11 Mayıs 2018 Cuma

UFAK BİR AŞK PROBLEMİ(15)


Ebrar, Gökçe’nin kurduğu cümleyle arkasına doğru kısa bir bakış attı. Erdem Gökçe’ye bakıyor kurduğu cümle ile nasıl baktığını fark etmiyordu. Çenesi kasılmış dişlerini sıktığı her halinden belliydi. Gökçe bu yüz ifadesiyle hafifçe yutkunsa da duruşundan taviz vermedi. Gökmen, Erdem’i fark ettiğinde oturduğu yerden kalkıp Gökçe’nin kolunu tuttu.

“Yürüyün gidiyoruz.”

Göker Gökçe’ye gözlerini kısıp annemle babam seni yaparken ne düşünüyordu acaba bakışları iletirken Gökçe karşılık olarak seni de yapıyorlardı aynı zamanda bakışları attı. Bu sessiz bakışma savaşı sonrası ikisi de önüne döndü.

Ebrar, Gökçe’ye sinirle döndüğü an Erdem yanına geldi ve bir elini destek verircesine omzuna koydu. Nehir giden üç kardeşin ardından başını olumsuz anlamda sallayıp Ebrar’a döndü.

“Gökçe’nin daha ne kadar lüzumsuz tavırlarını çekeceğiz merak ediyorum doğrusu.”

Ebrar başını sallayarak ona hak verirken konuşmaya başladı.

“Al birini vur ötekine hesabı. Her biri ayrı sorun bunların bırak kızım, doğaya yanlış zamanlama da salınmışlar.”

Erdem’in boğazını temizlemesiyle kendine gelen ikili bakışlarını ona çevirdi.

“İkiniz de şu an benim tanıdığım Nehir ve Ebrar değilsiniz. Bırakın onları çekiştirmeyi. Tamam anlaşamıyor olabilirsiniz, sevmiyor olabilirsiniz ama saygı diye bir şey var.”

“Erdem abi Gökçe’nin ne dediğini duymadın mı? Aloo kız-“

“Sus Nehir. Olayın sinirinden kime nasıl patlayacağını şaşırdı o çırpı bacak, ne olabilir başka. Sanki Ebrar’ın nişanlı olduğunu bilmiyor.”

Ebrar, Erdem’e hak verirken aklına Tolga geldi. Fazla uzaklaşmış olabilir miydi? Bankaya mı gitmişti acaba? Saate bakıp yüzünü astı. Banka çoktan kapanmış olmalıydı ve Tolga’da işten çıkıp direk soluğu kendisinin yanında almıştı. Tolga ile tanıştıkları an aklına gelince kendini kalktığı sandalyeye geri bıraktı.

Kafe açmak için bir gün yolu bankaya düştüğünde Tolga ile görüşmüştü. Tolga’nın kendisi ile ilk karşılaştığı andan itibaren sakarlıkları tutmuş komik bir görüşme gerçekleşmişti aralarında. Görüşme sonunda sakarlıklarını telafi edebilmek için kredi sorununu halletmeyi kafasına koyan Tolga cidden halletmişti. Bu süreçte ilk başta arkadaş olarak başlasalar da ilişkilerine, devamında duygularını kabullenmiş ve resmen Ebrar’a ilk gördüğü andan itibaren tutulduğunu itiraf etmişti. Ebrar ilk başta Tolga’nın kendisine yönelik teklifine şaşırsa da başından beri hareketlerini gözden geçirdiğinde kendisine karşı bir yanlışı olmadığını aklına getirip Tolga ile bir ilişkiye başlama fikrine sıcak bakmıştı.

Zaten her zaman araları iyi olmuş, Tolga her zaman sevgisini hissettirmiş ne onu boğacak derece de, ne de ondan uzaklaştığını hissettirecek tarzda davranmıştı. Nabza göre şerbet vermişti. Nihayetinde bir gün evlenme teklifi ile Ebrar’a geldiğinde Ebrar anne ve babası gibi olmaktan korkmuştu. Onun ailesinden yana tedirginliğini hisseden Tolga üstelememiş iyi düşünüp karar vermesini sağlamıştı. Kendi ailesi ile Ebrar’ı tanıştırmak istese de Ebrar ertelemişti, sonuçta ona göre kendi anne ve babası damatları ile tanışma tenezzülünde bile bulunmamıştı. Yine Tolga’nın ailesi bunu olgunlukla karşılamıştı. Onlar da kararı tamamen Ebrar’a bırakmıştı.

Tek bir oğulları vardı ve onun deliler gibi sevdiği kadını kabullenmiş ailesini göz ardı etmişlerdi. Onlar için de önemli olan sadece Tolga ve Ebrar’ın mutluluğuydu.  Şimdi ise nişanlılardı ama son zamanlarda yaşadıkları Tolga’yı da kendisini de yıpratmıştı, bunu sık sık aklına getirmekten geri kalmıyordu.

Ebrar dolan gözlerinden yaş akmaması için başını yukarı doğru kaldırıp gökyüzüne baktı. Tolga’nın sevgisini ve aşkını hak etmiyor gibi hissediyordu. Erdem’in ciddi bakışlarıyla karşılaştığında hafifçe öksürerek kendine gelmeye çalıştı. Ne demişti Erdem ona.

‘Bir daha senin ağladığını görmeyeceğim.’

Oturduğu yerden kalkıp içeri geçti. Nehir’de onun arkasından giderken Erdem Nehir’i kolundan tuttu.

“Sen bir dur bakalım ufaklık. Ne dedin de Zümrüt’ü göndermeye ikna ettin sen, söyle bakalım.”

Yüzünde hafif bir tebessümle Nehir’e bakıyor aynı zamanda bakışlarıyla onu tebrik ediyordu.
Nehir Zümrüt’e karşı yaptığı konuşmayı hatırlayıp sertçe yutkundu. Gözlerini kaçırarak sokağa doğru kısa bir bakış attı. Zümrüt ortalarda gözükmüyordu ama Suna ve Berrak Hanım’ın Erdem’e vay çakal seni bakışlarını fark ettiğinde Erdem’in sevgili mevzusunu duymaması için dualarını ardı ardına sıralamaya başladı. Demek ki Zümrüt ortadan kaybolmadan ışık hızıyla kadın esnaflara söylemişti durumu.

Gözlerini kısıp bir kez daha etrafa bakındı Zümrüt’ü görme umuduyla ama yoktu. 
Salak kadın işte.’ diye içinden geçirdi. Sessizlikten rahatsızlanan Erdem gözlerini kısıp “Nehir.” dedi. Nehir başını sağa sola sallayıp yüzüne samimi bir gülümseme yerleştirdi.

Çaktırma kızım Nehir. Sonuçta sadece sevgilisi olduğunu söylemedin, alınacak şeyler de var dedin. Hangisine dikkat ettiğini ben nerden bileyim canım? Hiii Erdem abi kıstı gözleri! Aha Hulk moduna geçti geçecek dile gel kızım!”

“Ona beklemesinin saçma olduğunu gün içerisinde gelmeyeceğini ve dükkan için alınacak malzemeler olduğunu onlarla uğraşman gerektiğini söyledim. O da zorlamadı sağ olsun kabul etti.”

Erdem tatmin olmuş gibi duruşunu dikleştirip Nehir’in kolunu bıraktı.

İşte bu kadar!

“Bu kıyağımı unutmazsın artık.” Kollarını göğsünde birleştirip sinsi bir bakış attı.
Erdem küçük bir kahkaha atıp “Unutmam ama kolay olmuş.” dediğinde arkadan Berrak Hanım’ın sesi duyuldu.

“Erdeem. Seni böyle kahkaha attıran sebebi bizimle de paylaşsana, merak ettik.”

Erdem mahcup bir yüz ifadesi ile arkasındaki kadınlara döndü. Kısa bir tebessüm sundu.

“Berrak Hanım, Nehir ile aramızda bir espri desek.”

Berrak Hanım, Suna Hanım ile kısaca bakıştı. Suna Hanım, alıngan bir bakış atıp Berrağın koluna girdi.

“Erdem seni böyle gülerken gördüğümüz nadir anlardan birini yaşıyoruz ama aşk olsun.”

“Hoş aşk da olmuş gerçi de haberimiz olmamış, baksana Suna kimse artık bir biz bilmiyormuşuz.”

Berrak Hanım’ın verdiği cevapla Erdem yüzünü buruşturup Nehir’den yana sessizce konuşmaya başladı.

“Ne saçmalıyor bu ikisi anladın mı sen?”

Nehir’e bakmak için sağa döndüğünde Nehir’in bıraktığı boşluk ve dükkana girdiğini belli eden çan sesi ile sorusu cevapsız kaldı.

Adımlarını dükkana yönlendirip Berrak Hanım ve Suna Hanım ikilisini başıyla selamlayıp içeri geçti. Nehir masaları düzenliyor, Ebrar kekinin başında oturuyordu. İçeri giren yeni müşterilere Erdem omzunun üzerinden bir bakış attığında bir gün içerisinde daha fazla ne kadar sabır zorlanır onu yaşamış olduğunu anladı. Bankacı kadınlar sırayla giriş yapmıştı.

Nehir hepsine hoşgeldiniz derken Erdem kasanın olduğu tarafa geçti. Ebrar’da onları selamlarken bir selamlamayan Erdem kalmıştı. Kadınların kendisine bakıp selam beklediklerini fark ettiğinde başıyla selam verdi. Hepsi yüzlerinde bir gülümsemeyle Nehir’in gösterdiği masaya doğru ilerlerken Erdem başını önüne eğdi. Bu kadınlar iflah olmaz mı? Sorusu ile kendi kendine tartışmaya başladı. Kadınları anlamak istemiyordu.

Nehir siparişleri almak için kadınların başında beklerken aralarından biri Nehir’e doğru döndü. Erdem’e kısa bir bakış atıp Nehir’e yaklaşması için işaret yaptı.

“Geçen gün mutfak mevzusu vardı halledemediniz mi?”

Nehir dudaklarını gülmemek için ısırırken kadına sevecen bir bakış attı.

“Hallettik merak etmeyin.”

Kadının yanındaki arkadaşı da Nehir’e doğru eğildi.

“Kasada durmazdı ama.”

Nehir kadının dediğini onaylarken başını salladı.

“Bugünlük öyle gerekti diyelim.”

Kadınlar Erdem’e doğru bir bakış atıp Nehir’e döndüler tekrar.

“Biz çıkarken ödemeyi kendisine yapsak ne olur?”

“Normalde hesabı fiş ile getirip ben ödemeyi alıyorum biliyorsunuz ama bir kerelikten bir şey olacağını sanmam.”

Kadınlar anlaştık der gibi göz kırptıktan sonra siparişlerini verdiler. Nehir’de bu sırada kadınlara ayrı bir dikkatle bakmış aralarından birinin Erdem ile olabilitesini ölçmüş sonra hiçbirinin olmayacağına karar vermiş ama iş işten geçti kafasıyla olayı akışına bırakmayı tercih etmişti.



Karşı dükkanda ise soğuk ve sıcak rüzgarlar esip duruluyordu.
Gökmen, Gökçe’ye kırılgan bir bakış atıp tezgahın arkasına geçti.

“Bu yaptığın sana yakıştı mı?”

Gökçe derin bir nefes alıp verdi. Tezgaha elini koyup abisine doğru döndü.

“Görünen köy kılavuz istemiyor. Erdem sürekli sürekli onu koruduğu için-“

“Ki bu gayet normal bir durum.”  diyerek cümlesini tamamlayan Göker’e kızgın bir bakış attı.

“Bir daha böyle bir tavır sergilemeni istemiyorum Gökçe, konu kapanmıştır.”

Gökmen’in net tavrı ile ikizler sadece başını salladı. Gökmen tek kaşını kaldırıp Göker’e kısa bir bakış atıp hafifçe öksürdü.

“Bu arada sen nasıl çabuk geldin?”

Göker arabasına bindiği kızın adını bile öğrenmediğini o an aklına getirdi. Kendi yaptığı bu dikkatsizliğe şaşırırken abisine karşılık olarak başını boş ver dercesine sallamakla yetindi.
Gökçe gözlerini kısıp Göker’deki ani şaşırmayı göz ardı etmeyerek öksürdü.

“Otostop çekmiş galiba.”

Göker yandan ikizine kısa bir bakış atıp abisine döndü.

“Ne yapabilirdim başka orada, otobanda bıraktın resmen.”

Gökmen “Ders olsun.” derken Gökçe’ye göz kırptı.
İkili gülmeye başladığında kafeye giren bir müşteri ile Göker müşteriye yöneldi.

“Hoşgeldiniz.”

Bir yandan kadına bakıyor onu kısaca süzgeçten geçiriyordu. Alımlı bir kadındı. Giyimi de gayet şıktı. Sanki iş toplantısına gidecek veya bir şirkette üst pozisyonlarda bulunan bir imaja sahipti. Kadının kendisine kısaca gülümsemesiyle onu köşede kalan bir masaya yönlendirdi. Aynı esnada kadında kapıyı işaret edip konuşmaya başladı.

“Kapalı yazıyordu ama, içeride birilerini görünce yine de bir şansımı deneyeyim dedim.”

“Eh haklısınız siz de. Merak etmeyin kapalı değiliz.”

Kadın masaya oturduktan sonra kısaca teşekkür edip Göker’in uzattığı menüyü eline aldı. Göker bu esnada akbaba gibi başında durmak yerine abisi ve ikizinin yanına doğru ilerledi.

“Hatun ateş ediyor.”

Gökçe gelen kadını beğeniyle süzdükten sonra Göker’e hak verdi.
Gökmen ise kadına kısa bir bakış atıp ardından Göker’e bakıp yüzünü buruşturdu.

“Alt tarafı bir şirket çalışanı yüksek ihtimal. Haliyle kendisine dikkat etmesi olağan bir durum. Abartmadın mı? Eh tabi sen bizim şirkete de ayak basmıyorsun ki.”

Göker şaşkınlıkla dudaklarını aralarken Gökçe beş karış açılan ağzını kapattı kardeşinin. Göker Gökmen’e doğru yaklaşıp merakla konuşmaya başladı.

“Bizim şirkette böyle hatunlar mı var!”

Gökmen başını geçiştirircesine sallarken kadınla göz göze geldi ve hafifçe tebessüm etti. Bir karşılık alamadığında Göker’e döndü.

“Git bak bakalım senin hatun ne sipariş verecek.”

Göker hevesle kadına doğru giderken Gökmen gözlerini kısıp kadına tekrar baktı. Hafızasını kısaca yoklayıp bu kadını tanıyıp tanımadığını hesaplamaya çalıştı. En sonunda eliyle alnını ovuşturup “Hadi canım!” diyerek Gökçe’nin yerinde zıplamasına sebep olacak bir tepki gösterdi.

Tezgahın arkasından çıkıp kadına doğru ilerlerken Gökçe olaya bir anlam vermeye çalışıyordu. Abisi Göker’in omzuna dokunup eliyle müsaade etmesi gerektiğini belirttiğinde Göker başıyla onaylayıp kendisine doğru yaklaştı.

“Abim şimdi fark etti hatun olduğunu.”

“Hayır salak, sanırım bir tanıdığı.”

Gökmen kadının karşısına müsaade isteyerek oturduğunda kadın sanki bu anın yaşanacağını biliyormuş gibi davrandı. Gökmen’in boğazını temizleyip gözlerini kısıp kadına tekrar bir bakış atması ile taşları yerine oturttu.

“Uzun zaman oldu Duru.”

Üniversite zamanında babasının bir dönem staj için şirkette çalışmasını rica ettiğinde sekreterlerden biriydi Duru. Kendisi gibi o da okuyordu. Ve hep ciddi bir tavrı vardı. Sohbetleri de her zaman kısa ve net olmuştu. Gökmen bu konuda onu her zaman takdir etmişti. Şimdi karşısında olgun bir şekilde gördüğünde yine değişmediğinin farkına vardı.
Duru ona karşılık olarak gülümseyip başını sallayarak onayladı.

“Öyle görünüyor. En son ne zaman görüştük Gökmen?”

“Sanırım üniversitede şirkete staj yapmaya geldiğimde.”

“Gerçekten uzun zaman olmuş.”

Gökmen gülüp “Eee hala bizim şirkette misin?” diye sorduğunda Duru başını umutsuz vaka görmüş gibi salladı.

“Cidden yönetim sende olmasına rağmen genel müdür adına hiç dikkat etmedin mi bu zamana kadar? İhalelerde dosyalar eve geldiğinde ve senin onayından geçtiğinde hiç mi bakmadın?”
Gökmen “Babam tamam derse imzayı atar bırakırım maddelere dikkat çekerim bir de gerisine pek bakınmam doğrusu.”

“Bakıyorum da gamsızlığın hala hat safhada.”

İkisinin de dudaklarında alaylı tebessümler belirdi.

“Ama kalbimi kırıyorsun Duru.”

“Tamam tamam her neyse. O zaman söyleyeyim hala sizin şirketteyim ve genel müdürüm. Buraya gelmemin sebebi de son ihale de içime sinmeyen bazı şeyler var. Arslan Bey’in de öyle sanırım. Senden ricam şirkete bu aralar vakit ayırman. Ben her şeyi kontrol edemiyorum. Ve aksilik en istemediğim şey.”

“Tamam anladım. O zaman iş başa düştü. Kendimi sıklıkla olmasa da ki görüyorsun işletmem gereken bir mekan var-“

“Evet iğne atılsa yere düşmez öyle bir dolulukta.”

Gökmen yediği lafla meydan okurcasına Duru’ya doğru eğildi.

“Bakıyorum da yıllar sana espri konusunda acımasız davranmış.”

“Davranmadığında da sonucun ne olduğu ortada.” derken keskin bakışları Gökmen’in üzerinde baştan aşağı dolandı.

“Hiç anlaşamayacağız değil mi seninle?”

“Bir ihtimal.”

Onlar konuşurken Göker “İyimiş” diye mırıldanıp saçlarını havalı bir şekilde düzelttikten sonra karşı kafeye doğru baktı.

“Gökçe.”

“Efendim Göker.”

“Hazır sadece bir müşteri varken, e abim de onunla ilgilenme görevini üstlenmişken azıcık karşıya kadar gidip geleyim ben.”

“Karşı?”

“He Gökçe Anadolu yakası.”

“Ne işin var orada senin.”

“Ya kızım Ebrar’ların dükkanına ya.”

“Ay asıl orada ne işin var!”

“Bir dur kızım ya ciyaklama dibimde. Abim duyacak şimdi. Boş yapma iki dakika gidip gelirim hemen.”

Gökçe’nin cevap vermesini beklemeden dükkandan çıkıp karşıya geçti.



Bankadan gelen müşteriler yavaştan ayaklanırken Nehir, Erdem’in kendisine karşı kızmamasını umuyordu. Ebrar bir köşede sessizce oturuyor sadece ona seslenildiğinde tepki veriyordu. Nehir Ebrar’ın yanına gidip heyecanla sarstığında duruşunu dikleştirdi.

“Nehir ne oluyor?”

Nehir tedirginlikle ona baktıktan sonra hafifçe yutkundu.

“Ay hesabı ben değil Erdem abi alacak.”

“E alsın ne olacak.”

Nehir’in bu kadar abartmasına karşılık gözlerini devirmemek için kendini tutuyorken Nehir’in kurduğu cümle ile elini alnına vurdu.

“Ama bankadan gelen müşterilerin hesabı.”

“Nehir ya!”

“Ay en fazla ne olabilir ki ya bence fazla da bir şey olmaz. Kadınlara karşı ne kadar ciddi durduğunu biliyoruz. En fazla ne olur?”

Bu konuşma esnasında tezgaha yaklaşan banka çalışanları Erdem’e dikkat kesilmişti. Erdem özellikle hepsini yok sayıyordu. Aralarından birinin boğazını temizlemesiyle başını istemeyerek bile olsa onlara çevirmiş durumda kaldı.

“Eee biz hesabı ödeyecektik.”

Erdem, Nehir’i gözleriyle aramaya koyulduğunda Ebrar ile kendisine baktığını gördü. Gözlerini biraz kısıp Nehir’e öldürücü bir bakış attığında Nehir omuzlarını silkti. Kadınlara dönüp “Tabi.” dedikten sonra ödeme şeklini sordu. İkisi nakit, ikisi kredi kartıyla ödeyeceklerini belirttiğinde pos cihazını tezgahın üzerine koydu. Sargılı elini fark eden kadınlardan biri elini tuttuğunda bedeni kasıldı.

“Elinize ne oldu!”

“Geçmiş olsun!”

“Ay acıyor mu?!”

Kadınların hep bir ağızdan konuşmasıyla kaşlarını yukarı kaldıran Erdem sadece geçmiş olsun diyen kadına karşılık kısaca teşekkür etti. Elini tutan kadından elini çektikten sonra başını önüne eğdi. Bir an önce hesap işinin bitmesi lazımdı ona göre. Öbür türlü kadınlar onunla konuşmaya çalışacak ve kendisine hakim olmadan o ortamı terk edecekti.

Ebrar zaten kekten dolayı bir dram moduna kendisini sokmuştu. Ve kasa işini ona devretmişti, ona karşı ayıp olacaktı. Dükkana birinin daha girdiğini belli eden çan sesi ile gelen kişiye baktı. Gökmen’in kardeşi gelmişti. ‘Bir sen eksiktin kıl kuyruk.’ diye içinden geçirirken Göker gözleriyle Ebrar’ı arıyordu. Onu gördüğünde selam verircesine elini havaya kaldırdı ve ona doğru yürümeye başladı. Kasanın olduğu taraftan geçerken kadınlara bir bakış atıp Erdem’e haylaz bir bakış atmayı da ihmal etmedi ve son yaptığı göz kırpma hareketiyle de Erdem’in muhakkak hıncını alacağı kişiyi belli etmişti. Göker...

Buna karşılık Erdem başını sağa ve sola doğru kırıp boynunu esnetti. Kadınlar gittikten sonra sinirini kimden çıkartacağını bulmuştu işte daha ne olsundu ki. İstenmeyen ot dibinde bitmesindi. Kendisi kaşınmıştı. Kadınlardan birinin kendisine seslenmesiyle sakin bir tavırla kadına döndü. Elindeki fişi uzatıp “Buyrun.” dedi ve kadının yüzüne dahi bakmadan arkasına döndü. Kadınların hepsi teker tekler çıkarken birisi kendinden emin bir şekilde olduğu yerde duruyor yerinden kıpırdamıyordu. Erdem’in elini tutan kadındı. Erdem’in tekrar önüne dönmesiyle göz temasını yakaladı.

“Hareketleriniz her ne kadar bize karşı mesafeli olsa da yine de biraz daha kibar davranamaz mısınız? Çünkü artık pes ediyorum. Beyaz bayrak olsa kaldırıp sallayacağım. Arkadaşça hoş bir muhabbet o kadar da fena bir fikir değil. Ne dersin?”

Erdem kadının samimiyetiyle hafifçe tebessüm etti. Başını yana doğru eğip “Aslında-“ derken Gökçe’nin sesini duymasıyla sözü havada asılı kaldı.

“Göker lütfen gelir misin?!”

Gökçe’ye doğru dönüp baktığında karşısındaki kadın Erdem’i çözmüştü. Aniden değişen yüz ifadesi onu resmen gafil avlamıştı. Gökçe’ye nasıl baktığının farkında değildi. Kadın Erdem’in bu hareketine karşılık kıkırdamadan edemedi. Gökçe’nin onların olduğu tarafa küçümseyici bir bakış atıp Göker denilen çocuğa bakmasıyla dudaklarını ısırdı. Ah bu kızla işi zor olacak gibiydi.

Erdem’in boğazını temizleyip Göker denilen çocuğa seslenmesiyle ortalık hareketlendi. Dışarıdaki arkadaşlarına eliyle siz gidin dediğinde arkadaşları onu onayladı ve yürümeye başladılar. Gökçe bu esnada diğer banka çalışanlarını süzmüş ve yüzünü buruşturmuştu. Kadın dikkatli bir gözlemciydi bunu da fark etmişti.

“Göker işi olmadığı için buraya geldi sanırım onunla konuşacak bir konum var aslında.”

Erdem’in kurduğu cümleyle Göker kaşlarını merakla havaya kaldırdı ve baş parmağı ile kendisine doğru işaret ederek “Benimle mi?” diye sordu. Erdem gözlerini kısıp başını yavaşça salladığında Gökçe kollarını göğsünde birleştirip kapının bulunduğu noktadan kendisine dik dik baktı.

“Öyle mi? Ne gibi mesela abimin yapacağı bir başka tarifi öğrenmek için mi?”

Ebrar oturduğu sandalyeden hızla kalktığında Göker ikaz edercesine “Gökçe.” dedi. Gökçe tek kaşını kaldırıp “Ne var?” diye sorduğunda Erdem dikkatle onları izleyen bankacı kadına döndü.

“Ee kusura bakmayın.”

“Hiç önemli değil sanırım gitsem iyi olacak. Arkadaş mevzusuna gelince-“

“Olur olur.”

Gökçe’nin kendini tutamayıp verdiği tepkiyle Erdem ve kadın kendisine dönmüş Göker elini yüzüne vurup parmaklarının arasından Gökçe’ye bakıyor aynı zamanda içinden ‘Bu salak benim ikizim olamaz, olmamalı.’  diye geçiriyordu. Nehir Gökçe’ye “Her şeye atlamasan olur olmadık yerlerde diyorum. Hani yerini bilsen diyorum Gökçe. Bir dene bir şey kaybetmezsin diyorum.” dedi.
Bankacı kadın Gökçe’ye bir şey demeden çantasını eline aldı ve kapıya yaklaştı. Erdem’e “Kolay gelsin.” dedikten sonra Gökçe’nin dibinde durup kısa ama kendinden emin bir bakış attı. Gökçe’de ondan geri kalmayıp bakışlarına dik bir şekilde karşılık verdiğinde tatmin olmuş gibi gülümsedi. Bu kız sandığından dişliydi.

Erdem’e tekrar dönüp “Cidden özellikle sana kolay gelsin.” dedikten sonra kafeden çıktı ve arkadaşlarına yetişmek için adımlarını hızlandırdı. Gökçe kadının arkasından göğsünde birleştirdiği ellerini yumruk yaptı. Neden Erdem’e öyle demişti ki? Başını sağa sola sallayıp Nehir’e döndü. Az önce kendisine laf mı sokmuştu o?

Göker araya girip Gökçe’ye yapma dercesine baktığında Gökçe kaşlarını çattı. Erdem’in konuşmasıyla Nehir bakışlarını sertleştirdi.

“Nehir kelimelerine dikkat eder misin?”

“Erdem abi o dikkat ediyor mu?”

“Nehir.”

Uyarı dolu ses tonuyla konuştuğunda Göker araya girdi.

“Ben Gökçe adına özür dilerim sizden.”

“Niye onun ağzı yok mu o özür dileyemiyor mu?”

Nehir’in kendinden ödün vermediği bir durumda Ebrar ne yapacağını şaşırmıştı. En son lise öğrencilerinin durumunda Nehir yine kendinden taviz vermemişti. Erdem’e kaş göz işareti yapıp daha da ortamın kızışmasını engellemesi gerektiğini belirtti. Erdem tezgahın arkasından çıkıp Gökçe’ye doğru yaklaştı. Gökçe dibine kadar giren Erdem’e dik dik bakarken en sonunda sertçe yutkundu.

“Ne var, Erdem?”

Erdem bir elini Gökçe’nin omzuna koyup ona doğru dikkatle yaklaştı.

“Aşkından insanlara olmadığın biri gibi imaj sergileme.”

Gökçe gözlerini olabildiğince büyütüp kendisine baktığında geri çekildi. Göker Erdem’in yanına gelip Gökçe’ye baktı.

“Gökçe?”

“E- efendim.”

“Hadi gidelim biz.”

Gökçe kafasını sallayıp gözlerini Erdem’den ayırmadan kafeden çıktı. Göker arkasından gideceği esnada tşörtün ensesinden tutulmasıyla yalpaladı.

“Oops!”

“Göker, seni bir kez uyarıyorum. Bana bir daha müşterilerin karşısında hoş olmayan bakışlarını ve mimiklerini görürsem…”

“Tamam tamam anladım yapmayacağım. Şimdi bırakır mısın? Ahh ama ensem acıyor!”

Erdem “Az bile sana.” diyerek bıraktığında Göker elini hızla ensesine attı.

“Ama var ya, bir gün gelecek yerleri değişeceğiz.” dediğinde halinin mahallede küçük bir çocuğun kavgadan sonra meydan okumasından farkı yoktu.

“Gelirse tabi.” diyerek gülen Erdem dükkanın kapısını Göker’in yüzüne kapadı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ŞİMDİ KÖŞEYE SIKIŞTIN...(24)

Gökmen o gün şirkete gittiğinde kendini istemsizce kasılmış bir halde bulmuştu.  Şirkete adım attığı andan itibaren herkes duruşunu değiştir...