteriden uzaklaşmak için bahane arıyordu. Kız siparişi verdikten sonra Göker’i lafa tutmuş rahat bırakmamıştı. Sıkıntıyla nefes verdiğinde babası ve abisinin radarına yakalandı. Gökmen halinden memnun bir şekilde bıyık altından gülüyor, babası acıyor gibi bakıyordu. Yeni bir müşterinin içeri girmesiyle rahatladı ve kızdan müsaade isteyerek müşteriye yönlendi.
Erdem kendisini sahile atıp bir kayaya oturmuştu. Bu aralar fazlaca sınandığını hissediyordu. Nehir’e sinirleniyor, Gökçe aklına gelince kalbi kasılıyor, Zümrüt’ün davranışları gözünün önüne gelince delirecek gibi oluyordu. Gökmen’in kurduğu cümle ile Gökçe’nin yerinde sıçradığı an aklına geldiğinde ise Gökçe’nin olayı bilip bilmediğini düşünmeye başlıyordu. Derin bir nefes alıp gökyüzüne baktı.
“Dibe batacağım.”
Önüne döndüğünde güneşin akşamüzeri denizin üzerine yansıttığı renk cümbüşü gözünü kamaştırdı ve gözlerini kapadı. İnsan kendinden kaçar bazen, doğruları bildiği yanlışlardan kaçar diye kendi kendine iç savaşına başlamışken yüzüne düşen gölge ile gözlerini araladı.
“Erdem?”
“Erdem abi.”
Geçen gün sahilde öğüt verdiği küçük adaşıyla karşılamıştı.
“Yüzüne ne oldu?”
“Kaza diyelim.”
“İnanmadım.”
“Kaşındım diyelim o zaman.”
“He bak ona inanırım.”
“Niye kazaya inanmayıp kaşındığıma inanıyorsun?”
“E dürüst birisin. Dürüst oluşun birilerine yaramamış.”
Erdem şaşkınca yanında denize bakan çocuğa döndü.
“Yerleri mi değiştirdik küçük adam.”
“Bilmem.”
“Arkadaşların nerede?”
“Artık arkadaşım değiller.”
“Neden?”
“Sen daha iyi bilirsin.” dedikten sonra kendisine dönüp göz kırpan küçük Erdem’e, zorlansa da gülümsemeden edemedi.
“O zaman yeni dost edinmeye bak.”
Başını sallayıp önüne döndükten sonra ikisi de sessizce denizi izlemeye devam etti. Bir süre sonra sessizlik bozuldu.
“Abi cidden çok merak ettim anlat ya, valla bak kimseye anlatmam.”
Erdem gözlerini kısıp yandan bir bakış attıktan sonra “Tamam ama aramızda.” dedi. Genç çocuk “Aramızda söz.” dedi ve Erdem denize bakıp kendi kendine güldü.
“Burada kayalıklarda geçen gün yanımda bir kız vardı hatırlıyor musun?”
“Yengeyi mi?”
“Yok oğlum yenge değil. Başkasına aşık o.”
“E abi sana aşık değilse niye o kadar celledi?”
“Celledi?”
“Bağırdı yani.”
“Cadılığından.” Erdem güldüğünde çocuk da güldü.
“O başkasına aşık, ben de ona sanırım.”
Çocuk yüzünü buruşturup “Uff.” dediğinde Erdem tek kaşını kaldırdı.
“Ne oldu?”
“Kötü bir durum yani. Ee aşık olduğu kişiyi gördün mü hiç?”
Erdem başını olumsuz anlamda sallayıp sessiz kaldığında çocuk kaşlarını çattı.
“İyi de bir kızın sevgilisi varsa ve eğer sinir olduğu bir erkek varsa kendi adamıyla konuşturmasa bile hani bak gör dercesine muhakkak görmen için bir şeyler yapar.” Biraz düşündükten sonra başını hızla kaldırıp Erdem’e baktı. “Yok yok abi bu kız sana aşık.”
Erdem yanındaki küçük adama başını sağa doğru eğerek baktı.
“Cidden bu saçma düşünceye inanıyor musun kendin?”
Çocuk başını sallarken Erdem tekrardan canı yansa da gülümsedi.
“Sonra ne oldu abi? Yoksa sevgilisi mi yaptı bunu? He o zaman dayak yemekten sen adamın yüzünü göremedin normal bir durum tabi.”
Erdem şaşkınca baktığında çocuk doğru tespit yapmış gibi bilmişçesine bir moda girmişti.
“Abisi dövdü.”
Çocuk duraksayıp “Nasıl ya!” diye bağırdığında Erdem araya girmemesini belirterek dün akşamı eksiksiz bir şekilde anlattı. En sonunda yüzünü gösterip “Son durum bu!” dedi.
Çocuk ağzı beş karış açılmış bir şekilde bakakalırken, Erdem içini dökmenin vermiş olduğu rahatlıkla derin bir nefes alıp gökyüzüne çevirdi bakışlarını. Gökyüzünün biraz daha kapalı rengi denize ayna olmaya başlamıştı.
“Karşılık verdin mi peki, abisine vurdun mu?”
Erdem başını olumsuzca sallayıp denize bir taş attı.
“O zaman daha da sinirlidir sana karşılık vermedin diye, haberin olsun bu dayağın bir rövanşı olur.”
Erdem çocuğun saçlarını karıştırıp güldüğünde çocuk da gülmeye başladı. Bir süre sonra gülüşmeler yavaş yavaş sona erdiğinde Erdem oturduğu yerden ayağa kalktı.
“Eve gitme vakti küçük adam kendine iyi bak.”
Çocuk kendisine bakıp başını salladığında “Sen de.” dedi. Erdem arkasını dönüp giderken birden çocuğun seslenmesiyle omzunun üzerinden çocuğa baktı.
“Erdem abi!”
“Efendim?”
“Bir daha ne zaman görüşürüz?”
Erdem tamamen ona dönüp “Bilmem.” dedi ve tekrar arkasına döndü. Çocuk arkasından bir elini ensesine atıp kaşırken Erdem’in durup ona dönmesiyle dikkatle yüzüne baktı. Erdem ona kafenin adını ve yerini söyleyip istediği zaman onu bulabileceğini belirttiğinde çocuk heyecanla ona el salladı ve tekrar vedalaştılar...
Evine geldiğinde cebindeki telefonu çıkartıp cevapsız aramalara ve mesajlara bakmaya başladı. Ebrar inada bindirmiş konuşmak için her şeyi yapmıştı anlaşılan.
“Erdem abi iyi misin? Erdem abi telefonlara cevap verir misin? Çok mu kızgınsın bize? Merak ediyorum neredesin lütfen haber ver.”
Erdem rehberde Ebrar’ı bulup aramaya koyulduğunda Ebrar bir müşteriyi yolcu ediyordu. Çalan telefonuyla müşteriye son kez el sallayıp telefonu eline aldı.
“Erdem abi nihayet!”
“Evdeyim ve iyiyim ayrıca sana kızgın değilim ama Nehir bir süre gözüme gözükmesin.”
“Tamam iletirim. Şey ee istersen yarın gelmeyebilirsin. Biraz dinlen.”
“Bu aralar beni fazla şımartıyorsun ama gerek yok, yarın yine aynı saatte görevimin başında olurum. İyi akşamlar.”
Ebrar’ın sıkıntıyla nefes vermesiyle bakışlarını tavana dikti.
“Hulk moduna geçmemi istemiyorsun değil mi?”
“Hayır.”
“O zaman şimdi beni kafana takma ve kendi sorunlarınla ilgilen. Kendinden başka birilerini düşündüğün kadar kendine vakit ayırmıyorsun be kızım.”
“Öyle mi dersin?”
“Öyle derim hadi bakalım yarın görüşürüz.”
Ebrar’ın gülüp “Görüşürüz.” demesiyle rahat bir şekilde telefonu kapattı.
Kitaplığının karşısındaki koltuğa oturup başını tekrar tavana kaldırıp bir süre gözlerini kapadı. Ebrar özellikle Tolga konusundan kaçınıyordu. Bazı şeylerle birebir yüzleşmesi gerekiyordu. Göremediği şeylerle. Kendi kendine başını olumsuz anlamda sallayıp durduğunda Gökçe belirdi zihninde. Yine mahallede yaşanan an beyninde tekrar ediyordu. Gözlerini açıp öne doğru eğildi. Dirseklerini dizine yaslayıp karşısındaki kitaplığa kısa bir bakış attı. Kitaplığın raflarında yazan cümlelere göz gezdirdi.
“Umut, her defasında yeni bir gün. Her defasında yenidendir. Yenilenendir.”
Umut GÜNER
Sesli bir şekilde “Yarın yeni bir umut başlayacak ve bitecek.” dedikten sonra gözüne takılan diğer cümleye bakakaldı.
“Bu acelemiz nedir Olric? İnsanlardan, bütün insanlardan kaçıyor muyuz?
Oğuz ATAY
Kendi kendine alay ederek gülüp başını sağa sola salladı. Çok kaçıyordu insanlardan. Kendi açıklarını birebir kitaplıktaki raf yerlerine yazmıştı. Kimisi onu daha da güçlendiriyor, kimisi kendini yargılamasına yardımcı oluyordu. Kendi adalet terazisinde acımadan yanlışlarını dile getiriyordu. Oturduğu yerden kalkıp odasına yöneldi. Daha saat geç olmamış, kafe bile daha kapanmamışken bugün belki biraz erken uyumak kendimi toparlamama yardımcı olur diye düşünerek uykunun kollarına bıraktı kendini.
Arslan bey oturduğu yerden kalkıp Gökmen ile vedalaşırken Göker yanlarına geldi.
“Baba bir şey içseydin ya nereye gidiyorsun?”
“Ben bir şey içme hakkımı karşı komşunuzda değerlendirmek istiyorum beyler. Bana müsaade.”
Gökmen alıngan bir bakış atıp ellerini cebine soktu.
“Göker dur dur. Açılışta dediğini yapmazsa olmaz. İlla oraya gidecek, kafasına koydu ya yapacak.”
Arslan Bey Gökmen’e gözlerini kısıp kısa bir bakış attıktan sonra Göker’e döndü. Gökmen babasının bu haline kahkaha atmamak için dudaklarını sıkıp arkasına döndü.
“Öyle. Abin haklı. Size kolay gelsin.”
Gökçe babasına sarılıp “Ben de eve geçeyim o zaman.” dedi. Arslan bey “Bekle beraber geçeriz.” dediğinde Gökçe önce kararsız kalıp ardından onu onaylayarak koluna girdi. Baba kız kafeden ayrılıp karşıya geçerken Gökmen arkalarından gülümseyerek bakıyordu.
Ebrar, Erdem ile mesajlaşıp ondan haber aldıktan sonra rahatlamıştı. Kafenin kapısındaki çan sesini duyduğunda bakışlarını o tarafa çevirdi. Gökçe ile içeri giren adamı tanıdığını biliyordu. Hafızasını yoklayıp kim olduğunu hatırladığında afalladı. Gökmen’in babası buraya gelmişti. Arslan Bey karşısına geçip gülümsediğinde o da aynı şekilde gülümsedi.
“Hoşgeldiniz.”
“Hoşbuldum kızım.”
Nehir’e doğru bir bakış atıp Arslan Bey’e döndü.
“Nasılsınız?”
“İyiyim, teşekkür ederim sen nasılsın kızım? ”
“Ben de iyiyim teşekkür ederim. Eee ayakta kalmayın. Nehir yardımcı olur musun?”
Nehir hızlı adımlarla yanlarına geldiğinde Gökçe’ye bakıp gülümsedi.
“Hoşgeldiniz. Şu tarafa alayım ben sizi.” dedi ve sokağa bakan boş bir masaya yönlendirdi ikiliyi. Ebrar arkalarından şaşkınca bakarken Arslan Bey’in gelişinin öylesine mi yoksa bir sebebi mi vardı onu anlamaya çalışıyordu. Nehir ise siparişlerini alıp onlara hemen döneceğini belirttikten sonra Ebrar’ın yanına geldi.
“Gökmen’in sunumu hoşuna mı gitmedi acaba?”
Ebrar gözlerini devirip “Saçmalama.” dedikten sonra Gökçe’yi gözleriyle işaret etti.
“Sessiz ol biraz.”
Nehir ellerini teslim olur gibi kaldırıp dudaklarında sanki fermuar varmış gibi sağ eliyle susuyorum işareti yaptıktan sonra siparişleri uzattı. Ebrar siparişleri hazırlarken bir yandan konuşuyordu.
“Ben ilgilenirim onlarla. Ayıp olmasın şimdi. Senden ricam müşterilerin hesabını falan halledebilir misin?”
Nehir hızla başını sallayıp “Tabi ki.” dedikten sonra kendisine seslenen müşteriye doğru ilerledi.
Arslan Bey Gökçe’ye bakıp gülümsedikten sonra Gökçe göz kırparak söze girdi.
“Buraya gelmenin bir sebebi var mı Arslan Bey?”
Arslan Bey başını sağa sola sallayıp gülümsedi. Gökçe gözlerini kısıp elini çenesine yaslarken bakışlarını Ebrar’a çevirdi.
“Ebrar’ı açılışta görmüştün değil mi sen?”
“Evet. Hanım bir kıza benziyor daha yakından tanımak istedim.”
“Neden?”
“Herhangi bir nedeni yok küçük cadı. Sadece ben öyle istiyorum.”
Gökçe babasının aklından neler geçtiğini asla bilemiyordu. Bu anlık moralini bozsa da belli etmedi ve babasına başını sallayıp “Anladım.” diyerek gülümsedi. Ebrar elinde tepsiyle onlara doğru yaklaşırken oturma pozisyonunu değiştirdi.
“Buyurun.”
Tepsideki siparişleri masaya bıraktıktan sonra duruşunu dikleştirip ikiliye gülümsedi. Arslan Bey teşekkür ettikten sonra Ebrar’a döndü.
“Bize eşlik edebilir misin rica etsem?”
Gökçe sıcak çikolatasından bir yudum alıp geriye yaslanırken Ebrar’a yandan bir bakış attı. Kararsız bakışlarını yakalamıştı. Babasının asıl amacını bilmese de ona destek çıkmadan gocunmadı.
“Lütfen bende bize eşlik etmeni isterim.”
Ebrar, Gökçe’nin son zamanlarda kendilerine karşı bu kadar ılımlı yaklaşmasına alışmaya çalışsa da beklemediği ataklarla afallıyordu. En sonunda “Ah tamam.” diyerek boş koltuğa oturdu. Şu an ikilinin arasında kalmıştı.
“İşler nasıl gidiyor?”
Arslan Bey’in biraz ciddi ve biraz da samimi sorusuyla gülümsedi.
“Her zamanki gibi.”
Arslan Bey ortama kısa bir bakış atıp memnun olmuş bir ifadeyle Ebrar’a döndü.
“Yoğun yani.”
Ebrar gülerek “Evet.”dediğinde Arslan Bey kahvesinden bir yudum alıp fincanı masaya bıraktı.
“Babamın ciddi tavırlarını fazla ciddiye alma. Şirket onu bu hale getirdi. Her ne kadar artık işleri bırakmış olsa da kurduğu cümlelerde hep bir iş konusu varmış gibi bir tavrı olur.”
Ebrar kaşlarını kaldırıp başını anladım dercesine sallarken Arslan Bey’in gülmesiyle ona baktı.
“Gökçe haklı. Benden çekinmeni istemem. Bakma sen bana.”
Ebrar bu cümleyle gülüp “Anlaştık.” dediğinde biraz daha rahatlamıştı.
“Bende bugün Gökmen’i ziyaret etmiştim. Gelmişken seni de görmeden gitmek istemedim. Açılışta pek konuşmaya vaktimiz olmadı.”
Ebrar gülüp “Evet olmadı. İyi yapmışsınız gelmekle. Ama alışırsam her zaman beklerim.”
“O zaman bende her zaman gelirim.”
“Bende seni abime söylerim.”
Gökçe’nin küçük bir kız çocuğu moduna bürünüp babasına verdiği karşılıkla, Ebrar Gökçe’ye şaşkınca bakakaldı.
“Söylersen söyle. Selamımı da söylemeyi unutma.”
Arslan Bey’de onun gibi karşılık verdiğinde Gökçe önce dudaklarını sıktı, ardından kendini serbest bıraktı.
“Ya baba ya!” diyerek gülmeye başladığında Ebrar’a kısa bir bakış atıp boğazını temizledi.
“İki dakika izin vermiyorsun ciddi olmama.”
“Bana karşı ciddi olamazsın küçük hanım.”
Ebrar baba ve kızın ilişkisine bir an imrenerek baktı. Boğazında oluşan yumruyu zorlukla yutkunmaya çalıştı. Babası asla onunla böyle olmamıştı. Hep resmi davranmış uzak kalmıştı.
Arslan Bey Ebrar’daki bu ani değişimi fark ettiğinde Ebrar’a laf attı bu sefer.
“Ebrar sakın kahveni çok beğendiğimi söyleme Gökmen’e seni kıskanır.”
Ebrar buruk bir gülümsemeyle Arslan bey’in yüzüne baktı.
“Afiyet olsun.”
Gökçe, Ebrar’ın yüz ifadesini fark edip babasına yandan bir bakış attıktan sonra hafifçe öksürdü.
“Bende söylerim söylersem.”
“Aman cadılık yapmasan olmaz zaten.”
Ebrar’ın Gökçe’ye bakıp “Cadı mı?” diye sormasıyla Gökçe babasına bakıp dudaklarını büzdü.
Arslan Bey Ebrar’a doğru yaklaşıp sır verir gibi konuşmaya başladı.
“Şşş aramızda kalsın. Gökmen ve Göker’e göre o süpürgesiz cadı.”
Ebrar içinden tam yerinde bir lakap diye düşünse de gülmemek için kendini zorladı. Gökçe’nin Ebrar’a bakıp “Güleceksen gül yoksa bir daha gülmene izin vermem.” demesiyle Ebrar dudaklarını serbest bırakıp kahkaha atmaya başladı. Arslan Bey’de ona eşlik ederken Nehir kapıdan gelen yeni müşteriye ilerledi.
“Buyrun hoşgeldiniz.”
Kadının kendinden emin bir şekilde etrafa kısaca göz atmasıyla Nehir duraksadı. Görmemezlikten gelmişti kadın kendisini. En sonunda bakışları Nehir’e döndüğünde taktığı gözlüklerin üzerinden küçümseyici bir bakış attı. Ben senden üstünüm dercesine bir bakıştı bu. Tekrar etrafa bakındı. İşte kızı oradaydı. Nehir “Arka tarafta boş masa var ben size yardımcı olayım.” dediğinde kadın elini sus dercesine kaldırdı. Nehir kaşlarını çatıp sakinleşmeye çalışırken kadın kızına doğru ilerlemeye başlamıştı. Oturduğu masada arkası dönük bir adam elini kızının omzuna koyup sesli bir şekilde “Ya Ebrar kızım işte öyle.” dediğinde adamın Tolga’nın babası olduğunu düşündü. Başka kim kızına kızım diye hitap edebilirdi ki...
“Ebrar.”
Ebrar’ın yüzündeki gülümseme kendisine dönmesiyle yavaş yavaş kayboldu. Sürpriz yapmak ve ertelenen düğünü halletmek istemişti annesi. Hazır Tolga’nın babası da buradayken işi konuşmaları iyi olurdu. Arslan Bey kadına dönüp kısa bir bakış attıktan sonra Gökçe’ye döndü. Ebrar oturduğu yerden kalkıp “Anne.” dediğinde Gökçe şaşkınca kaşlarını kaldırdı.
Kadın gülüp kollarını iki yana açtı. Omzuna attığı ceket yerle buluşurken etraftaki müşterileri umursamıyordu bile.
“Sürpriz!”
Ebrar midesinin burkulmasıyla bir an duraksadı. Zorla annesinin gülüşüne karşılık güldüğünde olanı biteni anlamaya çalışıyordu. Müşteriler bu anın üzerinde fazla durmadan önlerine döndüler. Annesi Ebrar’a sarıldığında bir an elleri öylece kalsa da ardından annesine sarıldı. Sarılma faslı bittikten sonra Arslan Bey’de oturduğu yerden kalkıp “Hoşgeldiniz.” dediğinde kadın Arslan Bey’e “Hoşbulduk.” dedi. Gökçe’de gülümseyip başıyla selam verdiğinde Ebrar hala şoku atlatamamıştı. Kadın en sonunda Arslan Bey’e dönüp “Demek dünürümüzle tanışmak bugüne kısmetmiş.” dediğinde Ebrar dudaklarını şaşkınca araladı. Annesi ve babası Tolga’nın ailesiyle adamakıllı tanışma tenezzülünde bile bulunmamışlardı ki. Olacağı buydu. Arslan Bey’in yüz ifadesi ve Gökçe’nin elinden düşen bardağın sesi net olarak ortamı özetliyordu. Durum oldukça vahimdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder