7 Aralık 2017 Perşembe

YAĞMURUN ŞİDDETİ DÜŞÜŞTEN BELLİ OLUR(2)

EBRAR

Esneyerek kalktığım yatağıma aşkla bakarken alarmın bir kez daha çalmasını beklemeden ayaklanıp banyoya yöneldim. Alarmın o iğrenç ses tonunun kulağımı tırmalamasına müsaade etmedim. Elimi yüzümü yıkayıp kendime geldikten sonra odama geçip kıyafetlerimi giydim. Hafif bir makyaj yaptıktan sonra her zaman ki bendim işte. Çikolata Rüya'sının sahibi Ebrar. Arabanın anahtarlarını çantadan çıkartıp ıslık çalarak kapıya yöneldim. Kapıyı açar açmaz karşılaştığım yağmur ise beni şaşırtmıştı. Odamın penceresinden bile dışarıya bakma fırsatı bulamamıştım kalktığımda, gördüğüm yağmur ise aniden yağan yaz yağmurlarından biriydi. Çantamı başımın üzerine tutup koşar adım arabama doğru ilerledim. Kapıları açıp kendimi arabanın içine attıktan sonra derin bir nefes alıp verdim.

"Haydi bakalım Ebrar, bugünü de atlatabilirsin."

Kendi kendime verdiğim gazla beraber arabayı çalıştırıp bugün kafenin ara sokağına park etmeyi hedefledim. Trafik olmamasına şükrederek daha hızlı gittiğim yolun sonunda varış noktamda gördüğüm spor arabayla hayallerim suya düştü. Yüzümü buruşturup dikiz aynasından arkayı kontrol ettim, bir arka sokağa park edecek gibi görünüyordum. Yönü değiştirip arka sokağa girip boş bir yer bulmakta zorlanmadığım için şansıma teşekkür edip park etmeye koyuldum.

Park işini hallettikten sonra hala dinmeyen yağmur altında dükkana doğru eş zamanlı zamana karşı savaşım başlamıştı. Koşarsam bir dakikaya dükkandaydım ve daha az ıslanırdım. Hızla arabadan çıkıp gözlerimi kıstıktan sonra koşmaya başladım, sokağa girip hızımı kesmeden devam ederken gördüğüm esnafa el sallama ritüeli gerçekleşiyordu, klasik selamlaşma... Dükkana girmeme ramak kala aniden ayağımın kaldırım taşına takılmasıyla olan oldu ve dünya bir anlığına ayağımı yerden kaydırıp yüz üstü yere düşmemi sağladı.

AH GICIK KALDIRIM TAŞI!

Acıyla inleyip doğrulmaya çalışırken Güzin Abla imdadıma yetişip kolumdan tutup kalkmama yardımcı oldu. Ayak bileğime saplanan acı yüzümü ekşitmeme sebep olsa da Güzin Ablaya "Sorun yok, iyiyim." dedim. Üzerimi kontrol edip "Tatlım istersen butikten birkaç parça kıyafet vereyim baştan aşağı çamur olmuşsun." diyen Güzin Ablaya minnettar bir şekilde bakıp teşekkür ettim. Dükkanda yedek kıyafetlerimin olduğunu söyledikten sonra anlayışla karşılayıp dükkanına girdi. Baştan aşağı kendime bakıp yüzümü buruşturdum. Bu kadar çamur oluyor muydu kaldırımda ya!

Karşıda duyduğum kahkaha sesiyle bedenimi o tarafa çevirdim. Üzerinde boyacı tulumuyla boydan camı açıp direk bana bakarak gülen işçi sinirlerimi bozmuştu. Kaşlarımı çatıp "Komik olan bir şey mi var!" diyerek bağırdım.

Omuzlarını silkip beni işaret etti ve "Evet sensin komik olan." diyerek bağırdı. Gözlerimi kısıp aşağı yukarı 1.87 boylarında olan buğday tenli kumral gerzeğe bakıp yüzümü buruşturdum. Gözlerinin rengini yağmurdan dolayı seçemiyordum ama zayıflığından ziyade kaslarıyla gösteriş meraklısı olduğu belliydi. Biscolata reklamlarındaki erkekler gibi üzerine giydiği beyaz rambo atlet ve bir askısı düşük boyacı tulumuyla çekici olmaktan ziyade şu an bende onu öldürme isteği uyandırıyordu.

"Ustan sana sokağı izle diye para vermiyor palyaço kılıklı! Git ve kendi işine bak!"

Kollarımı göğsümde kavuşturup halimi yok sayarak ona laf yetiştiriyordum. Çünkü yürüyen ego gibi davranıyordu. İçeriye doğru kısa bir bakış atıp gülerek bana döndü ve dükkandan dışarı çıkıp sokak lambasının direğine yaslandı. Yağmurda ıslanmak umurunda değilmiş gibi davranıyordu.
"Ah şu an önemli olan işim seninle uğraşmak beni bundan mahrum bırakma. Hem yağmur o kadar şiddetli miydi, biraz kötü düştün."

"Sana ne!"

Bir ıslık çalıp "Hırçın ve öfkeli seni sevdim!" dediğinde dükkandan çıkan Erdem abi, kaşlarını çatmış ona bakıyordu.

"Ebrar! Kızım girsene içeri, üşüteceksin." dedi ve bakışlarını ondan ayırmadan konuşmaya devam etti.

"Birader sen kimsin?"

"Gereksizin biri Erdem abi boş ver ben içeri giriyorum daha fazla katlanamayacağım."

Erdem abi geçmem için yer verdikten sonra huzur bulduğum kafeme girdim. Nehir kolumdan tutup beni arka tarafa yönlendirirken konuşuyordu.

"Sen düştün mü?! Ah be kızım çabuk gelsen ya içeri, ne kapıda dikilip milletle muhabbet ediyorsun. Hasta olacaksın şimdi."

"Sorun yok Nehir." deyip soyunma odasına girdiğimde yedek kıyafetlerimi dolaptan çıkartmaya koyulmuştum bile. Nehir giyinmem için odadan çıktıktan sonra karşıdaki boyacı gerzeğe olan öfkem dinmeye başlamıştı. Küstah ve laubali tavırları onu bir anlığına öldürme isteği uyandırsa da sakinleşmiştim. Kıyafetlerimi değiştirip odadan çıktıktan sonra tezgahın oradan önlüğümü aldım. Ayak bileğime saplanan acı biraz daha hafiflemişti.

Kendime bir bardak sıcak çikolata doldurduktan sonra hala dışarıda olan Erdem abiye baktım. Ne konuşuyorsa onunla gayet ciddi duruyordu. Sıcak çikolatamı yudumlarken aldığım hazla dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı. Ah şimdi çok iyiydim. Müşterilerle ilgilenen Nehir halimi görüp memnun olmuş gibi sırıttığında ona doğru bardağımı kaldırdım. Erdem abi içeriye girip üzerindeki ıslaklığı silkelerken bana döndü.

"O herif karşı dükkanın yeni sahibiymiş."
Elimdeki bardak parmaklarımın arasından kayıp yerle buluştuğunda tezgaha doğru eğilip "Ne!" diyerek bağırdım. Müşteriler merakla bana baktığında "Af edersiniz." dedim ve sesimi kısarak Erdem abiye bağırdım.

"Ne dedin sen!"

"Kızım bardağı kırdın çıksana oradan bir yerine cam falan batmasın."

Elimi havada geçiştirir gibi sallayıp devam etmesini bekledim.

"Bizimkisi nasıl çikolatalarla alakalıysa onun dükkanda kahveyle alakalı olacakmış. Boya badanasını da kendisi hallediyormuş."

Omuz silkip mutfağa yöneldiğinde Nehir'i eliyle çağırdı. Nehir ikiletmeden dibine geldiğinde "Şoka girdi. Şu yere bir el at fıstık ama camlara dikkat et." dedi ve mutfağa girdi. Arkasından öfkeyle karşı dükkana bakarken Nehir'in dün hissettiği hissin şu anın habercisi olduğuna kesin kararı vermiştim.

GÖKMEN

"Saat daha dokuz ve sen bu saatte bizi boya badanan için o dükkanına götürüyorsun. Kölen miyiz biz senin abi!"

Gökçe arka koltukta rahat durmayıp ön koltukların arasındaki boşluktan kafasını çıkarmış bana isyanlarını sıralıyor, Göker sabır dilercesine arabamın tavanını seyrediyordu.

"Gökçe sabah sabah bir sus be kızım. Bak sana cici bir boyacı tulumu aldı mükemmel abin. Teşekkür edeceğin yerde yaptığına bak."

İnleyip kendini oturduğu yerde geriye doğru attı. Umrumda mıydı? Hayır. Bu hareketleri boşunaydı.

"Beni delirtme abi! Boyacı tulumu nedir ya! Yatağıma dönüp uyumak istiyorum!"

Dayanamayıp tekrar başını ortamızdan çıkartıp çaresizce Göker'e döndü.

"Göker sen de bir şeyler der misin, bıraksın bizi."

"Evet diyeceğim sevgili ikizim. Kapa çeneni ve beynimi sabah sabah mahvetme."

"He o var yani sen de. Hayret hiç beynin var gibi hareketlerin yok."

Göker bezgin ve son derece sakin bir sesle konuştu.

"Abiciğim neden frene basıp çok sevgili kız kardeşimizi ön camdan fırlatmak suretiyle bizi huzura erdirmiyorsun? "

"Caniler!" diye çığlık atıp kendini geri çekince, sonunda Göker ile birbirimize bakıp başımızı olumsuz anlamda salladık. Bu kız iflah olmazdı.

Kafenin olduğu yerdeki ara sokağa arabayı park ettikten sonra Göker ile aynı anda arabadan inip ceketlerimizin yakalarını kaldırdık. Yağmur yağmaya başlamıştı. Yaz yağmurlarını üçümüz de severdik. Gökçe arabadan inip kafeye doğru hızlı adımlarla giderken ona seslendim. Bana dönüp ıslanan saçlarını yüzünden uzaklaştırma aşamasına geçtiğinde dükkanın anahtarını ona doğru fırlattım. Bugün dükkanı o açacaktı. Anahtarı havada yakalayıp kafenin olduğu yere hızlı adımlarla yürümeye devam etti. Göker ile sakin bir şekilde onu takip ederken ıslanmanın tadını çıkartıyorduk.

Dün boyaları alıp dükkana bırakmanın ne kadar akıllıca olduğunu bir kez daha anlamıştım. Bu saatte bu çevrede açık nalbur bulamazdım. İçeri girip kapıyı arkamızdan kapattıktan sonra Gökçe'ye seslendim.

"Arka tarafta soyunma odasında hazırlanabilirsin."

"Emredersiniz!"

Gözlerimi bıkkınca tavana dikip sabır diledim. Bu kız bu kafede çalışırken müşteriyi kovabilirdi. Göker ile kıyafetlerimizi çıkartıp tulumları giydikten sonra boyaları elimize aldık. Gökçe arka taraftan saçlarını tepesinde topuz yapmış bir halde çıkıp geldiğinde ona gülümsedim. Dil çıkartıp önündeki boya kovasını bacağıyla arka tarafa itmeye başladı. Bir yandan emirler yağdırıyordu.
"Boyadığım yere kesinlikle karışmayacaksınız. Karışan olursa çıkar giderim! Anladınız mı? Orada bir şaheser olacak."

Göker yüzünü buruşturup "Aman berbat bir şey olmasında." dediğinde dirseğimle onu dürtüp susmasını sağladım. Gökçe'nin başımızı ağrıtmasını istemiyordum.

Bir saat sonra kapı tarafındaki tavan bölümünün boyası tamamlanmış bir halde gülümseyerek Göker'e baktım. Yaptığım tarafa bakıp benim gibi gülümsedi. Önüme dönüp boydan camı açtıktan sonra, dışarıyı izlemeye koyulduğumda gördüğüm manzarayla küçük bir kahkaha attım. Yağmur şiddetini arttırsa da turuncu saçlarıyla kendini her şekilde belli eden genç bir kadın bir yere yetişmeye çalışıyor gibiydi. Ayağı takılıp yere yüz üstü düştüğünde "Ovv bu sertti." diyerek dudaklarımı ısırdım.

İmdadına yetişen butik dükkanından çıkan kadınla arasında geçen kısa konuşmadan sonra kadın butiğine geri girdi. Kendine bakıp yüzünü buruşturan genç kadının surat ifadesi ile gür bir kahkaha attım. Sesimi duymuş olacak ki benim olduğum tarafa dönüp kaşlarını çatarak bana bağırdı.

"Komik olan bir şey mi var!"

Turuncu saçlarıyla bütünleşen beyaz teni mükemmel bir uyum oluştursa da şu an ki hali gözüme pek mükemmel gelmiyordu. Omuzlarımı silkip gülmeye devam ederken onu işaret edip "Evet sensin komik olan." diye bağırdım.

Gözlerini kısıp dikkatle bana bakmaya başladığında aynı şekilde ben de ona bakıyordum. Boyu en fazla 1.68'di. Yüzündeki çiller onda biraz kadınsı biraz da çocuksu duruyordu. İstemsizce kısılan gözlerimle biraz daha dikkatli baktığımda iri koyu kahverengi gözlerindeki ateşi görebiliyordum. Bu kız her adamı etkisi altına alabilirdi. Tekrar bağırmaya başladığında dikkatle ona baktım.

"Ustan sana sokağı izle diye para vermiyor palyaço kılıklı! Git ve kendi işine bak!"

Dudaklarımı ısırıp bana kurduğu cümleye kahkaha atmamak için kendimi zor tutuyordum.
İçeriye doğru kısa bir bakış atıp Göker'e "İki dakikaya geliyorum." dedim. Durumu anlamış olacak ki "Haydi bakalım, rast gele!" dedi ima dolu sesiyle. Ona gülerek karşımdaki kadına döndüm ve dükkandan çıkıp köşedeki direğe yaslandım. Yağmurda ıslanmak sorun değildi.

"Ah şu an önemli olan işim seninle uğraşmak beni bundan mahrum bırakma... Hem yağmur o kadar şiddetli miydi biraz kötü düştün."

"Sana ne!"

Bir ıslık çalıp "Hırçın ve öfkeli seni sevdim!" dediğimde kapısının önünde durduğu dükkandan yakışıklı bir herif çıktı. Sevgilisi miydi acaba? Direk bana bakarak kıza ithafen konuşmaya başladı.

"Ebrar! Kızım girsene içeri, üşüteceksin." Bu cümleden sevgilisi olmadığını anlamış oldum. Ama kesinleşmesi için bir hitap şekli şarttı kızın ona karşı. Adam, hayatım veya başka bir şekilde hitap değil de 'Kızım' demişti. İş kızda bitecekti. "Birader sen kimsin?" diyerek bana bağırdı.

"Gereksizin biri Erdem abi, boş ver. Ben içeri giriyorum daha fazla katlanamayacağım."

Turuncu afetin adama abi demesiyle tatmin olmuş bir şekilde gülümsedim. Bu onunla uğraşmaya devam edeceğim anlamına geliyordu. Gerçekten abisi miydi ki? İçeri girdikten sonra adama baktım.

"Adım Gökmen. Burada açılacak olan kahve dükkanın sahibiyim."

"Bu halin ne birader?"

Kendime kısaca göz atıp elimi saçlarıma götürüp karıştırdım.

"Ah, boya badanamı kendim yapıyorum."

Ciddiyetle beni dinlerken ben de ona merak ettiğim soruyu sordum.

"Az önce konuştuğum genç kadın-"

"Eee?"

"Orada mı çalışıyor?"

"Ebrar Hanım, hem bu kafenin sahibi hem de işletiyor."

Başımı sallayıp içeri doğru yöneldim.

"Anladım. Peki senin adın ne?"

"Erdem."

"Tanıştığıma memnun oldum Erdem."

Cevap vermeden içeri girdiğinde bende içeriye girdim. Erdem ve turuncu afetin kendi aralarında olan muhabbetleri abi kardeş gibi gözükse de, Erdem başkası ile onun hakkında konuşurken Ebrar Hanım diyordu. Lan kızın adını da öğrenmiştim ya ben farkında olmadan! Keyifle ıslık çalmaya başladığımda Göker "Birileri yine av sezonunda." diyerek bağırdı.

Gökçe arka taraftan koşarak dibime geldiğinde "Hani nerede kız? Ah pardon hangi salak demeliydim! Bir rahat dur be abi!" diye söyleniyor, öbür taraftan dışarıyı kolaçan ediyordu.
Yüzümü buruşturup ona bakarken sonunda pes edip bana döndü.

"Şu an karizmamı çiziyorsun. Daha ceylan yakalanmadı. Ürkütmeden uzaklaş benden, hemen patilerini çek üzerimden."

Duvarına doğru gitmeye başladığında ona aldın mı cevabını bakışları atan Göker'e dilini çıkartıp gözden kayboldu. Göker onun arkasından bana göz kırpıp elindeki boya fırçasını duvara vurdu.

"Kız biraz hırçın galiba."



Karşı dükkana doğru bakıp keyifle dudaklarımı ısırdım. İçeride saçlarını dağınık bir topuz yapmış ve müşterisiyle keyifle konuşan Ebrar Hanımın(!) benim karşımda süt dökmüş kediye dönmesi an meselesi olacaktı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ŞİMDİ KÖŞEYE SIKIŞTIN...(24)

Gökmen o gün şirkete gittiğinde kendini istemsizce kasılmış bir halde bulmuştu.  Şirkete adım attığı andan itibaren herkes duruşunu değiştir...