26 Temmuz 2018 Perşembe

HAT KARIŞIKLIĞI(20)

Herkes kendi içinde şaşkınlığı ayrı doruk noktalarında yaşarken düşen bardak sesiyle Gökçe özür dileyerek önüne döndü. Gerginlikten etkilenmeden ve bardağın kırılmasını umursamadan, Arslan Bey’e dönen Ebrar’ın annesi elini uzatıp bekledi. Gökçe’yi yok sayıyordu kısmen. Ebrar, sakin fakat uyarır bir tarzda “Anne.” dediğinde annesinin nihayet kendine dönen bakışlarına karşılık başını olumsuz anlamda salladı. Gözlerindeki kırgınlığı fark etmesini bekledi... Beklediği gibi olmadı.

Bazen tek bir saniye, sadece bir saniye insan karşısındaki insanın kendisini anlamasını isterdi. Ebrar’ın da şu an istediği sadece buydu ama nafileydi. Annesi tek kaşını kaldırıp bir kendisine bir Arslan Bey’e baktı. Yanlışlık mı oldu diyerek içten içe kendince konuşsa da duruşundan taviz vermedi. Arslan Bey oturduğu yerden kalkıp Gökçe’ye bakıp boğazını temizledikten sonra kadına döndü. Gökçe özellikle babasının ne yapacağını bekliyordu.

O esnada içeriye Gökmen’in girmesiyle Nehir elini alnına vurup Ebrar’a telaşlı bir bakış attı. Ebrar annesine dikkatle bakarken Arslan Bey’in annesine döndüğünü görmüyordu bile. Arslan Bey konuşmaya başladığında anne kızın bakışları ona döndü.

“Sanırım ortada bir-“

“Baba.”

Gökmen’in seslenmesiyle Arslan bey duraksadı.

“Gökmen.”

Arslan Bey’in baktığı yere kadın omzunun üzerinden bir bakış attıktan sonra Ebrar’a döndü.

“Adı Tolga sanıyordum. Yoksa başka bir kardeşi daha mı vardı Ebrar?”

Nehir Gökmen’e ısrarla bakıp susması için işaret ederken, Gökmen babasının yanında kendisine bakan kadına kısaca bir bakış attı. Kadının kendisine baktığını fark ettiğinde, gözlerini ondan kaçırıp ardında duran Ebrar’ı fark ettiğinde yutkunmamaya çalıştı. Gözlerinde fark ettiği kırgınlık onun bir an dikkatinin bozulmasına sebep olsa da hafifçe boğazını temizledi. Kadının kurduğu cümleyi tam duyamamıştı.
Ebrar annesine “Hayır.” diyerek Gökmen’e baktı. Gökçe bir şey dese tamamen olay çıkılmaz hale dönebilirdi. Annesi bir şey demek için ağzını açtığında konuşmaya başladı.

“Anne bir dakika benimle gelir misin?”

Kadın Arslan Bey’e bakıp gülümsedikten sonra Ebrar’a döndü.

“Tabi.”

Ebrar annesine çıkışı gösterdi. Arslan Bey’e bakıp mahcup bir şekilde dudaklarını kıpırdatıp özür dilerken dudaklarının titremesine engel olmaya çalıştı. Arslan Bey anlayışla başını salladıktan sonra Gökçe’ye baktı.

“Abine bir şey söyleme.”

Gökçe derin bir nefes alıp bakışlarını yere indirdi. Ebrar ve annesi kafeden çıktıktan sonra Gökmen yanlarına geldi.

“Ortada garip bir durum mu var bana mı öyle geliyor?”

Arslan Bey alay edercesine gülüp başını sağa sola sallarken dışarıya kısa bir bakış attı. Ebrar’ın yüz ifadesindeki hüzün canını sıkmıştı. Gökmen’e dönüp “Sana öyle geliyor.” diyip Gökçe’ye döndü.

“Değil mi Gökçe?”

Gökçe babasını onaylarken dışarıya bakıyordu. Gökmen “Ebrar’ın yanındaki kim?” diye sorduğunda Gökçe “Annesi.” diye karşılık verdi.

Nehir bir ileri, bir geri volta atarken kadının hareketlerini düşündü. Bir insan bu kadar kendini bilmez olmamalı diye düşündü. Ebrar’ı düşürdüğü konumun farkında bile değildi. Az ilerisinde kalan üçlüye baktığında dışarıya baktıklarını fark etti. Ebrar ve annesine bakıyor olmalılar diye düşündü. Başını sağa sola sallayıp sakin kalmaya çalıştı. Bir müşterinin kendisine seslenmesiyle gülümsemeye çalıştı ve adımlarını müşteriye yönlendirdi.
Ebrar annesiyle dışarıda dururken kimsenin farkında değildi. Gözlerine dolan yaşları yok saymaya çalıştı.

“Ne yapıyorsun?”

“Ebrar?”

“Anne ne yapmaya çalışıyorsun?”

“Ben sadece-“

Ebrar başını sağa sola sallayıp etrafa kısa bir bakış attı.

“Babam nerede?”

“Otelde.”

Alay edercesine gülen Ebrar başını salladı. Buraya gelme tenezzülünde bile bulunmadı yani diyerek iç geçirdi. Tolga ile doğru dürüst tanışmamışlardı bile keza ailesiyle de. Şimdi içeride rezil olduğu insanlara karşı ne diyeceğini bilemiyordu. Annesinin kendisine merakla bakması sinirlerini daha fazla bozuyordu.

“Neden şimdi?”

“Ne neden?”

“Geldiniz?”

“Gelme durumumuz olacağını en son konuşmamızda söylediğimi sanıyordum. Hani şu yapamadığınız evlilik-“

“Evet, tabii ama evlilik falan yok.”

Annesi kendisine acıyarak bir bakış atıp ellerini yüzüne getirdi.

“Ah ayrıldınız mı? Neden bahsetmedin?”

Ebrar daha fazla kendini tutamayarak gözyaşlarını serbest bıraktı. Annesinin elinden kendini uzaklaştırırken nefesini sabit tutmaya çalışıyordu.

“Neden bahsetmedim! Bir düşünsene anne neden?”

Annesi kaşlarını kaldırıp başını sağa sola sallarken etrafa baktı. Birkaç kişi dükkanlarından çıkmış kendilerine bakıyorlardı.

“Ebrar bizi rezil ediyorsun sakin ol.”

Ebrar eliyle gözünden akan yaşı silerken küçük bir kız çocuğu annesinin arkasında duruyor ve ona dikkatle bakıyordu. Hiç fark edilmemişti annesi tarafından hep arkasında kalmıştı, tıpkı şu an kendisine bakan küçük hayali Ebrar gibi...

“Neden beni hiç görmek istemediniz.”

Annesi uyarır bir tonda “Ebrar.” dediğinde gözünden akan yaşı son kez silip derin bir nefes alıp verdi.

“Haklısın anne rezil ediyorum bizi.”

Annesi bir şey demek için ağzını açmaya kalktığında Ebrar’ın kelimesiyle afalladı.

“Git.”

“Ne?”

“Anne gider misin?”

“Ebrar neler oluyor?”

“Kafeyi kapattıktan sonra otelinize gelirim ve konuşuruz ama şimdi gitmeni istiyorum.”

Bir süre sessizce kızını inceledikten sonra “Tamam.” dedi ve sarılmak için bir adım attığında Ebrar hiçbir tepki vermedi. Olduğu yerde durup sarılmaktan vazgeçti.

“O zaman daha sonra görüşürüz. Otelin adını ve yerini mesaj atarım.”

Ebrar, hiçbir şey demeden öylece yüzüne baktı. Annesi arkasını dönüp giderken yanındaki sandalyeyi çekti ve oturdu.

“Ebrar.”

Arkasında durup kendisine seslenen Güzin Hanım’a omzunun üzerinden kısa bir bakış attı.

“Efendim.”

“İyi misin?”

“Bilmem, nasıl görünüyorum.”

Güzin Hanım karşısına geçip oturdu.

“Annen miydi?”

Ebrar, dudaklarının titremesini engellemeye çalıştı. Açılışına bile gelmemişlerdi. Kimse tanımıyordu annesiyle babasını. Utanarak bakışlarını yere indirdi. Uzanıp ellerini tutan Güzin Hanım buruk bir gülümsemeyle Ebrar’a baktı.

“Sen her zaman olduğun gibi görünen bir kız oldun bize karşı, ama şu an görüyorum ki senin zayıf noktan ailen... Tamamen dağıldın.”

Ebrar dudaklarını ısırıp Güzin Hanım’a baktı.

“Bazı şeyler zoruma gidiyor.”

Güzin Hanım anlayışla başını salladı.

“Emin ol, her insanın hayatında bir tane ya da daha fazla zoruna giden olay, olaylar vardır. Önemli olan onları ne derece sağlam atlattığıdır.”

Ebrar başını sağa sola salladı.

“Sağlam atlatılmıyor.”

“Ebrar sen değil misin bizim Kadir’e kafa tutan. Kendinden emin güçlü ve sağlam.”

“Benim.”

“Eee.”

“Ama insan her ne kadar sağlam dursa da bir hareketine yenik düştüğü insanlar oluyor.”

Güzin Hanım ona hak verip gülümsedi. Ebrar’da hafifçe gülümsediğinde Güzin Hanım fark ettiği müşteriyle apar topar ayağa kalktı.

“Müsaadenle müşteri geldi.”

“Sorun yok Güzin abla. Kolay gelsin.”

Güzin Hanım’ın ardından bakıp önüne döndü. Annesi anlamak için çabalamıyordu. Evlilik yok dediğinde acıyarak bakmasını gözünün önünden silemiyordu. Tolga aklına geldiğinde cebinden telefonu çıkardı ve direk onu aradı. Normalde telefonunu hemen açarken bu sefer uzun süre beklemişti.

“Efendim Ebrar.”

“Tolga bankada işin bitti mi?”

“Evet şimdi çıktım.”

“Ben kafeyi kapattıktan sonra seninle görüşebilir miyiz?”

“Tabi. Görüşebiliriz. Sesin kötü geliyor, sorun ne?”

“Yüz yüze konuşsak daha iyi.”

“Ebrar.”

“Efendim.”

“Özledim.”

Ebrar gözlerini kapayıp başını gökyüzüne çevirdi. Tolga aldığı sessizlikle sertçe yutkundu.

“Özür dilerim.”

Ebrar’dan gelen tepkiyle duraksadı.

“Ne için?”

“En son olan olaylardan dolayı ve daha sonra seninle doğru düzgün konuşamadığım için özür dilerim.”

“Ebrar.”

“Efendim.”

“Özür dilerim, bende bencilce davrandım. Kafeyi kapattığında haber ver hemen gelirim.”

“Tamam görüşürüz.”

“Görüşürüz.”

Daha sonra telefonu kapatan Ebrar Tolga’nın “Sevgilim.” demesini bile duymadı.


Kafeden çıkan Gökmen, Gökçe ve Arslan Bey kendisine bakarken duruşunu dikleştirip iyi gözükmeye çalıştı. Oturduğu yerden kalkıp onlara doğru ilerlerken Arslan Bey Gökçe ve Gökmen’e dönüp bir şeyler dedi. İki kardeş karşıya geçerken Arslan Bey Ebrar’a baktı. Ebrar’ın bir şey demesine fırsat vermeden söze başladı.

“Sorun yok kızım.”

“Ben özür dilerim annem adına.”

“Dediğim gibi sorun yok. Sevgilinin babası sandı.”

Arslan Bey bir yandan içten içe “keşke öyle olsaydı.” diye geçirirken Ebrar’a gülümsedi. Gözlerindeki kızarıklığı fark ettiğinde içi sıkıldı. Ebrar’ın yüzünün asılmasından hoşlanmamıştı.

“Konuşmak istersen çok iyi bir dinleyicimdir.”

“Teşekkür ederim Arslan Bey.”
Arslan Bey bir elini koluna koyup sıvazladıktan sonra gülümsedi ve karşıya geçmek için hareketlendi.

“Görüşürüz.”

Ebrar gülümseyip “Görüşürüz.” diye mırıldandıktan sonra kafeden içeri girdi. Tolga ile bu akşam otele gitmeden önce konuşacaktı. Ne konuşacağını tam kestiremiyor ama bazı şeylere kesinlik getirmesi gerektiğini biliyordu. Nehir müşteriden hesabı alırken Ebrar’ı fark ettiğinde son kez müşteriye bakıp “İyi günler.” dedi ve hızla Ebrar’ın yanına geldi.

“Garip bir karşılaşma oldu.”

Ebrar başını salladıktan sonra kasanın olduğu tarafa geçti.

“Garip ve utanç verici.”

Nehir sessiz kaldığında bakışlarını Nehir’e çevirdi.

“Sen geldiğini görmedin mi?”

“Aslında gördüm, hatta yardımcı olmaya çalıştım ama kendisi beni görmezden geldi.”

Ebrar sinirle gülüp önüne döndü.

“Her zaman ki Firdevs Çakır.”

Nehir kaşlarını kaldırıp Ebrar’ın cümlesiyle duraksadı. Ebrar tekrardan kendisine baktığında başını olumsuz anlamda salladı.

“Ne var biliyor musun Nehir. Yine beni anlamadı. Yine beni kırdı, ve ben yine görünmedim.”

Nehir aklına kendi ailesini getirdi. Onlar hep onunla ayrıca ilgilenmişlerdi. Hoş o şu an onları okula gidiyorum diye kandırsa da gitmediğini öğrendiklerinde çok kırılırlardı ve kendilerini suçlamaya geçerlerdi. Ebrar’ın ailesi ise hep aynıydı ona göre. Görünmez. Var ile yok arası. Ebrar’la hiçbir şekilde ilgilenmeyen. Ve Ebrar’ın onlara ihtiyacı olduğunu hep görmezden gelen...



Gökmen, Gökçe ve Göker ile beraber kafeyi kapatmaya koyulduğunda Arslan Bey onları beklemekle meşguldü. Gökçe, Ebrar’ın kafesinde olanlara anlam veremiyor, aklında bir şekilde toparlamaya çalışıyordu. Babasıyla akşam evde konuşmak istiyordu. Gökmen’in sorularından itinayla kaçınıyor bir şey söylememeye çalışıyordu. Göker ikili arasındaki garipliği fark ettiğinde sessiz ortamda kahkaha attı. Gökmen tek kaşını kaldırıp ne yapıyorsun dercesine bakış attığında Göker dudaklarını büzüp “Hiiç, hiçbir şey siz ne yapıyorsunuz?” diye karşılık verdi. Gökçe başını olumsuz anlamda sallayıp dışarı çıktı. Babasına doğru ilerledi. Arslan Bey kendisini fark ettiğinde sanki karşı kafede hiçbir şey olmamış gibi gülümsüyordu.

“Yapma baba, hiçbir şey olmamış gibi davranma bana karşı.”

“Bizi ilgilendiren bir mesele yok.”

“Kadın seni dünürü sandı.”

“Evet.”

“Bu saçmalık.”

Arslan Bey elini kızının omzuna attı.

“Akşam evde konuşalım mı bu konuyu?”

“Bende öyle düşünüyorum ama senin soğukkanlı duruşun beni geriyor.”

Arslan Bey oğullarının yaklaştığını fark ettiğinde Gökçe’ye kısa bir bakış atıp arabaya bindi. Gökçe’de yanına bindiğinde Göker arka tarafa oturmuştu. Gökmen arabanın camına elini yaslayıp başını babasına doğru eğdi.

“Siz gidin ben de eve geçerim.”

“Oğlum yemeğe gelseydin.”

“Yok baba sağ ol, size afiyet olsun.”

“Eh peki madem,” diyerek arabayı çalıştıran Arslan Bey el sallayarak uzaklaştı.
Gökmen giden arabanın gözden kaybolmasını bekledi bir süre. Daha sonra karşı kafeye bir bakış attı.

Onlar da kapanma hazırlıklarına geçmişlerdi. Adımlarını o tarafa çevirdi.
Nehir kendisini fark ettiğinde hafifçe gülümsedi. Karşılığında buruk bir gülümseme aldı Nehir’den.

“Sorun ne?”

“Çok mu belli.”

“Biraz.”

Ebrar’ı gördüğünde Gökmen’e bakışlarıyla onu işaret etti.

“Annesi gelmiş.”

“Evet.”

“Ama ona karşı kırgınlığı var galiba.”

Nehir Gökmen’in kurduğu cümleyle bir anlığına duraksadı. Ebrar’ın yaklaştığını fark ettiğinde konuyu değiştirdi.

“Baban bugün buraya geldi.”

“Evet, Ebrar’a karşı bir sempatisi var. Gelmek istedi.”

Ebrar yanlarında durduğunda “Her zaman beklerim.” diyerek konuya giriş yaptı.
Gökmen kısaca kendisine baktı. Lafı dolandırmadan gözlerinin içine bakarak tepkisini gösterdi.

“İyi değilsin.”

Ebrar tepkisini olumsuz bir şekilde karşılamadı.

“Olabilir.”

Gökmen, Nehir’e kısa bir bakış atıp tekrardan Ebrar’a döndü.

“Sebebi annen mi? Yani biliyorum aslında beni ilgilendirmiyor, kızabilirsin en doğal hakkın ama bugün gözlerinde gördüğüm kırgınlık-“

“Gökmen lütfen susar mısın?”

Nehir ikisi arasında bakışlarını gezdirirken Gökmen’in Ebrar’a karşı anlayışı karşısında şaşkındı.

“Tamam. Ama konuşmak istersen yani ya da tartışabilirsin fark etmez. Biliyorsun karşıdayım.”

Kafeyi işaret edip güldüğünde Ebrar’da gülümsedi. Nehir boğazını temizlediğinde Gökmen ikiliye veda edip hızla uzaklaştı.
Nehir ile baş başa kaldıklarında Ebrar çantasından telefonu çıkarttı. Tolga’yı arayıp çıktığını belirtti.

“Aranız nasıl?”

Ebrar sokağa bir bakış atıp Nehir’e döndü.

“Aslında bilmiyorum. Biliyorsun en son sen yanımdayken telefonda bir konuşmamız olmuştu. Ama dahası olmadı. Bugün ki mevzu ayrı, annemin ve babamın gelmesinden haberinin olması lazım ve onunla konuşmam lazım. Yüz yüze geldiğimizde daha iyi konuyu toparlarım sanırım.”

“Aynen öyle rahatla sıkma canını. Hem bir bakarsın daha iyi olursunuz.”

Az önce Gökmen ile aralarında oluşan konuşmayı göz ardı etmeye çalışarak dikkatle Ebrar’a baktı. Tek bir an acaba diye düşündü. Acaba Tolga doğru kişi mi? Ebrar kendisine döndüğünde gülümsedi. Her ne olursa olsun herkes için en iyisi olmalı diye düşünerek konuyu kapattı. Ebrar’la vedalaşıp evine doğru yürümeye başladı. Ardında bıraktığı Ebrar derin bir nefes alıp verdi. Annesinden telefonuna gelen mesaja kısa bir bakış attı. Otelin adı ve adresi yazılıydı dediği gibi, ek olarak bir not daha vardı.

Baban hala yorgunluğu üstünden atamamış erken gelmeye çalışırsan seviniriz.
Başını olumsuz anlamda sallayıp arabasına doğru yürüdü. Tolga sokağın başında göründüğünde durdu. Heyecan yoktu.  Midesinde kasılma ya da ona benzer bir şey yoktu. Onu görmemiş olduğu günlerden sonra, gördüğü anda hissedilmesi gereken bir özlemi yoktu. Sadece onun ne hissettiği hakkında düşüncesi vardı. Tolga dibine gelip sarıldığında karşılık verdi. Onun kalbinin atışını hissedebiliyordu. Ama kendisinde herhangi bir değişiklik yoktu. Tolga geri çekilip gülümsediğinde beceriksizce gülümsemeye çalıştı.

“Bir yere gidip oturalım mı biraz?”

Tolga, Ebrar’dan teklifle elini saçlarının arasından geçirirken göz kırptı ardından başını olumlu anlamda salladı.

“Olur.”

Ebrar arabanın kilidini açarken Tolga diğer tarafa geçti.

“Ebrar?”

“Efendim.”

“Ne konuşacağız?”

Ebrar arabaya binip kemerini takarken Tolga’da aynı işlemi gerçekleştirdi. Anahtarı kontağa takıp arabayı çalıştıran Ebrar kendisine yandan bir bakış atıp önüne döndü.

“İkimizi ve ailemi.”

Tolga afallasa da belli etmemeye çalıştı. Boğazına oturan yumruyla baş etmek için çabaladı.  Sessiz geçen bir yolculuktan sonra otele yakın bir kafeye gittiler. Ebrar kendinden emin tavırlar sergilerken Tolga tavırlarından bir şeyler çözmeye çalışıyordu. Nihayet Ebrar’ın bakışları kendisine döndüğünde sertçe yutkundu.

“Annem ve babam gelmiş.”

Kaşlarını merakla kaldırıp sessizliğini bozmamayı tercih etti Tolga. Ebrar devam edecekti konuşmasına ve araya girmemesi gerektiğini hissetti.

“Bugün aniden dükkana geldi annem. Ben de o zaman öğrendim. Seninle ve ailenle tanışma gibi bir tavır sergilemedikleri için bir yanlış anlaşılmaya sebep oldu ve ben rezil oldum. Her neyse gelmelerinin sebebi bizim evliliğimiz...”

Tolga oturduğu yerde öne doğru eğilerek Ebrar’a yaklaştı.

“Doğru duydun, yani en son telefon konuşmamızda hala evlenemedik diye fırça yedim ve geçmiş senin karşına bunları açık açık söylüyorum. Çünkü saklamak istemiyorum. Çünkü beni anlamıyorlar. Beni anladığını hissetmek istiyorum.”

Tolga masada duran elini tutup gülümsedi. Ebrar elini tutup kendisine sevgiyle bakan adama dürüst olması gerektiğini biliyordu. Ne kendisini ne de onu kandırmak ikisinin faydasına olacak bir şey değildi. Ardından annesine kurduğu cümleyi Tolga’ya söyledi.

“Ben anneme evlilik yok dedim Tolga.”

Tolga duyduğu cümleyle balyoz yediğini hissetti. Ebrar gözlerini büyütüp ellerini ondan çekerken aceleyle konuşmaya başladı.

“Yani şöyle sırf ondan dolayı geldikleri için o an onu söyledim sinirimden... O da ayrıldığımız kanısına vardı doğal olarak tabi... Ama son zamanlarda yaşadıklarımızı düşündüğümüzde atlatabileceğimizden emin olamıyorum.”

Tolga, Ebrar’a hak vermeye çalışıyor kendi terazisini bir kenara koymaya çalışıyordu. Sinirden söylediği bir cümlenin gerçeklik olgusu bir kez daha yıkıyor ve Ebrar bunu fark etmiyordu. Toparlamaya çalışırken dedikleri ise sadece içi boş anlamsız kelimeler olarak geliyordu. Boğazına oturan yumruyu yok saymaya çalışarak konuşmak için derin bir nefes aldı.

“Pekala... Sen ne istiyorsun Ebrar?”

“Onlarla tanışmanı istiyorum.”

Ebrar kurduğu cümleyle yüz ifadesinin alakasız olduğunun farkında değilken Tolga tek kaşını kaldırıp onu inceliyordu.

“Bak ben atlatabileceğimizi düşünüyorum... Yani ben bir umuda sarılıyorum ve onlarla tanışmamı gerçekten istiyorsan tanışırım. Bana kırıcı tarzda davransalar bile senin için alttan alırım. Ben ikimizin mutluluğu için her şeyi yaparım.”

Ebrar bir elini çenesine yaslayıp Tolga’ya bakarken ona daha ne kadar haksızlık edebileceğini düşündü. Adam kendisini seviyorken onda yaprak kıpırdamıyordu. Yine de Ebrar’ı düşünüyordu. Tartışmıyordu bile. Sakince çözümler üretiyordu. Dolan gözlerini Tolga’dan kaçırırken bunca zaman ona yaptığı haksızlıklardan utanç duyuyordu. Onun gibi bir umuda mı sarılmalıydı bilemiyordu. Tolga çenesinden tutup kendisine bakması için yüzünü çevirdiğinde gözünden bir damla yaş süzüldü.

“Ebrar, biz seninle çok iyiyiz. Evet son zamanlarda olur olmadık sebeplerden dolayı uzaklaştık ama benim inancım var bazı şeylere senden sadece hemen kestirip atmanı istemiyorum.”

Ebrar başını onaylar anlamda salladığında Tolga konuşmaya devam etti.

“Ve ben seni anlamaya çalışıyorum. Bu yüzden fazla üstüne gelmiyorum, düşüncelerinden emin ol diye uğraşıyorum. Aramıza koyduğun mesafe sonucunda daha iyi birbirimize bağlanacaksak katlanıyorum.”

Ebrar başını sallayıp oturduğu yerden kalkmak için hareketlendiğinde “Gidelim.” dedi. Tolga ayaklanıp onun ardından çıkarken ilerideki otele doğru yürümeye başladılar. Tolga otelin önünde duran Ebrar’a yandan bir bakış attı.

“Evde olurlar sanmıştım.”

“Ben de öyle düşünüyordum ama gerisini sen düşün otelde kalmayı tercih etmişler.”

Ebrar derin bir nefes alıp elini Tolga’ya uzattı. Tolga tereddüt etmeden elini tuttuğunda içeri girdiler. Annesine geldiğini belirten bir mesaj attığında lobide oturduklarını öğrendi ve lobiye yöneldiler. Babası arkası dönük oturuyordu. Annesi kendisini fark ettiğinde bakışlarını elini tutan Tolga’ya çevirip kısaca süzdü. Babası annesinin bakışlarındaki değişimi fark ettiğinde omzunun üzerinden onlara kısa bir bakış atıp ayağa kalktı. İş kolikliğinden üzerinde kalan bir davranış ve ciddiyet ifadesi yine üzerindeydi. Kızına karşı bile...

“Hoş geldiniz baba.”

“Hoş bulduk Ebrar. Siz de hoşgeldiniz. Buyrun geçin oturun.”

Tolga’ya kısa bir bakış atıp elini uzattı.

“Hoş geldin.”

“Hoş bulduk efendim siz de hoş geldiniz.”

Babası memnun bir ifadeyle başını sallarken Tolga Ebrar’ın karşısına geçip oturdu. Annesi ile selamlaşmayı da ihmal etmedi. Masada geçen kısa bir sessizliğin ardından annesi hafifçe öksürdü.

“Bana evlilik yok demiştin?”

“Ayrıldığımızı söylemedim ve evet şu an için evlilik yok.”

“Bu durum fazla uzamadı mı kızım?”

Babasının sorusuyla Ebrar Tolga’ya kısa bir bakış attı.

“Her şeyin usulüne göre olmasını isteyen benim ama sizin için bu önemsiz gibi duruyor.”

Annesi önündeki kahveden bir yudum aldıktan sonra geriye yaslandı.

“Bizimle fikirlerini paylaşmıyorsun.”

“Fikirlerimi sormuyorsunuz.”

“Tamam o zaman fikirlerin ne?”

Alay edercesine gülüp annesine baktı daha sonra babasına döndü.

“Bunu sormak için çok geç kalmadınız mı?”

“Hala değiştirilme şansı olan şeyler varsa geç kalınmış sayılmaz.”

“Şans olduğunu düşünüyor musun baba?”
Babası rahat bir tavırla kendisine bakıp göz kırptı. Ardından Tolga’ya döndü.

“Ailenle tanıştıracak mısın bizi?”

Tolga oturduğu andan itibaren gergin olan ortamda sıra kendisine gelince irkilip Ebrar’a baktı. Ebrar kendisine olumsuzca başını salladığında kendisinden cevap bekleyen babasına döndü.

“Bu aralar konuşmadım, müsaitler mi pek bilemiyorum.”

“Anladım o zaman gidene kadar ayarlayabilirsen sevinirim.”

“Tabii.”

“Sen ne işle ilgileniyorsun Tolga?”

Firdevs Hanımdan gelen soruyla bakışlarını o tarafa çevirdi.

“Bankacıyım.”

Firdevs Hanımın yüzünden memnun olmamış bir ifade geçtiğinde Ebrar derin bir nefes alıp verdi. Tolga’yı kıracak herhangi bir cümle kurmasını istemiyordu. Bakışları babasına döndüğünde babası elini çenesine koymuş Tolga’yı süzüyordu. Kızının bir bankacıda ne bulduğunu düşünüyordu. Saygın aile dostlarından birinin oğluyla karşılarına gelmemiş apayrı bir adam çıkarmıştı karşılarına. Ebrar’a döndüğünde göz göze geldi.

“Emin misin?”

“Anlamadım baba.”

“Birbirinizi idare edebilecek misiniz?”

Ebrar çantasını alıp ayağa kalkarken Tolga’ya baktı.

“Nereye Ebrar otur şuraya.”

Annesinden gelen ikaz dolu cümleyi duymamazlıktan geldi.

“Tolga bana biraz müsaade eder misin? Hemen geliyorum.”

Tolga annesine ve babasına dönüp iyi akşamlar dedikten sonra çıkışa yöneldi. Ebrar gittiğinden emin olduktan sonra annesine ve babasına dönüp elini masaya koydu. Bakışlarını önce babasına dikti. Gözlerinin kızarmasını şu durumda istemiyordu.

“Özür dilerim Behçet Çakır. Size layık bir kız çocuğu olamadım. Hep işlerinizle ilgilendiğiniz için beni idare edebilecek kişi nasıl olur diye sizinle vakit geçiremedim, öğrenemedim çünkü rol modelim olmanız lazımken işçilerine gösterdiği muameleyi gösteren bir baba modeli oldunuz. Bana hiç vakit ayırmadınız. Ne istediğimi sormadınız. Beni görmediniz. İstediğiniz kalıplara da ben sığmak istemedim.”
Behçet Bey sakince kendisine bakarken boğazını temizledi.

“Ebrar-“

“Lütfen Behçet Bey. Bu saate kadar anlamak istemediniz, bu saatten sonra anlamasanız da olur. Ben beni anlayacağınızdan emin değilim.”

Annesinin “Ebrar kendine gel neler diyorsun o senin baban!” demesiyle annesine döndü.

“Kimlikte anne ve baba adı yerinde ismi yazılı olan kişilerden ibaretsiniz. Daha fazlası yok. Neden? Çünkü beni istemediniz hiçbir zaman. Size göre ayak bağı oldum hep. Tolga’yı beğenmediniz neden? Bankacı... Bir patron değil ya da bir şirket sahibi. Bana diyorsunuz ki birbirinizi idare edebilecek misiniz? Ben sizden bir yardım talep etmeden bir kafe açtım. Gelmediniz. Kendim ayaklarımın üzerinde nasıl duruyorum. Görmek istemediniz! Beni idare edebilecek kişi sizdiniz. Siz de beceremediniz. Lütfen. Daha fazla sizin tarafınızdan kırılmak istemiyorum.”

Cevaplarını beklemeden arkasını dönüp çıkışa doğru ilerlerken tuttuğu gözyaşını serbest bıraktı. Elinin tersiyle akan gözyaşını sildi. Yıllardır içinde tuttuğu kırgınlığı dile getirmişti. Kırılmış olmalarını düşünemiyordu. Çünkü onlar yıllarca onun kırıklarını tamir bile etmemişlerdi. Kendisine bakan insanlara karşı kısa bir bakış atıp önüne döndü. Ne düşünüyorlardı hakkında umursamadı. Dışarda kendisine merakla bakan bir çift göz ile göz göze denk geldiğinde gülümsemeye çalıştı. İyi olacaktı. Olmalıydı. Çünkü yeryüzünde insan üzerine yapışmış kalıcı bir kalıp iyi olmaktı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ŞİMDİ KÖŞEYE SIKIŞTIN...(24)

Gökmen o gün şirkete gittiğinde kendini istemsizce kasılmış bir halde bulmuştu.  Şirkete adım attığı andan itibaren herkes duruşunu değiştir...