~1 hafta sonra~
İnsana gelse gelse en iyi zaman iyi gelirdi. Sonunda iyi olacağına inancı varsa o zaman panzehriydi. Ebrar yeni güne gülümseyerek başlamıştı. Dükkanın sokağına geldiğinde derin bir nefes alıp verdi, toparlanıyordu. Bunu iliklerine kadar hissediyordu.
Geçen süre zarfında Tolga'ya daha ılımlı yaklaşmaya başlamıştı. Eskisi gibi ona vakit ayırıyor, eğlenmeye kendine gelmeye çalışıyordu. Tolga onun panzehriydi bunu kabullenmişti bedeni. Kalbi ise bu duruma yeni yeni alışmaya başlamıştı. Önceden Tolga'nın yanında kalbi onu zora sokmuyordu ama artık kendi duvarlarını yavaş yavaş indirmeye başladığında kalbi bu anı bekliyormuş gibi ritmini kaybediyordu.
Erdem onun bu hallerini gördükçe rahatlıyordu. Eskisinden daha da güçlü oluyordu Ebrar bunu görebiliyordu. Bu akşam hep beraber bir yemek yiyeceklerdi. Ebrar dükkana gelip içeri girdiğinde Nehir kaşlarını çattı.
"Bir an gelmeyeceksin sandım."
Nehir'in tepkisine karşılık gülümsedi.
"Ne kaçırdım?"
Nehir gözlerini devirip ellerini beline koydu aynı anda önüne düşen saçını nefesiyle itti.
"Erdem Abi gitti."
"Ne? Nereye?"
Ebrar çantasını asarken merakla Nehir'e döndü.
Nehir'in yüzünden sinsi bir sırıtış geçtikten sonra elini havada gelişigüzel salladı.
"Bilirsin erkekler işte, sanırım kız işi var."
"Ne! Nehir şaka mı yapıyorsun, öyleyse söyle bak konu ciddi."
Nehir omzunu silkti.
"Ne ya, öyle hissediyorum. Ayrıca bilirsin hislerimde yanılmam."
Ebrar bir an duraksayıp elini çenesine götürdüğünde kimin olduğunu düşünmeye çalıştı. Kimse aklına gelmeyince Nehir'e çevirdi bakışlarını.
"Kim sence?"
"Eee şey."
"Eee ney?"
"Gökçe?"
"Ne!"
"Ya sen olayları hep kaçırdın tabii. Tolga ile takıla takıla unuttun bizi."
"Ben yokken bu dükkanda neler dönüyor anlatsana biraz."
Nehir sırıtarak oturduğunda Ebrar büyük bir merakla karşısına geçti. Fazla tepki vermemeye özen gösterirken Nehir anlatmaya koyuldu.
"Sen geçen hafta Tolga ile hani gittin ya, o zaman Gökçe geldi buraya seni merak etmiş falan, ama Erdem Abi'nin yüzünde ellerini gezdirmeler efendime söyleyeyim gözlerinin içine bakmalar, utanmalar... İlk başta dedim ki kendi kendime yanlış anladım galiba, çünkü Erdem Abi bu, kendisine kolay kolay bir kız yaklaştırmaz. Ama sonra ki günlerde Gökçe ve Erdem Abi’nin tesadüfen dükkandan yakın aralıklarda ayrılmasıyla bir bit yeniği sezdim. Yani bence Gökçe yenge adayı."
Ebrar Nehir'in anlattıklarıyla kalakalırken ne tepki vereceğini bilemiyordu. Erdem'in tek sırrını bilen kişiydi kendisi. Annesi yüzünden kadınlara karşı ördüğü duvarları bir Ebrar biliyordu. Bir yandan ağlamak istiyor, bir yandan kızmak istiyordu. Gökçe miydi gerçekten? Olabilir miydi? Birini hayatına alma vakti gelmiş miydi? Kendisinden bunu saklamış mıydı?
Nehir boğazını temizlediğinde başını sağa sola salladı.
"Yine de emin değiliz."
"Ben eminim yani o."
"İyi de neden bizden saklıyor?"
Nehir dudaklarını bilmiyorum dercesine büzdüğünde Ebrar boş bir bakış attı.
"Bekleyelim bakalım illa ki işimizi kolaylaştırıp köşeye sıkıştırırız. Bizden saklamasının acısını o zaman çıkartırız. Bu Gökçe olsun ya da başka biri. Yine de tavrımız belli."
"Ya Ebrar, Gökçe sence Erdem Abi'ye göre biri mi? Yani onunla Erdem Abi baş edebilir mi? Kızın bize karşı davranışları değişse de ilk başta nasıldı hatırlasana."
"Bilmiyorum Nehir. İnan Erdem Abi'nin mutlu olmasından başka hiçbir şey umurumda değil. Mutlu edecek kişi ha Gökçe olsun ha bir başkası."
"Niye böyle dedin ki?"
"Nehir-"
Kapının açılıp kapanmasıyla omzunun üzerinden gelene baktılar. Erdem'di.
"Ah Ebrar gelmişsin."
"Evet ve sen de ortalıklarda gözükmüyorsun."
Erdem tek kaşını kaldırıp ona yaklaşırken gömleğini dirseklerine kadar toplamakla uğraşıyordu.
"Hamur mayalanana kadar bir sahile inip temiz hava alayım dedim."
"Anladım alabildin mi?"
"Neyi?"
"Temiz hava alayım demişsin ya onu."
"He evet."
"Yalan söyleme Erdem Abi aklın nerde, kime gitti?"
Erdem kaşlarını çatıp Nehir'e baktı.
"Sana ne zamandır ben hesap veriyorum küçük hanım?"
Nehir gözlerini devirip Ebrar'a döndü.
"Bak bir de beni sürekli böyle gömüyor kendisi acımasızca. Ama yer miyim ben yemem. Elime koz gelecek."
Erdem kahkaha attığında Ebrar şaşkınca ikiliyi izliyordu. Bir kaç ay önce olsa ne Nehir Erdem'le böyle bir tartışmaya girebilirdi, ne de Erdem ona keyifle karşılık verirdi. Bir kaç ay önce. Anlık yaşadığı aydınlanmayla içten içe Nehir'e hak verdi.
"Evet evet gelecek koz sen beklemede kal."
Nehir gözlerini kısıp Erdem'e bakarken Ebrar hafifçe öksürdü.
"Bu aksam herhangi bir değişiklik yok değil mi? Yemeğe gidiyoruz."
"Benden yana sorun yok ama Erdem Abi'yi bilemem tabii."
Nehir'in iğnelemesine alaycı bir bakış atan Erdem Ebrar'a gülümsedi.
"Benden yana da bir sorun yok."
Ebrar başını istediği cevabı almış bir şekilde gülümseyerek salladığında Erdem mutfağa ilerledi.
Mutfağa girer girmez sırtını duvara yaslayıp derin bir nefes alıp verdi. Nehir resmen fırsat kolluyordu. O gün Gökçe'nin gidişinden sonra ertesi gün dükkana gelirken Gökçe ile karşılaşmıştı yolda. Gökçe kendisini beklediğini belirttiğinde afallamıştı. O anlar aklına geldiğinde sırıtmadan duramıyordu. Ne demişti ona?
"Ben dün olanlar için yani farkında değildim bir an-"
Erdem bu tavrına bir yandan sinir olmuş bir yandan açıklama girişimi hoşuna gitmişti.
"Sorun değil... Cidden. Erkek arkadaşın yani şey, aşık olduğun kişinin kulağına gitmez."
Pat diye kurduğu cümleyle Gökçe önce afallamış ardından kaşlarını çatıp sert bir şekilde karşılık vermişti.
"Gitmesi imkansız zaten!"
Resmen çekimine kapılmıştı Gökçe'nin. Yörüngesinden ayrılmakta istemiyordu. Konuşmaları böyle bittiğinde Gökçe direk dükkana gitmiş ve gün içerisinde gözükmemişti ortalıkta. Erdem kurduğu cümlenin şaşkınlığını gün sonunda anca atabilmişti üzerinden. Bu derece çıkışmasına anlam verememişti sadece. İyi bir şey demişti ama, aklına o herif geldiğinde sinirlenmeden duramamıştı. Ertesi gün yine aynı yerde kendisini bekleyen Gökçe'yi gördüğünde tepkisiz kalmıştı.
"Bu sefer ne-"
"Özür dile benden."
"Ne, neden?"
"Benden yaptığın kabalıktan dolayı özür dile, evet bekliyorum."
"Ben... şey tamam pekala özür dilerim."
"Olmadı içten bir özür değil bu, içten bir özür dile."
Erdem kaşlarını çatıp dikkatle Gökçe'ye baktığında onun yutkunduğunu fark etti.
"Kabalıktan kastın erkek arkadaşın yani aşık olduğun adamın olanları bilmeyecek olması mı?"
Gökçe ayağını itiraz edercesine vurup dibine girmişti o an. Sabır taşını çatlatmıştı, işte şimdi yanmıştı.
"Sen beni delirtiyorsun?! Bu kadar öküz olmak zorunda mısın?!"
Erdem şaşkınca dudaklarını araladığında Gökçe arkasını dönüp gitmişti. Olduğu yerde ne kadar kaldığını bilmiyordu. Gün sonunda o kişinin kendi olma olasılığı artmıştı. Gökçe'nin sinirli halleri gözünün önünde belirdiğinde sırıtışı daha da genişliyordu. Ne olacaksa olsun modunun nirvanasındaydı. Ertesi gün elinde bir buket çiçekle Gökçe'nin onu sanki sözleşmişler gibi beklediği yere ondan önce gitmişti. Gökçe onu fark ettiğinde kaşlarını çattı daha sonra kucağında gördüğü buket çiçekle küçük bir tebessüm belirdi dudaklarında.
"Bunlar çok güzelmiş."
"Evet öyleler."
"Kime?"
"Farkında olmadan üzdüğüm ve kızdırdığım güzel bir kıza.”
Gökçe'nin dudakları neredeyse kulaklarına varırken Erdem'in aklında hin fikirler dolanıyordu. Saniyeler akıp giderken çiçekler hala uzatılmamıştı ve Gökçe yüzündeki gülümsemeyi soldurmamak için büyük bir çaba harcıyordu. 40 saniyenin sonunda dayanamayıp konuştu.
“Ne zaman vereceksin acaba?”
Kızın kendinden emin halleri başlarda sinir etse de şimdi çok hoşuna gidiyordu. Yine de birazcık oyundan zarar gelmez diyerek cevapladı.
“Geldiğinde.”
Gökçe'nin yüzü hayal kırıklığıyla düşerken biraz daha ileri gidip yalandan saatine baktı.
"Birazdan burada olur.” deyip ellerini arkada birleştirdi. Çiçekler artık gözden kaybolmuştu.
Gökçe çiçeklerin başka bir güzel kıza gideceği fikriyle dolan gözlerini saklamak için kaşlarını derince çatmış yumruk olan ellerini karşısındaki adama vurmamak için kendini zor tutuyordu. Erdem kızın yaşlarla parlayan güzel gözlerini gördüğünde içinde bir yerler sızlasa da aşık olduğu o adamın kendisi olma ihtimaline bir adım daha yaklaşmış olmanın mutluluğuyla gülmemek için yanaklarının içini ısırıyordu. Daha fazla dayanamayıp gözlerini Gökçe'nin arkasındaki noktaya dikerek tekrar konuştu.
"İyi insan da lafının üstüne gelirmiş...”
Gökçe hırsla arkasını dönüp kızı bulmaya çalışırken Erdem gülerek arkasındaki çiçekleri yüzlerinin arasına getirdi ve beklemeye başladı.
Gökçe aradığını bulamamış olmanın siniriyle arkasını döndüğünde karşılaştığı manzara nefesini kesmişti.
Az önce ondan sakınılan güzelim çiçekler ve hemen arkalarında ona bakan kara gözler...
“Sen... Çok kötüsün!”
Kızın burnunu çekerek söylediği kırık sözlerle şefkatle gülümsedi ve beklenen sözleri söyledi.
“Özür dilerim.”
Gökçe karşısındaki adamdan hiç beklemediği bu masum ses ve gülümsemeyle gülmeye başladı. Sinirleri beş dakika içinde alt üst olmuştu. Ellerini gözlerini bastırıp yaşların tamamen gittiğinden emin olduktan sonra başını kaldırıp büktüğü dudaklarıyla son kez ona baktı ve küçük yumruklarıyla kollarına vurmaya başladı.
"Çok. Kötüsün. Gerçekten. Çok. Kötüsün.”
Erdem onun bu çocuksu hareketlerine gülerken elindeki çiçeği hızla alıp çattığı kaşlarıyla ters ters bakmaya çalıştı. Ancak kocaman gülümseyen dudakları onu ele verdiği için fazlasıyla tatlı görünüyordu o an. En sonunda burnunu havaya dikip kucağındakilere sıkı sıkı sarılarak dükkana doğru yürümeye başladı. Yanından geçerken “hıh” diye mırıldandığında Erdem daha fazla dayanamayıp kahkahalarını serbest bıraktı.
Erdem yüzündeki mutluluğun sebebi olduğunu fark ettiği an kendine söz vermişti. Bu kızı hep mutlu etmeliydi. Yıkıyordu yavaş yavaş duvarlarını ve bunu Gökçe değil kendisi isteyerek darbelerini yok ediyordu. Bu kısa görüşmelerde aralarında olan çekimi birbirlerine ya belli ediyor ya da kaçıyorlardı kendilerinden. Sadece anı yaşıyorlardı. Erdem'in aklındaki bir başka erkek düşüncesi yerini kendine bıraktırıyordu. Çünkü bir kızın aşık olduğu adam varsa sadece ona bu kadar kendinden taviz verebilirdi. En başından bu yana hareketlerini aklından geçirdiğinde tavizleri gözden kaçırdığını fark etti. Yakın zamanda konuşacaktı. Sadece azıcık daha emin olmak istiyordu. Bir kez daha bir limandan kopmak istemiyordu. Sonra ki günlerde belli saatlerde dükkandan çıkmaya başlamışlardı ikisi de birbirinden habersiz. Bir yerde denk geliyorlar ve konuşabilecek ne varsa aralarında konuşuyorlardı. Bugün de rutin bir konuşma gerçekleşmişti aralarında Bakırköy Meydan'ın orta yerinde.
"Bu aralar çok sık denk geliyoruz." demişti ona Gökçe, bir yandan durumdan memnun bir yandan güler bir halde.
"Öyle. Bugün nereye gidiyorsun?"
"Sahile inecektim."
Erdem başını anladım dercesine sallamış ve sessiz kalmıştı, Gökçe'nin davetine kadar.
"Sen de gel istersen."
"Ah yok o kadar zamanım yok ama biraz sana eşlik edebilirim."
Gökçe gülümseyip "Tamam." dediğinde yanında usul usul ona ayak uydurmuştu. Şimdi dükkanda bu anları hatırlayıp mutlu oluyordu. Hamurunun başına geçip önlüğü giyerken tekrardan güldü ardından kendi kendine söylenmeye başladı.
"Bittin oğlum Erdem gazan mübarek olsun."
Gün içerisinde Ebrar ve Nehir rutin bir şekilde müşterilerini ağırlarken karşı dükkanda da pek fark yoktu. Gökmen cüzdanını cebine atarken Göker'e baktı.
"Bak hesapları alırken karıştırma masaları falan rezil etme bizi."
"Abi şaka mı yapıyorsun?"
"Bilemem artık kızlarla flörtleşmekten pek güvenemiyorum da ayrıca Gökçe nereye kayboldu yine."
"Mutfakta bir şeyler yapmaya çalışıyor."
"Ne?"
Gökmen Göker'in yanından geçip mutfağa girdiğinde Gökçe'yi şarkı mırıldanırken yakaladı.
"Güneş teninde güzel
Bana aşk lazım
Bana aşk lazım"
"Eee başka ne lazım?"
Gökçe abisinin yine aniden konuşmasıyla irkildi.
"Abi ya şunu yapmaz mısın lütfen?"
"Sen de mutfakta bir şeyler yapmaz mısın?"
Gökçe bakışlarını mutfaktaki geniş tezgaha çevirdi. Dudaklarını mahcup bir şekilde ısırıp abisine kaçamak bir bakış attı.
"Şey-"
"Her neyse ben şirkete geçiyorum. Akşam evde görüşürüz."
"Görüşürüz."
Mutfaktan çıkmak için harekete geçtiğinde Gökçe derin bir nefes alıp verdi. Gökmen beklemediği bir anda ona omzunun üzerinden baktığında tane tane döküldü kelimeler dudaklarından.
"Sana aşk şu an lazım değil."
Gökçe abisinin cümlesiyle irkilse de Gökmen çıkıp gitmişti çoktan. Bir elini kalbine götürüp bekledi birkaç saniye. Erdem ile kısa görüşmelerinde yaşadığı duygu patlamalarını fark etmiş miydi abisi diye düşünürken Göker'in sesini duydu.
"Gökçe mutfağı katletme müşteri!"
Akşam herkes kepenklerini kapatırken Tolga Çikolata Rüyasının önünde bekliyordu. Ebrar gülerek ona yaklaştığında Tolga içini titreten bu gülümsemeye karşılık verdi. Ebrar'ı belinden tutup kendine çektikten sonra yanaklarına kısa buseler kondurdu.
"Günün güzel geçti mi?"
Ebrar başını onaylayarak sallarken arkasından gelen Nehir'e ve Erdem'e baktı.
"Yemeğe nereye gidiyoruz."
"Boğaza karşı şık bir restoran var oraya gidiyoruz."
Nehir ve Erdem yanlarına gelip kısaca selamlaştıklarında tekrar birbirine gülümsedi düzelmeye başlayan ikili. Kısa bir yolculuktan sonra restorana geldiklerinde Nehir etrafı kısaca süzdü. Şık mekan fazla üst kesim bulunduruyordu Nehir'e göre. Ona göre bu üst kesim geri kalan insanlara üstten bakıyor, konuşmaya bile tenezzül etmiyordu. Bilindik birini düşünecek olursa şey gibilerdi, Firdevs Hanım...
Masaya geçip oturduklarında Erdem Tolga ile sohbet etmeye başlamıştı hemen. Ebrar ve Nehir onları dinlemekten sıkılıp birbirlerine baktıklarında gülümsediler. Tolga'nın aniden Erdem'e yönelttiği soruyla tekrar hareketlenen ikili Erdem'e baktılar dikkatle.
"Eee Erdem sen de hala yok mu birisi?"
Erdem oturduğu yerde geriye doğru yaslanıp önce Ebrar'a sonra Nehir'e baktı. Merakla kendine dönen gözlere kahkaha atmamak için zor duruyordu.
"Bilmiyorum."
Tolga bu cevapla Ebrar'a döndü.
"Bilmiyorum derken-"
Nehir'in araya girmesiyle bakışlar ona döndü. Nehir gözlerini Erdem'e dikmiş bir şekilde meydan okuyordu.
"Yani şöyle biri var ama bize söylemiyor saklamayı tercih ediyor. Bizim de aklımızda biri var tabii ama Erdem abi söylemedikçe biz de ses etmiyoruz."
Tolga şaşkınca Erdem'e baktı.
"Sen hayatına önceden birini almış mıydın? Bu kadar beklemenin nadir zorunlulukları oluyor."
Erdem Tolga'nın tepkisiyle Ebrar'a yandan bir bakış attı. Ebrar boğazını temizleyip Tolga'nın elini tuttu.
"Hayatım her neyse Erdem abi kendince doğru olanı düşünüyor ben eminim. Ama, biri var ya da yok köşeye sıkıştığında elimizden zor kurtulacak."
Erdem dudağının kenarıyla Ebrar'a hafifçe tebessüm etti. Yemeğin geri kalanı ise sessizlik ile geçmişti. Kalkacakları esnada Erdem'in fark ettiği bir siluet duraksamasına sebep oldu. Ebrar bu duraksamasına sebep olan yere baktığında Gökmen'i fark etti. Karşısında bir kızla konuşuyor ve yüz ifadesine bakılırsa baya keyifleniyordu.
"Gökmen değil mi o?"
Nehir'in tepkisiyle Tolga onların baktığı yere döndü. Ebrar ise gayet olağan bir durum olduğunu söyleyerek düşüncesini belirtti.
"Karşısında oturan kız daha önce dükkanına da gelmişti arkadaşı galiba."
"Nehir lütfen dedikodu seansına son verir misin?"
Erdem'in kibar ikazıyla sus pus olan Nehir Ebrar'a sessizce özür dilediğini belirtti.
Herkes kendi hayatına yeni rotalar belirliyor ya da belirli kısa duraklarda durmayı tercih ediyordu. Zaman akıp geçiyor bir gün daha bitiyordu. Gece herkes mutlu bir şekilde ayrıldığında yüzlerde minik bir tebessüm geceye imzasını atmıştı.