EBRAR
Esneyerek kalktığım yatağıma aşkla
bakarken alarmın bir kez daha çalmasını beklemeden ayaklanıp banyoya yöneldim. Alarmın o iğrenç ses tonunun kulağımı tırmalamasına müsaade etmedim. Elimi yüzümü yıkayıp kendime geldikten sonra odama geçip kıyafetlerimi giydim.
Hafif bir makyaj yaptıktan sonra her zaman ki bendim işte. Çikolata Rüya'sının sahibi Ebrar. Arabanın anahtarlarını çantadan
çıkartıp ıslık çalarak kapıya yöneldim. Kapıyı açar açmaz karşılaştığım yağmur
ise beni şaşırtmıştı. Odamın penceresinden bile dışarıya bakma fırsatı
bulamamıştım kalktığımda, gördüğüm yağmur ise aniden yağan yaz
yağmurlarından biriydi. Çantamı başımın üzerine tutup koşar adım arabama doğru
ilerledim. Kapıları açıp kendimi arabanın içine attıktan sonra derin bir nefes
alıp verdim.
"Haydi bakalım Ebrar, bugünü de
atlatabilirsin."
Kendi kendime verdiğim gazla beraber
arabayı çalıştırıp bugün kafenin ara sokağına park etmeyi hedefledim. Trafik
olmamasına şükrederek daha hızlı gittiğim yolun sonunda varış noktamda gördüğüm
spor arabayla hayallerim suya düştü. Yüzümü buruşturup dikiz aynasından arkayı
kontrol ettim, bir arka sokağa park edecek gibi görünüyordum. Yönü değiştirip
arka sokağa girip boş bir yer bulmakta zorlanmadığım için şansıma teşekkür edip
park etmeye koyuldum.
Park işini hallettikten sonra hala
dinmeyen yağmur altında dükkana doğru eş zamanlı zamana karşı savaşım
başlamıştı. Koşarsam bir dakikaya dükkandaydım ve daha az ıslanırdım. Hızla
arabadan çıkıp gözlerimi kıstıktan sonra koşmaya başladım, sokağa girip hızımı
kesmeden devam ederken gördüğüm esnafa el sallama ritüeli gerçekleşiyordu, klasik selamlaşma... Dükkana girmeme ramak
kala aniden ayağımın kaldırım taşına takılmasıyla olan oldu ve dünya bir
anlığına ayağımı yerden kaydırıp yüz üstü yere düşmemi sağladı.
AH GICIK KALDIRIM TAŞI!
Acıyla inleyip doğrulmaya çalışırken Güzin
Abla imdadıma yetişip kolumdan tutup kalkmama yardımcı oldu. Ayak bileğime
saplanan acı yüzümü ekşitmeme sebep olsa da Güzin Ablaya "Sorun yok,
iyiyim." dedim. Üzerimi kontrol edip "Tatlım istersen butikten birkaç
parça kıyafet vereyim baştan aşağı çamur olmuşsun." diyen Güzin Ablaya
minnettar bir şekilde bakıp teşekkür ettim. Dükkanda yedek kıyafetlerimin
olduğunu söyledikten sonra anlayışla karşılayıp dükkanına girdi. Baştan aşağı
kendime bakıp yüzümü buruşturdum. Bu kadar çamur oluyor muydu kaldırımda ya!
Karşıda duyduğum kahkaha sesiyle bedenimi
o tarafa çevirdim. Üzerinde boyacı tulumuyla boydan camı açıp direk bana
bakarak gülen işçi sinirlerimi bozmuştu. Kaşlarımı çatıp "Komik olan bir
şey mi var!" diyerek bağırdım.
Omuzlarını silkip beni işaret etti ve
"Evet sensin komik olan." diyerek bağırdı. Gözlerimi
kısıp aşağı yukarı 1.87 boylarında olan buğday tenli kumral gerzeğe bakıp
yüzümü buruşturdum. Gözlerinin rengini yağmurdan dolayı seçemiyordum ama
zayıflığından ziyade kaslarıyla gösteriş meraklısı olduğu belliydi. Biscolata
reklamlarındaki erkekler gibi üzerine giydiği beyaz rambo atlet ve bir askısı
düşük boyacı tulumuyla çekici olmaktan ziyade şu an bende onu öldürme isteği
uyandırıyordu.
"Ustan sana sokağı izle diye para
vermiyor palyaço kılıklı! Git ve kendi işine bak!"
Kollarımı göğsümde kavuşturup halimi yok
sayarak ona laf yetiştiriyordum. Çünkü yürüyen ego gibi davranıyordu. İçeriye doğru
kısa bir bakış atıp gülerek bana döndü ve dükkandan dışarı çıkıp sokak
lambasının direğine yaslandı. Yağmurda ıslanmak umurunda değilmiş gibi
davranıyordu.
"Ah şu an önemli olan işim seninle
uğraşmak beni bundan mahrum bırakma. Hem yağmur o kadar şiddetli miydi, biraz
kötü düştün."
"Sana ne!"
Bir ıslık çalıp "Hırçın ve öfkeli
seni sevdim!" dediğinde dükkandan çıkan Erdem abi, kaşlarını çatmış ona
bakıyordu.
"Ebrar! Kızım girsene içeri,
üşüteceksin." dedi ve bakışlarını ondan ayırmadan konuşmaya devam etti.
"Birader sen kimsin?"
"Gereksizin biri Erdem abi boş ver
ben içeri giriyorum daha fazla katlanamayacağım."
Erdem abi geçmem için yer verdikten sonra
huzur bulduğum kafeme girdim. Nehir kolumdan tutup beni arka tarafa
yönlendirirken konuşuyordu.
"Sen düştün mü?! Ah be kızım çabuk
gelsen ya içeri, ne kapıda dikilip milletle muhabbet ediyorsun. Hasta olacaksın
şimdi."
"Sorun yok Nehir." deyip soyunma
odasına girdiğimde yedek kıyafetlerimi dolaptan çıkartmaya koyulmuştum bile.
Nehir giyinmem için odadan çıktıktan sonra karşıdaki boyacı gerzeğe olan öfkem
dinmeye başlamıştı. Küstah ve laubali tavırları onu bir anlığına öldürme isteği
uyandırsa da sakinleşmiştim. Kıyafetlerimi değiştirip odadan çıktıktan sonra
tezgahın oradan önlüğümü aldım. Ayak bileğime saplanan acı biraz daha
hafiflemişti.
Kendime bir bardak sıcak çikolata
doldurduktan sonra hala dışarıda olan Erdem abiye baktım. Ne konuşuyorsa onunla
gayet ciddi duruyordu. Sıcak çikolatamı yudumlarken aldığım hazla dudaklarım
yukarı doğru kıvrıldı. Ah şimdi çok iyiydim. Müşterilerle ilgilenen Nehir
halimi görüp memnun olmuş gibi sırıttığında ona doğru bardağımı kaldırdım.
Erdem abi içeriye girip üzerindeki ıslaklığı silkelerken bana döndü.
"O herif karşı dükkanın yeni
sahibiymiş."
Elimdeki bardak parmaklarımın arasından
kayıp yerle buluştuğunda tezgaha doğru eğilip "Ne!" diyerek bağırdım.
Müşteriler merakla bana baktığında "Af edersiniz." dedim ve sesimi
kısarak Erdem abiye bağırdım.
"Ne dedin sen!"
"Kızım bardağı kırdın çıksana oradan
bir yerine cam falan batmasın."
Elimi havada geçiştirir gibi sallayıp
devam etmesini bekledim.
"Bizimkisi nasıl çikolatalarla
alakalıysa onun dükkanda kahveyle alakalı olacakmış. Boya badanasını da kendisi
hallediyormuş."
Omuz silkip mutfağa yöneldiğinde Nehir'i
eliyle çağırdı. Nehir ikiletmeden dibine geldiğinde "Şoka girdi. Şu yere
bir el at fıstık ama camlara dikkat et." dedi ve mutfağa girdi. Arkasından
öfkeyle karşı dükkana bakarken Nehir'in dün hissettiği hissin şu anın habercisi
olduğuna kesin kararı vermiştim.
GÖKMEN
"Saat daha dokuz ve sen bu saatte
bizi boya badanan için o dükkanına götürüyorsun. Kölen miyiz biz senin
abi!"
Gökçe arka koltukta rahat durmayıp ön
koltukların arasındaki boşluktan kafasını çıkarmış bana isyanlarını sıralıyor,
Göker sabır dilercesine arabamın tavanını seyrediyordu.
"Gökçe sabah sabah bir sus be kızım.
Bak sana cici bir boyacı tulumu aldı mükemmel abin. Teşekkür edeceğin yerde
yaptığına bak."
İnleyip kendini oturduğu yerde geriye
doğru attı. Umrumda mıydı? Hayır. Bu hareketleri boşunaydı.
"Beni delirtme abi! Boyacı tulumu
nedir ya! Yatağıma dönüp uyumak istiyorum!"
Dayanamayıp tekrar başını ortamızdan
çıkartıp çaresizce Göker'e döndü.
"Göker sen de bir şeyler der misin,
bıraksın bizi."
"Evet diyeceğim sevgili ikizim. Kapa
çeneni ve beynimi sabah sabah mahvetme."
"He o var yani sen de. Hayret hiç
beynin var gibi hareketlerin yok."
Göker bezgin ve son derece sakin bir sesle
konuştu.
"Abiciğim neden frene basıp çok
sevgili kız kardeşimizi ön camdan fırlatmak suretiyle bizi huzura
erdirmiyorsun? "
"Caniler!" diye çığlık atıp
kendini geri çekince, sonunda Göker ile birbirimize bakıp başımızı olumsuz
anlamda salladık. Bu kız iflah olmazdı.
Kafenin olduğu yerdeki ara sokağa arabayı
park ettikten sonra Göker ile aynı anda arabadan inip ceketlerimizin yakalarını
kaldırdık. Yağmur yağmaya başlamıştı. Yaz yağmurlarını üçümüz de severdik.
Gökçe arabadan inip kafeye doğru hızlı adımlarla giderken ona seslendim. Bana
dönüp ıslanan saçlarını yüzünden uzaklaştırma aşamasına geçtiğinde dükkanın
anahtarını ona doğru fırlattım. Bugün dükkanı o açacaktı. Anahtarı havada
yakalayıp kafenin olduğu yere hızlı adımlarla yürümeye devam etti. Göker ile
sakin bir şekilde onu takip ederken ıslanmanın tadını çıkartıyorduk.
Dün boyaları alıp dükkana bırakmanın ne
kadar akıllıca olduğunu bir kez daha anlamıştım. Bu saatte bu çevrede açık
nalbur bulamazdım. İçeri girip kapıyı arkamızdan kapattıktan sonra Gökçe'ye
seslendim.
"Arka tarafta soyunma odasında
hazırlanabilirsin."
"Emredersiniz!"
Gözlerimi bıkkınca tavana dikip sabır
diledim. Bu kız bu kafede çalışırken müşteriyi kovabilirdi. Göker ile
kıyafetlerimizi çıkartıp tulumları giydikten sonra boyaları elimize aldık.
Gökçe arka taraftan saçlarını tepesinde topuz yapmış bir halde çıkıp geldiğinde
ona gülümsedim. Dil çıkartıp önündeki boya kovasını bacağıyla arka tarafa
itmeye başladı. Bir yandan emirler yağdırıyordu.
"Boyadığım yere kesinlikle
karışmayacaksınız. Karışan olursa çıkar giderim! Anladınız mı? Orada bir
şaheser olacak."
Göker yüzünü buruşturup "Aman berbat
bir şey olmasında." dediğinde dirseğimle onu dürtüp susmasını sağladım.
Gökçe'nin başımızı ağrıtmasını istemiyordum.
Bir saat sonra kapı tarafındaki tavan
bölümünün boyası tamamlanmış bir halde gülümseyerek Göker'e baktım. Yaptığım
tarafa bakıp benim gibi gülümsedi. Önüme dönüp boydan camı açtıktan sonra,
dışarıyı izlemeye koyulduğumda gördüğüm manzarayla küçük bir kahkaha attım.
Yağmur şiddetini arttırsa da turuncu saçlarıyla kendini her şekilde belli eden
genç bir kadın bir yere yetişmeye çalışıyor gibiydi. Ayağı takılıp yere yüz
üstü düştüğünde "Ovv bu sertti." diyerek dudaklarımı ısırdım.
İmdadına yetişen butik dükkanından çıkan
kadınla arasında geçen kısa konuşmadan sonra kadın butiğine geri girdi. Kendine
bakıp yüzünü buruşturan genç kadının surat ifadesi ile gür bir kahkaha attım.
Sesimi duymuş olacak ki benim olduğum tarafa dönüp kaşlarını çatarak bana
bağırdı.
"Komik olan bir şey mi var!"
Turuncu saçlarıyla bütünleşen beyaz teni
mükemmel bir uyum oluştursa da şu an ki hali gözüme pek mükemmel gelmiyordu.
Omuzlarımı silkip gülmeye devam ederken onu işaret edip "Evet sensin komik
olan." diye bağırdım.
Gözlerini kısıp dikkatle bana bakmaya başladığında
aynı şekilde ben de ona bakıyordum. Boyu en fazla 1.68'di. Yüzündeki çiller
onda biraz kadınsı biraz da çocuksu duruyordu. İstemsizce kısılan gözlerimle
biraz daha dikkatli baktığımda iri koyu kahverengi gözlerindeki ateşi
görebiliyordum. Bu kız her adamı etkisi altına alabilirdi. Tekrar bağırmaya
başladığında dikkatle ona baktım.
"Ustan sana sokağı izle diye para
vermiyor palyaço kılıklı! Git ve kendi işine bak!"
Dudaklarımı ısırıp bana kurduğu cümleye
kahkaha atmamak için kendimi zor tutuyordum.
İçeriye doğru kısa bir bakış atıp Göker'e
"İki dakikaya geliyorum." dedim. Durumu anlamış olacak ki "Haydi
bakalım, rast gele!" dedi ima dolu sesiyle. Ona gülerek karşımdaki kadına
döndüm ve dükkandan çıkıp köşedeki direğe yaslandım. Yağmurda ıslanmak sorun
değildi.
"Ah şu an önemli olan işim seninle
uğraşmak beni bundan mahrum bırakma... Hem yağmur o kadar şiddetli miydi biraz
kötü düştün."
"Sana ne!"
Bir ıslık çalıp "Hırçın ve öfkeli
seni sevdim!" dediğimde kapısının önünde durduğu dükkandan yakışıklı bir
herif çıktı. Sevgilisi miydi acaba? Direk bana bakarak kıza ithafen konuşmaya
başladı.
"Ebrar! Kızım girsene içeri,
üşüteceksin." Bu cümleden sevgilisi olmadığını anlamış oldum. Ama
kesinleşmesi için bir hitap şekli şarttı kızın ona karşı. Adam, hayatım veya
başka bir şekilde hitap değil de 'Kızım' demişti. İş kızda bitecekti.
"Birader sen kimsin?" diyerek bana bağırdı.
"Gereksizin biri Erdem abi, boş ver.
Ben içeri giriyorum daha fazla katlanamayacağım."
Turuncu afetin adama abi demesiyle tatmin
olmuş bir şekilde gülümsedim. Bu onunla uğraşmaya devam edeceğim anlamına
geliyordu. Gerçekten abisi miydi ki? İçeri girdikten sonra adama baktım.
"Adım Gökmen. Burada açılacak olan
kahve dükkanın sahibiyim."
"Bu halin ne birader?"
Kendime kısaca göz atıp elimi saçlarıma
götürüp karıştırdım.
"Ah, boya badanamı kendim yapıyorum."
Ciddiyetle beni dinlerken ben de ona merak
ettiğim soruyu sordum.
"Az önce konuştuğum genç kadın-"
"Eee?"
"Orada mı çalışıyor?"
"Ebrar Hanım, hem bu kafenin sahibi
hem de işletiyor."
Başımı sallayıp içeri doğru yöneldim.
"Anladım. Peki senin adın ne?"
"Erdem."
"Tanıştığıma memnun oldum
Erdem."
Cevap vermeden içeri girdiğinde bende
içeriye girdim. Erdem ve turuncu afetin kendi aralarında olan muhabbetleri abi
kardeş gibi gözükse de, Erdem başkası ile onun hakkında konuşurken Ebrar Hanım
diyordu. Lan kızın adını da öğrenmiştim ya ben farkında olmadan! Keyifle ıslık
çalmaya başladığımda Göker "Birileri yine av sezonunda." diyerek
bağırdı.
Gökçe arka taraftan koşarak dibime
geldiğinde "Hani nerede kız? Ah pardon hangi salak demeliydim! Bir rahat
dur be abi!" diye söyleniyor, öbür taraftan dışarıyı kolaçan ediyordu.
Yüzümü buruşturup ona bakarken sonunda pes
edip bana döndü.
"Şu an karizmamı çiziyorsun. Daha
ceylan yakalanmadı. Ürkütmeden uzaklaş benden, hemen patilerini çek
üzerimden."
Duvarına doğru gitmeye başladığında ona
aldın mı cevabını bakışları atan Göker'e dilini çıkartıp gözden kayboldu. Göker
onun arkasından bana göz kırpıp elindeki boya fırçasını duvara vurdu.
"Kız biraz hırçın galiba."
Karşı dükkana doğru bakıp keyifle
dudaklarımı ısırdım. İçeride saçlarını dağınık bir topuz yapmış ve müşterisiyle
keyifle konuşan Ebrar Hanımın(!) benim karşımda süt dökmüş kediye dönmesi an
meselesi olacaktı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder