“Nasıl olur böyle bir şey!”
Ebrar hırsla dükkanına girdiğinde tezgaha
doğru yönelip kek tabağını sertçe bıraktı. Tabağın tezgahta bıraktığı sesle
müşterilerin kimisi kendisine dönmüş, Ebrar kusura bakmayın dercesine hepsine
göz gezdirmiş ardından Erdem’e ve Nehir’e dönerek kısık sesle bağırmıştı.
“Nasıl ya nasıl!”
Erdem derin bir nefes alıp tavana baktı.
Nehir ise müşterilerin yanına doğru alelacele gitmiş bir nevi toz olmuş ve
uçmuştu. Ebrar’ın cevap beklediği sadece Erdem’di. Oflayarak Ebrar’a baktığında
çillerinin sinirden kızaran yüzünde daha belirgin bir şekilde baş gösterdiğini
fark etti. Kaşlarını hafifçe çatıp başını sağa sola salladı. Bir elini Ebrar’ın
yanağına koyup ona doğru eğildi.
“Sen bu tarifi herhangi bir internet sitesinden
bakıp mı yaptın abiciğim, hadi bana söyle.”
Ebrar alıngan çocuklar gibi Erdem’in elini
yanağından uzaklaştırıp, kollarını önünde birleştirip ona alıngan bir bakış
attı.
“ Aşk olsun cidden! Hayır yapmadım.
Tamamen kendi tarifim.”
Erdem, Ebrar’ın bu tavrına kahkaha atmak
istese de kendini durdurup kısaca tebessüm etti.
“O zaman nasıl olur da Gökmen ile aynı
oldu bu tatlı, he güzelim?”
Ebrar saniyeler önce ki halinden tamamen
sıyrılıp sinirle ve hırsla “Bil-mi-yo-rum!” diyerek hecelerken gerçekten
bilmediğini kabullendi Erdem. Bir elini çenesine koyup hafif çıkan sakalını
kaşımaya başladığında gözlerini yere dikip arkasına döndü ve kapıya doğru
yönlendirdi adımlarını. Ardında bıraktığı Ebrar kek tabağını çocuğuymuş gibi
göğsüne doğru çekip ona doğru fısıldamaya başladı.
“Korkma tatlım o Gökmen, şeytan, odun, çokbilmiş,
budala herif seni benden alamayacak, benim dediğim olacak.”
Erdem bunu duyup omzunun üstünden Ebrar’a
gözlerini kısarak baktı. Nehir’de Ebrar’ın bu hareketini görmüş ve dediklerini
duymuş Erdem ile kısa bir an göz göze gelmişlerdi. Nehir gülüp gülmemek
arasında dikkatini müşteriye vermenin doğru bir karar olduğunu düşündü ve
boğazını temizleyip müşteriye doğru başını salladı. Erdem ise Ebrar kendi
yaptıysa Gökmen’de şayet kendi yaptıysa nasıl olurdu böyle bir şey ona akıl
erdiremiyordu.
Bakışlarını yerden kaldırıp direk karşı dükkana baktığında
kendisine çakmak çakmak gözlerle bakan Gökçe ile alt üst oldu. Bir an afallayıp
hafifçe öksürdüğünde Gökçe tamamen kendisini göz hapsine almıştı. Ne yapacağını
bilemez bir halde dururken dükkanın kapısı açıldı ve içeri Zümrüt girdi.
‘Buyur burdan yak tam zamanıydı.’ diyerek
içinden geçirip onu görmemezlikten gelmeyi seçti. Ama bu tercih en fazla onun
iki dakikasına mal olmuştu, çünkü Zümrüt içeridekilere selam verdikten sonra Ebrar
ile kısa bir muhabbet edip ardından yanında bitmişti, hatta yanında değil tam
arkasında. Zümrüt’ün yüzüklü parmaklarını omuzlarında hissettiğinde vücudu
hoşnutsuzlukla gerildi.
“Erdemciğim.”
Gökçe karşıda kendisine ölümcül bakışlar
atarken ne yapacağını bilemez bir halde hipnotize olmuştu.
“Erdem...”
Gözlerini sabırla kapayıp omzundaki ellere
uzandı ve tek hamlede geriye doğru elleri itip Zümrüt’e döndü.
“Zümrüt Hanım ne yapıyorsunuz?”
Zümrüt cilveli bir bakış atıp saçını
geriye doğru attı.
“Çok fazla gerilmişsin rahatlamanı
sağlamaya çalışıyorum, kendini bana bırakmalısın.”
Erdem tek kaşını kaldırıp alay edercesine
bir bakış attı. Zümrüt ise attığı bakışı yok sayıp dudaklarını büzdü.
“Hadi ama Erdem izin ver, masaj yapayım.”
Erdem mümkünmüş gibi daha fazla tek kaşını
yukarı doğru kaldırdığında Zümrüt küçük bir kahkaha atıp elini Erdem’in kaşına
götürdü ve kaşını indirmeye çalıştı.
“Zümrüt Hanım elinizi çekin. Lütfen.”
Erdem’in kendinden emin bir şekilde
konuşmasıyla Zümrüt hayal kırıklığı ile ellerini geri çekti. Ona göre Erdem’in
bedeninin her yerini ezberlemeliydi. Her hattını beynine kazımalıydı. Bu adamla
bir ömür geçirmeliydi. Ama Erdem onun aksi düşüncelerine sahipti. Mesela hiçbir
kadına duymadığı bir öfke duyuyordu bu kadına karşı. Ve yapmacıklığı midesini
bulandırıyordu. Sırf kırmamak için çabalarken kadın sabırlarının doruk noktasıyla
alay ediyordu ve bunu kasten yapıyordu. İkili kendi düşünceleriyle birbirlerine
biri ölümcül diğeri sevgi ile bakarken Nehir’in öksürmesiyle irkildi.
“Erdem abi bir bakar mısın, rica etsem?”
Erdem Nehir’e tam zamanında bakışlarını
atarken yüzündeki minnet ifadesi ile Nehir gülmesini bastırmaya çalıştı.
“Geldim Nehir.”
Zümrüt’ü ardında bırakıp hızla Nehir’in
yanına geldi. İkisi de Zümrüt’e sırtını dönmüş müşterilerden tarafa
bakıyorlardı. Nehir sanki bir müşteri ile alakalı ellerini havaya kaldırmış bir
şeyler anlatıyor imajı verirken olayın aslı bambaşka ilerliyor ve Ebrar ikiliye
adeta iş makinelerini seyreden amcaların attığı bakışları atıyordu.
“Erdem abi bana ne kadar teşekkür ettiğini
biliyorum dile getirmene gerek yok. Bak şimdi alınacak birkaç malzeme var diye
dükkandan çık git. Biraz vakit geçir öyle gel o esnada bende Zümrüt’ü
postalarım nasıl fikir.”
Erdem’de Nehir’e ayak uydurarak ellerini
müşterilere doğru kaldırıp hararetli bir şekilde konuşuyormuş imajı verirken
konuşmaya başladı.
“Bıcırık sabah ki hatanı misli misli
ödedin şu ince davranışınla. Bana mesaj at bu kadını buradan gönderdiğinde
bende gelirim.”
Ebrar’a doğru yönelip bir babanın kızına
öğüt verircesine yüz ifadesine büründü.
“Şimdi Zümrüt’ten kurtulmak için azıcık
ortadan toz oluyorum, geldiğimde kendine gelmiş ol ve dükkandan bir yere
ayrılma.”
Ebrar kaşlarını indirip oyuncağı elinden
alınmış bir kız çocuğu gibi kendisine bakarken onu onayladı. Ama içinden “Sen
öyle san canım.” demeyi ihmal etmedi. Erdem Zümrüt’e bakmamaya özen
göstererek çıkışa ilerlerken Zümrüt kapıda kollarını birleştirmiş kendisine merakla
bakıyordu.
“Nereye, bende geleyim?”
Erdem tek kaşını kaldırarak cevapsız
bırakmayı tercih etti ve kapının önünden çıkması için bir baş işareti yaptı.
Zümrüt boğazına oturan yumru ile dik duruşunu bozmamaya çalışarak bir iki adım
geriledi ve saçlarını geriye doğru savurup imalı bir tebessüm oturttu
dudaklarına.
“Öyle olsun madem, ben buralardayım. Seni bekliyor
olacağım.”
Erdem tepkisiz kısa bir bakış attıktan
sonra kapıyı açtı ve kendini dışarı attı. Sonrasında karşı kafedeki hala
gözleriyle kendisini öldürebilecek yetkisi olsa o an gözünü kırpmadan öldürecek
olan Gökçe’nin yüzüne dahi bakmadı. Tek dileği Nehir’in bir an önce kadını
yollayabilmesiydi.
Gökmen inanamıyordu. Öylesine bir kek tarifi
için yediği lafları sindiremiyordu. Aslında olay kek değildi, sebepsiz yere
karşılaştığı nefretti. Gökmen her zaman girdiği ortamlara çabucak adapte olan, sevilen
ve yokluğu hissedilen bir insandı. Evet, herkes onu sevmek zorunda değildi belki
ama böylesine öfke ve nefreti de hak etmediğini düşünüyordu. Kızmak istiyordu
ama sadece kırılıyordu. Çünkü Ebrar’ın nefreti hareketlerine yada sözlerine
karşı değildi, tam olarak varlığınaydı. Öylece yanında durmasının bile genç
kadını ne kadar gerdiğini gayet iyi biliyordu ve elinden hiçbir şey gelmiyordu.
O kahverengi gözlerdeki sert bakışı değiştiremeyecekti. Keki yapma sebebi olan
çikolata kahvesi gözler…
Gökmen duygularına hakim olmaya çalışırken
Göker sanki boks arasında dövüşçüyü sakinleştirmeye çalışır moda geçmiş bir
omzunda havlu diğer elinde soğuk bir su Gökmen’i sakinleştirmeye çalışıyordu.
Gökçe bir kenarda ileri geri volta atıyor, dükkanın açık olan yazısını kapalı
olarak değiştiriyordu. Şu an hiçbir müşteriye içten gülümseme sunamazdı.
Ebrar’a olan siniri artıyor ve az önce abisine karşı olan tavrı gözünün önünden
gitmiyordu. Göker’in konuşmalarıyla arada bir abisiyle Göker’e bakıyor sonra
volta atmaya devam ediyordu.
“Dur abi, sakin ol!”
Gökmen sinirle Göker’e bir bakış atıp,
sonrasında omzunda duran elleri itip ayağa kalktı.
“Göker. Sakinim.”
Göker dudaklarını içeri doğru büzüp başını
umutsuz vakasın dercesine salladı.
“Abi değilsin.”
“Göker, sakinim oğlum.”
Elindeki soğuk suyu abisine doğru uzattı.
Sonuçta anca etki ederdi.
“Abi al bir soğuk su iç anca kendine
gelirsin.”
Gökmen başını sağa sola doğru eğip boynunu
rahatlattıktan sonra Göker’e sert bir bakış attı.
“Neden soğuk su içeyim Göker?”
Göker yutkunup omzundaki havlu ile alnında
oluşan terini silip sanki devlet sırrı verirmişçesine Gökçe’ye doğru kısa bir
bakış atıp Gökmen’e doğru yaklaştı.
“Ebrar’ın tarifi yürütmüşsün abi işte.”
Gökme sinirle gözlerini ovuşturup eliyle
yüzünü sıvazladıktan sonra sakin kalmanın son sınırını zorluyordu.
“Göker beni deli etme!”
“Göker dediklerine dikkat et!”
Gökçe’nin olaya dahil olmasıyla Gökmen
tamamen olumsuzca başını salladı. Şimdi Göker ve Gökçe tartışmaya başlamıştı
işte.
“İşi gücü yok gidip Ebrar denilen melek
yüzlü şeytandan tarif mi çalacak? Hayatta böyle bir şey yapmaz abim.”
Gökçe’nin kendinden emin konuşmasıyla
Gökmen kız kardeşine buruk bir gülümseme yolladı. Gökçe kendisine döndüğünde
sıcak bir gülümseme iletmişti.
“Kızım o zaman Ebrar mı çaldı tarifi?”
“Ebrar bu dükkana sadece açılışta geldi
onun dışında adımını dahi atmadı buraya Göker.”
Gökmen’in verdiği cevap ile Göker Sherlock
moduna bürünüp kaşlarını çattı. Gökçe ise cama doğru yaklaşıp Erdem’i göz
hapsine aldı. Çok vakit geçmeden Erdem’de kendisini fark ettiğinde ona karşı ne
hissedeceğinden emin olamadığını kendine inandırdı.
Bakış açısına falcı Zümrüt girdiğinde
saniyeler önce emin olamadığı his yüzüne adeta kıskançlık ile tokadını atmıştı.
Zümrüt’ün Erdem’e dokunduğunu gördüğünde çenesi kasıldı. Erdem’in
rahatsızlığını olduğu yerden sezmiş fakat kadının bunun sezmemesi iyice
sinirini alt üst etmişti. Daha sonra Erdem’in arkasını dönüp uzaklaşması ve
fazla vakit geçmeden dükkândan çıkması bir olmuştu. Kendisinden tarafa bakmadan
bir nevi kaçarak gitmişti.
Gökmen “Bu iş böyle olmayacak!” dedikten
sonra Gökçe’den müsaade istedi ve dükkandan çıkıp karşı kafeye doğru adımlarını
hızlandırdı. Esnaf Gökmen ve Ebrar ikilisinin arasına girmemeye çalışıyor ama
fazla olay çıkmasında mahalleye laf gelmesinden de sakınıyorlardı.
Gökmen, Ebrar’ın kafesine hızlı bir giriş
yaptığında Ebrar sanki bu anı bekliyormuş gibi yüzüne sahte bir gülümseme
yerleştirdi. Gökmen bir an ona sevimlilik kattığını düşündüğü çillerin belirgin
bir hal aldığını fark ettiğinde Ebrar’ın sinirlerinin hopladığında nasıl bir
ifadeye bürüneceğini an itibariyle aklının bir köşesine yazdı. Şu ana kadar ki
tartışmalarını kısaca gözden geçirdiğinde yüzünü hiçbir şekilde böyle gördüğünü
hatırlamadı. Ebrar sanki gelmesini bekliyormuş gibi ona doğru yaklaştı ve
dibinde durdu.
“Konuşalım mı?”
Gökmen’in teklifiyle içeriye kısa bir
bakış atan Ebrar sahte gülümsemesiyle tekrar Gökmen’e döndü.
“Hay hay.”
Dışarıya doğru elini uzattığında Gökmen
Ebrar’ın hareketine karşılık gözlerini kıstı.
Ebrar önden gitmesini bekleyen bir bakış
atıp bakışlarını dışarı doğru çevirdi. Gökmen öne doğru yürüdüğünde arkasından
Ebrar’da çıkışa yöneldi. Gökmen’in bir anda durmasıyla sırtına tosladı.
Kaşlarını çatıp bir şey diyeceği esnada
Tolga’nın sesiyle dondu. Tolga. Buradaydı. Az. Önce. Yoktu.
“Gökmen?”
Gökmen karşısındaki adamı gördüğü an
boğazını sıkmamak için kendini durdurmaya çalışırken ismini telaffuz etmesiyle
bile sinirleri sınır noktasını aştı. Bu adam dün Ebrar’ın beline sarılmıştı.
Nişanlısıydı pekala sarılabilirdi ama Gökmen’in bunu görmesi dokunmuştu bir
kere. Arkasında kalan Ebrar’ın hareketlendiğini hissettiğinde bilerek geriye
doğru bir adım attı. Ebrar Gökmen’in kendisine doğru yaptığı ani hareketle
dengesini kaybedip geriye doğru düşerken Gökmen hızlı bir hareketle belinden
yakalayıp düşmesine engel oldu.
“İyi misin?”
Gökmen içinden kendisini alkışlayan iç
sesini kulak ardı edip Ebrar’ın gözlerine ve çillerine odaklandı. Ebrar
şaşkınlıkla aralanan dudaklarıyla Gökmen’e bakıyor ve ne diyeceğini bilemiyordu.
Ne güzel geniş sırtı onu çok güzel kamuflaj etmiş Tolga onun Gökmen’in
arkasında durduğunu fark etmemişti. Ama şimdi Tolga’nın kendisini fark ettiği
anı yaşıyordu.
Tolga müşterilerin karşısında ayıp olmasın
diye sadece boğazını uyarırcasına temizlediğinde Gökmen başını sağa sola
sallamış sanki transtan çıkmış gibi bir ifade ile Ebrar’ın belini bırakmadan
duruşunu düzeltmişti. Kafedeki çoğu müşteri bu anı hayranlıkla izliyordu.
İçlerinden birinin “Ya çok tatlı değiller mi?” demesi ile ikisi de apar topar
kafeden dışarı kendisini attı. Gökmen az önce ki sınır noktasında olan
sinirinin geçmeye başladığı sinyaliyle rahat bir nefes koy verirken Ebrar
kendisine öldürücü bakışlar atıyordu.
“Sen az önce ne yaptın!”
“Rica ederim, ne demek? Alt tarafı bir
sürü insanın önünde yere yapışıp rezil olmana mani oldum.”
Hırsla derin bir nefes alıp eliyle alnına
vurdu. Tolga içeride müşterinin kurduğu cümleyle olduğu yerde dona kalmıştı.
Eli kalbine doğru gitti. Ebrar’ı ilk gördüğü zamandan beri hızlı atan kalbi
sanki bu kez daha da hızlıydı. Sevdiği kadının bedenine başka bir erkek
dokunmuş ve yakın bir şekilde durmuşlardı. Onların arasındaki kısa anda kalbi
kasılmış olabileceği en küçük boyuta ulaşmış ve Ebrar sanki elinde kalbi
acımadan sıkmıştı. Şimdi o acıdan geri kalan can havliyle hıphızlı atan bir
kalpti. Bir iki saniye sonra kırılganlık bedenine hakim oldu. Kalbi
kırılmıştı... Bakışları dışarı doğru döndüğünde sinirle ileri geri giden Ebrar
ile karşılaştı. Gökmen gayet rahat bir tavır sergiliyor, Ebrar’ın hızlı
hareketlerine karşılık sakin davranıyordu. Nehir dudaklarını kemirip bir
kenarda dururken Zümrüt ise üçlüye odaklı bir halde başka bir tarafta
duruyordu.
“Sen bunu bilerek yaptın değil mi?!”
“Ebrar saçmalama.”
“Arkanda olduğumu biliyordun bilerek
geriye doğru aniden adım attın!”
“Düşeceğini tahmin bile edemedim, o kadar
dibimde olduğunu bilmiyordum.”
Ebrar başını sola doğru eğip yüzünü
buruşturup Gökmen’e bakarken Göker ve Gökçe karşı kaldırımda merakla ikisine
bakıyordu. Gökmen’in tavırlarından Göker abisinin kendi lehine bir hareket
yaptığını çözmüştü. Gökçe ise Ebrar’ın abisine karşı hala çıkışan hareketlerine
gelemiyordu.
“Ebrar bir gün elimde kalacak!”
“Gökçe kendine gelir misin lütfen.”
“Hayır gelemem.”
“Off Gökçe off.”
Gökmen tamamen saf ayağına yatıp Ebrar’ı
yumuşatmaya çalışırken Tolga’da kafeden çıktı. Gökmen’i görmezden gelip Ebrar’a
baktı.
“Ebrar.”
“Tolga bak az önce içeride olan-“
Elini havaya kaldırıp susmasını rica
ettiğini belirten bir hareketten sonra Ebrar’a kırgın bir bakış attı.
“Biraz vakit geçiririz diye yanına
uğrayayım demiştim sadece.”
“Tolga.”
“Sonra görüşürüz.”
Daha fazla bir şey demeden arkasını
Ebrar’a döndü ve sokağın çıkışına doğru yöneldi. Boğazına oturan yumru nefes
almasını zorlaştırıyor canını yakıyordu. Sokağın köşesini geçtiğinde yanaklarından
süzülen gözyaşına engel olmadı. Ebrar’ı yavaş yavaş kaybettiğini hissediyor ve
kazanmak için ne yapacağını bilemiyordu. Gökmen, Tolga’daki bu değişimi fark
edip sessiz kalmayı tercih etti. Ebrar da ne yapacağını bilemez bir halde
kalakaldığında bir an kendini boşlukta hissetti.
“Özür dilerim.”
Gökmen’in sesiyle sabır dilercesine
gözlerini kapadı. Bedenini ona doğru çevirip boş bir bakış attı.
“İstediğin gibi oldu Gökmen neyin özrü
bu.”
Gökmen bir kez daha hazırlıksız bir
görünmez yumruk yediğinde midesi kasıldı. Ebrar kapının önündeki masalardan
birine oturup eliyle alnını ovaladı. Bir gün içinde daha fazla ne kadar daha
sinirlenecekti bir fikri yoktu. Aklına tarif mevzusu tekrar geldiğinde Gökmen’e
sinirli bir bakış attı.
“Otursana Gökmen ayakta kalma. Tarifi nasıl
ve nerden bulduğunu anlatma zahmetine girersin belki otur otur.”
Gökmen karşısına geçip oturduğunda
dirseklerini masaya dayadı ve Ebrar’a doğru eğildi.
“Bak tamamen kendim yaptım. Kendim. Ben
yani.”
Ebrar gözlerini kısıp dikkatle yüzünü
incelerken onun bu kadar emin oluşu gerçeği tokat gibi
yüzüne vurmasına sebep oldu. İçeriye doğru bir bakış atıp Nehir’i
buldu. Elini havaya kaldırarak salladı ve Nehir onu fark etti. Alelacele dışarı
geldiğinde Ebrar ciddi bir ifadeyle isteklerini sıraladı.
“Nehir bize iki kağıt ve kalem getirir
misin?”
Nehir başını onaylarcasına sallayıp hızla
içeri girdi. Çok geçmeden elinde Ebrar’ın istediği kağıt ve kalemlerle geri
döndü. Ebrar’a uzatıp bir süre bekledi.
“Eee ne yapacaksınız?”
Gökmen “Bilmem.” diye mırıldandığında
Ebrar bir kağıdı ve kalemi önüne doğru itti.
“Tarifi harfi harfine nasıl yaptığını
yazacaksın, keza bende aynı şekilde. Nasıl bu kadar yakın oldu bu tatlılar o
zaman anlarız belki.”
Gökmen ikiletmeden “Tamam bana uyar.” dedi
ve malzemelerden başlayarak dikkatle yazmaya başladı. Ebrar da aynı şekilde
yazmaya başladığında Nehir ne yapacağını bilemez bir halde ikisine bakıyordu. İçeride
fark ettiği bir hareketlilikle müşterilerin kalkmak üzere olduğunu gördü ve
hızla içeri girdi. Erdem’i kendisi postalamıştı amaç neydi Zümrüt’ü göndermek
ama Zümrüt hala içerideydi. Şimdi hesap alma sipariş alma servis etme hepsi
kendisine düşmüştü. Müşterilerle aksilik olmadan ilgilenip yolcu ettikten sonra
Zümrüt’e yaklaştı.
“Zümrüüt.”
“Efendim Nehir.”
“Ne yapıyorsun?”
“Hiç.”
“Zümrüt, Erdem abiyi beklediğinin
farkındayım ama bugün gelmez bir daha o.”
Zümrüt kaşlarını havaya kaldırıp merakla
“Nereye gitti ki?” diye sorduğunda Nehir sonucunun ne olacağını düşünmeden
ortaya pimi çekilmiş bir bomba atıverdi.
“Sevgilisiyle buluşmaya, ah bir de
alınacak malzemeler falan var onları almaya.”
Zümrüt duyduğu cümleyle sarsılırken elini
başına doğru götürdü.
“Erdem’in sevgilisi mi var!”
Nehir ellerini önünde birleştirip sanki
üzülmüş bir moda büründüğünde Zümrüt sessizce olamaz olamaz diye
mırıldanıyordu. Aniden ayağa kalkıp çıkışa doğru yürürken tamamen sessizleşti.
Nehir’e kısa bir bakış atıp önüne döndü. Dışarı çıktığında hararetli bir
şekilde önlerindeki kağıtlara bir şeyler yazan ikiliye “Aranızda güçlü bir
çekim var, bunu inkar etmeyin daha fazla birbirinize.” diyerek uzaklaştı.
Gökmen ve Ebrar birbirine bakakalırken Nehir de yanlarına gelmişti.
“Ne oldu?”
Gökmen bir şey yok dercesine başını
sallayıp önüne döndü. Nehir telefonunu cebinden çıkartıp Zümrüt’ün gittiğine
emin olduktan sonra Erdem’e mesaj attı.
Görev tamam kafeye bekleniyorsun.
Ebrar ise yazmayı bırakmış Gökmen’e
kitlenmiş kalmıştı o esnada. Gökmen üzerindeki bakışları hissediyor oturduğu
yerde geriliyordu. En sonunda kalemi masaya bırakarak “Ebrar niye gözlerini
üzerime dikiyorsun?” diye sordu.
“Zümrüt daha fazla ne kadar saçmalayacak
onu düşünüyorum. Sen ve ben?”
Başlarında Nehir olayı anlamaya çalışıyor
ikilinin arasında bakışlarını gezdiriyordu. Gökçe ve Göker’de yanlarına
geldiğinde merak duygusu daha da artmıştı. Gökmen yarım bir gülümseme
dudaklarında oluştururken keyiflenmeye başladı. Oturduğu yerde geriye doğru
yaslanıp kollarını birleştirdi.
“Aslında kulağa o kadar da kötü gelmiyor.”
“Gökmen!”
“Sakin ol Ebrar. Ben bir şey demedim, öyle
yansıttıysak nereden bilebilirim ki bunu? Tamamen Zümrüt’ün yalancısıyım şu
an.”
“Zümrüt’te yalancı!”
“O zaman niye bu kadar geriliyorsun?”
Gökmen’in attığı son golle Ebrar
duraksadı. Tek kaşını kaldırıp kendisine alay edercesine bakışlar atan Gökmen’i
şu an öldürmek istiyordu. Gerilmiş miydi? Daha yeni yeni fark ediyordu. Konuyu
değiştirmek için elindeki kağıdı Gökmen’e doğru uzattı. Gökmen’de önündeki
kağıdı ona doğru uzattı. İkisi de sessizce yazılanları okuduktan sonra
kağıtların üzerinden birbirlerine baktılar. Nehir’de Gökmen’in ne yazdığını
merak ediyordu. Ebrar’ın arkasına geçip kağıtta yazılanları okudu. Gökmen gayet
rahat bir tavırla kağıdı masaya koydu ve konuşmaya başladı.
“Un, süt, yumurta, şeker, vanilya, yağ. Bunun
klasik bir kek tarifi olduğunun farkındasın değil mi? Üzerine eklediğin sadece
çikolata ve kahve. Bunu düşünmek çokta imkansız olmamalı ki, olmadı da akıl
edip yapmak dakikalarımı aldı. Altı üstü bir kek, neyini bu kadar abartıyorsun
anlamıyorum…”
“Ne? Bunu asla kabullenmem! Kolay bir
tarif olması mükemmel olduğu gerçeğini değiştirmiyor ve bu mükemmel tarif bana
ait. Bana!”
Gökçe abisinin cümlesiyle kıkırdadığında
Göker ona uyarıcı bir bakış attı.
“Ah, evet mükemmellik konusunda haklısın
kendi kekimden biliyorum ama ister kabullen ister kabullenme ama benim tarifim
menüde yer alacak.”
“Sen öyle san!”
“Buna karışamazsın.”
“Zaten çoğu ikramlıklar aynı Gökmen ve
benim tarifim farklı o yüzden benim tarifim menüde olacak konu kapanmıştır.”
Eliyle masaya vurup kalktığında Gökmen
sakin bir bakış attı.
“Çocuksu hareketlerin bittiğinde konuşalım
en iyisi.”
“Ne? Çocuk öyle mi? Gökmen sen hayatıma
girdiğin andan beri düzgün yolunda giden hiçbir şey yok nedense ve ben senden
uzaklaşmaya çalıştıkça nasıl oluyor da her şey de yine seninle yüz yüze
geliyorum acaba!”
Düşüncelerinde ne kadar haklı olduğunu daha
iyi kavrarken göğsüne oturan ağırlığı çaktırmamak için alayla konuştu.
“Çekimden olabilir.”
Ebrar Gökmen’in bu rahat tavırları
karşısında gözlerini kapayıp sakinleşmeye çalıştı. Erdem ise olup bitenden
habersiz sokağa giriş yaptığında kafenin önünde gördüğü kişilerle olduğu yerde
kaldı. Gökçe kendisini fark etmiş tek kaşını yukarı kaldırıp baktığında bir
adım geriledi. Sonrasında kurduğu cümle ile Erdem bir kez daha vurgun yemişti.
“Avukatın geldi Ebrar. Koş kendini at
kollarına.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder