9 Ağustos 2018 Perşembe

HER ŞEYİN İLACI ZAMAN(22)

“İki gün sonra gidiyorlarmış.”

Kendi kendine söylenip alayla gülerken karşısında Tolga'yı fark etti. Dükkandan çıkmış kapının önünde volta atıyordu. Tedirgindi bunu hissedebiliyordu. Tolga bir an duraksayıp kafasını kaldırdığında Ebrar’ın kendisini izlediğini yakalamıştı. Bir eli ensesinde duraksadı. Ebrar ona doğru kendinden emin adımlarla ilerledi. Tolga ise elini ensesinden indirip parmak uçları üzerinde bir ileri bir geri sallanmaya koyuldu. Ebrar dibinde durup merakla kaşlarını kaldırdı. Tam konuşacağı esnada Tolga ondan önce davranmıştı.

“Hayatım.”

Ebrar tek kaşını kaldırıp şaşkınlığını gizledi.

“Efendim?”

Tolga bir elini uzatıp çenesinden nazikçe tutup gözlerinin içine baktı dikkatli dikkatli.

“Biraz daha iyi misin?'

Ebrar, Tolga'nın bu tavırlarıyla Süleyman Bey’in dediklerini hatırladı istemsizce. Ardından kendisine aşkla bakan adama gülümsedi.

“Annem ile babam iki gün sonra gidiyorlarmış.”

Tolga şaşkın bir şekilde Ebrar'a baktığında Ebrar sorun yok dercesine elini salladı. Dışarıda bulunan masaların boş sandalyesini çekti ve oturdu.

“Boş ver.”

Tolga Ebrar’ın asıl tepkisinin bu olmadığını anlamıştı o an. Kendini tutuyordu Ebrar. Güçlü olmaya çalışıyordu her zaman ki gibi. İnsanlara yarasını göstermiyordu. Ama kendisinden bile saklaması zoruna gitmişti Tolga'nın. Aklına gelen bir fikirle tereddüt etmeden elini oturan Ebrar'a uzattı. Ebrar kendisine baktığında gülümsedi.

“Haydi gel bir yere gidelim.”

“Ama-“

“Bahane kabul etmiyorum. Hem Erdem ve Nehir bence bugün sensiz idare edebilirler.”

Ebrar içeriye doğru kısa bir bakış atıp Tolga’nın havada bekleyen elini tuttu.

“İçeriden çantamı alayım o halde.”

Tolga anlayışla gözlerini kırpıp geri çekildi ve Ebrar'ın çantasını alıp gelmesini bekledi. Erdem kasada işleri halletmeye devam ederken Ebrar çantasını almış ve ona dönmüştü.

“Tolga beni bir yere götürecekmiş,  neresi olduğunu bilmiyorum. Bugün bensiz idare edersiniz dimi?”

Erdem kaşlarını çarpıp “Hayır.” dediğinde,  Ebrar hayal kırıklığına uğramış gibi dudaklarını büzdü. Koluna taktığı çantasını çıkartmaya koyulurken Erdem konuşmaya devam etti.

“Nehir beni katil ederse suçlu sensin onun için hayır dedim. Yoksa istediğini yap tabii. Burayı hallederiz.”

Göz kırpıp gülümsediğinde Ebrar şakayla omzuna vurdu. Erdem Gökmen'in darbe attığı yerin sızlamasıyla yüzünü buruşturmamak için kendini zorladı. Ebrar'ın eli beklediğinden ağır gelmişti. Bir yandan ona gülmeye çalıştı öte yandan acısının geçmesi için dişlerini birbirine bastırdı.

“Hulk!”

İkaz dolu bir “Ebrar” demesiyle Ebrar kıkırdadı ve Nehir'e kısa bir bakış attı. Müşteriyle yoğun bir sohbet içindeydi.
“Nehir’e de söylersin Tolga daha fazla beklemesin.” dedi ve çıkışa yöneldi.
Erdem ardından tebessüm  ederken çiftin el ele gözden kayboluşunu izledi. Ebrar, Tolga ile eskisi gibi olabilirdi. Buna inanıyordu.



Gökmen karşı dükkanda müşterilerini ağırlarken Gökçe'nin karşı dükkana dikkatle baktığını fark etti.

“Gökçe.”

Olduğu yerde sıçrayıp abisine dönen Gökçe elini kalbine götürdü.

“Efendim abi?”

“Neye bakıyorsun sen.”

“Hiiç.”

Gökmen tek kaşını kaldırıp ona yaklaşırken Gökçe hareketlendi.

“Tedirgin oldun?”

“Hayır abi olmadım.”

“Bir çık bakayım.”

Gökçe dudaklarını ısırıp kenara çekildiğinde Gökmen el ele tutuşup uzaklaşan Ebrar'ı ve Tolga'yı gördü. Derin bir nefes alıp geri çekildi.

“Onları mı izliyordun?”

“Hayır.”

“Küçük cadı röntgenciliğe de başlamış.”

“Hayır ben sadece-“

“Sadece?”

Gökçe dudaklarını ısırıp abisinden bakışlarını kaçırdı. Ne diyecekti? 'Seninle o adamı karşılaştırdım bir an ama sen ona on basıyorsun havada karada.' mı?

“Bilirsin işte merak.”

Gökmen inanmamış gibi kollarını göğsünde birleştirdi. Göker ikilinin arasına başını soktuğunda Gökmen’in ciddiyeti rafa kalkmıştı.

“Abi hesap alman lazım.”

“Tamam.”

Gökmen kollarını çözüp kasaya yöneldiği an Gökçe çıkışa yöneldi.

“Gökçe nereye?”

“Bir komşuya bakıp geleceğim.”

Gökmen başını sallayıp “Tamam.” dedikten sonra ortadan kaybolan kız kardeşinin ardındaki boşluğa bakakaldı. O dükkanda Erdem var mıydı şu an?!



Gökçe Çikolata Rüyasına giriş yaptığında Erdem kasadaydı. Yüzü düne göre biraz daha iyi olan Erdem’e doğru yaklaştı.

“Kolay gelsin.”

Erdem duyduğu sesin sahibine dönmeden önce kalbinin başlattığı atağın durmasını bekledi. Gökçe ısrarla yüzüne bakmaya çalışırken donakalmıştı, Gökçe’nin hırçın bir isyanıyla başını kaldırıp ona baktı.

“Kolay gelsin dendiğinde biz insanlar karşılık olarak sağ ol deriz.”

“Sağ ol.”

Kısa ve tepkisiz bir şekilde aldığı cevap Gökçe’nin canını sıksa da Erdem’in yüzü yine moralini bozmuştu. Eli istemsizce Erdem’in yüzüne doğru giderken Erdem kaşlarını çatmış ne yapacağına anlam vermeye çalışıyordu. Dudağının kenarındaki yaraya dokunduğu an zaman durmuştu Erdem için, çünkü tehlike çanları beyninde durmaksızın çalıyordu.

“Acıyor mu?”

Gökçe'nin sorusuyla başını sağa sola sallarken hala yüzünde gezinen ele karşı atağa geçmemişti. Tam bu esnada Nehir müşteriden ayrılıp kasaya döndüğünde gördüğü manzara ile donakaldı. Erdem hipnoz olmuştu. Nehir kaşlarını merakla kaldırıp Erdem’i bu hale sokan kişiye döndüğünde elindeki tepsi yeri boylamıştı.

Düşen tepsinin sesiyle irkilen Gökçe elini ateşe değdirmiş gibi geri çekerken arkasına döndü. Nehir eğilip yerden tepsiyi almakla uğraşıyor bir yandan müşterilere mahcup bir şekilde “Özür dilerim, sorun yok.” diyordu. Erdem farkında olmadan tuttuğu nefesi serbest bırakırken Nehir'e baktı. Nehir sonunda tepsiyi eline aldığında Erdem'e bir an sinsice gülümsedi. Erdem renk vermemeye çalışarak boğazını temizledi ve önüne döndü. Nehir ikiliye yaklaşıp gülümsedi. Gökçe, Nehir'in bir yerine bir şey oldu mı diye bakınıyor, Erdem yok olmayı diliyordu.

“Hoş geldin Gökçe. Bu ziyareti neye borçluyuz.”

Gökçe kendisine kaş göz işareti yapıp duran Nehir'e anlamsız bir bakış attı.

“Şey... Eee ben Ebrar’ı soracaktım.”

“Az önce gitti.”

“Biliyorum gördüm... Şey ben nasıl olduğunu merak ettim.”

“Sadece Ebrar'ı mı?”

Nehir'in imasını anlamamış bir halde baktığında Nehir boğazını temizleyip onlara özellikle bakmayan Erdem'e kısa bir bakış attı.

“Erdem Abi'yi de merak etmişsin anlaşılan. Elin yüzünde gezintiye çıkmıştı.”

Gökçe yanaklarının kızardığını hissederken alelacele konuşmaya başladı.

“Ben... Ben sadece-“

Erdem’in araya girmesiyle Gökçe durdu.

“Acımıyor.”

“Efendim?”

“Canım acımıyor, geçti.”

Erdem kendinden emin bir şekilde durup Gökçe’ye gülümsediğinde Gökçe'nin yer ayaklarının altından kaymış dünyası tepetaklak olmuştu. Nehir dudaklarını o şekline getirip Erdem'e vay be dercesine bakmaya başladı. Erdem kendisine gözlerini kısıp baktığında boğazını temizledi ve ona doğru yaklaşıp sessizce konuştu.

“Patavatsızlığım işe yaradı galiba.”

Gökçe Nehir'in ne dediğini anlamaya çalışır gibi yüzünü buruştururken Erdem Nehir'e dik dik baktı sadece.

“Gökçe?”

Gökmen kapıda Gökçe'ye bakarken özellikle Erdem'e bakmamak için çabalıyordu.

“Efendim abi?”

“Komşuya bir bakıp gelmen uzun sürdü bence.”

Gökçe kaşlarını çatıp abisine baktı. Niye böyle yapıyordu? Ebrar'ın gitmesine mi kızıyordu?

“Ben geliyordum zaten şimdi.”

“İyi.” diyerek kapıda bekleyen abisine yaklaştı ve Erdem'e son bir bakış atamadı. Az önce Erdem onunla flörtleşmiş miydi yoksa o mu yanlış anlamıştı. Abisiyle beraber kendi dükkanlarına girdiklerinde Gökmen boğazını temizledi.

“Ee ne dedin komşulara? ”

“Hiiç.”

“O yüzden mi yüzün kıpkırmızı.”

“Ne?”

Göker yanına gelip şaşkınca kaşlarını çattığında gözlerini devirdi.

“Gökçe yanaklarına allık mı sürdün yoksa doğal kırmızılıklar mı onlar?”

“Dalga geçme benimle.”

“Abi ne oldu yanaklarına bunun?”

Göker merakla Gökmen’e baktığında Gökmen derin bir nefes alıp verdi.

“Bilmem. Kendisine sor.”

Gökçe elini havada gelişigüzel sallayıp

“Aman hava sıcak işte ondan böyle.” dediğinde Göker inanmamış gibi abisine döndü.

“Sen yemiş olabilirsin ama benim gibi Anadolu çocuğu yemez.”

Gökmen, Göker'in ensesine vurup yüzünü buruşturdu.

“Boş yapma Göker.”

“Sana kendimi kanıtlamak zorunda değilim Göker! Bak işine.”

Gökçe'nin çirkefleşmesiyle yüzünü buruşturan Göker tezgahtan uzaklaşıp bir müşteriye yöneldi.

Ardından Gökçe mutfağa ilerledi. Gökmen'de hemen arkasından.

“Dinliyorum cadı.”

“Abi?”

“Ne oldu dükkanda ve sen neden oraya gittin?”

“Bir şey olmadı Ebrar'ı sormak için gittim.”

“Neyini?”

“Abi kasa!” diye bağıran Göker'in sesiyle Gökmen homurdanarak mutfaktan çıktı ve Gökçe'yi serbest bıraktı.

Gökçe abisinin ardından bir elini kalbine götürdü. Beyninde Erdem'in kullandığı cümle dönüp duruyor nasıl davranacağına karar veremiyordu. İşi bitmişti. Erdem bir güzel üzerine toprak atmak için beklemeliydi.

Elini yelpaze yapıp kendi kendine hava yapmaya başladığında gözlerini havaya dikti. Yaptığı hareket aklına geldikçe yerin dibine girmek istiyor ve bir müddet oradan çıkmak istemiyordu. Nehir pat diye yüzüne ne yaptığını söylediğinde olayı o an idrak etmişti. Farkında olmadan Erdem'in yüzünde elini gezdirmişti.

“Ben ona dokundum!”

Sesli itirafının ardından yutkundu.
Erdem'in o an ne düşündüğünü bilemiyordu. Nehir’in tepkisiyle ancak tepki vermişti. İkisi de birbirinden habersiz transa geçmişti ve bunun farkında değillerdi.



Erdem, Gökçe'nin ardından istifini bozmadı.

“Bana tip tip bakma Nehir.”

Nehir bir elini çenesine yerleştirmiş gözlerini kısmış ve Erdem’in göz hapsine almıştı.

“Tip tip mi bakıyorum?”

Erdem kısa bir bakış atıp gözlerini devirdi. Elini alnına götürüp ovmaya başladı.

“Hani canın acımıyordu?”

“Evet acımıyor.”

“Alnını niye ovuyorsun?”

Erdem sıkıntıyla nefes verip başını hafifçe sağa doğru eğdi.

“Çünkü sen beni geriyorsun.”

“Allah Allah?”

“Hı hı.”

Bir müşterinin girmesiyle rahatlayan Erdem zoraki bir gülümseme ile baktı Nehir'in yüzüne.

“Müşteri!”

Nehir gözlerini devirip arkasını dönerken sessizce cevapladı kendisini.

“Sonra konuşacağız.”

Bu cevabın altında gizli bir tehdit sezen Erdem başını olumsuz anlamda salladı.
Eli istemsizce dudağının kenarına gittiğinde sertçe yutkundu. Gökçe'nin narin elleri yüzünü keşfe çıkmıştı resmen ve ne yaptığını hatırlamıyordu. Nehir'in arsızlığına karşılık Gökçe'ye verdiği cevap onu utandırdığında ise keyiflenmişti. Bu aralar karşısında fazla sallıyordu ama bugün tam anlamıyla emindi. Bu kız kendisine aşık olmuştu. Yani öyle umuyordu. Normalde aşık olmasa bu dibine girdiğinde yaptığı pervasız davranışları sergilemezdi bir kız en azından bunun bilincindeydi. Kendi kendine sırıtıp dudaklarını ısırdığında Nehir'in kaşını gözünü oynattığını gördü. Nehir'e karşı özellikle bu konuyla alakalı kaçınacaktı. Aklının bir köşesine yazdı.



Ebrar, Tolga’nın peşine takılmış sorgusuz sualsiz nereye gittiklerini önemsemiyordu. Tolga kendi kendine gülümsüyor kenetlenen ellerine arada bir bakıp sırıtıyordu. Ebrar’ın arabasını almış sessiz bir yere getirmişti. Güneş gökyüzünde güzel bir şölen oluşturmaya başladığı an bulundukları yerin tepesine yürümeye koyulmuşlardı. Tepenin ucuna geldiklerinde Tolga bağdaş kurup yere oturdu. Ebrar şaşkınca gökyüzüne bakarken Tolga’nın yanına kuruldu.

“Bu... Çok güzel.”

“Beğendin mi?”

Ebrar başını Tolga'ya çevirip gülümsedi.

“Gizli yerin mi?”

Tolga Ebrar’ın meraklı yüzüne bakıp kahkaha attı ve bir elini Ebrar'ın omzuna atıp onu kendisine çekti.

“Gizli yerim falan değil. Yani genelde kalabalık olur burası ama bugün sessiz.”

“Sanki bize özel değil mi?”

“Hı hı.”

Ebrar başını Tolga’nın göğsüne yaslayıp derin bir nefes aldı. Kulağında atan ritmini şaşan kalp Ebrar'a derin bir iç çektirirken kendisi ile Tolga’nın durumunu enine boyuna tekrar gözden geçireceğini kendine hatırlattı. Haklıydı Süleyman Bey... Tolga’nın her hareketi daha da belli ediyordu ona karşı sevgisini, aşkını. Tolga’nın konuşmaya başlamasıyla tamamen ona dikkat kesildi.

“Şimdi... Tam burada, dök içini. Hadi.”

Ebrar başını kaldırıp Tolga'ya baktı.

“Tolga.”

“Benim yanımdayken ama sadece benimleyken bütün saydamlığınla gel bana. Kırıklıklarını paylaş. Yaranı göster. Gizlenme benden.”

Bir eli usul usul Ebrar'ın çenesine kayarken gözlerini gözlerinden ayırmıyordu. Ebrar'ın usul usul gözleri dolmaya başlarken burnunu çekti.

“Tolga.”

“Bak ne yapalım bu akşam burada yaşadığımız ardımızda bırakmaya çalıştığımız ama bir türlü bırakamadığımız kırıkları bırakalım.”

Tolga'nın da gözleri dolmuştu artık.

“Sen beni istediğin kadar kır, parçala sorun değil. Dediğim gibi burada tamamen sileceğim bütün kırıklıkları.”

Ebrar’ın yanağından iki damla yaş süzüldüğünde Tolga dudaklarını topladı.

“Ben çok kırdım seni hem de çok alakasız biri yüzünden. Gözüme perde indi.”

Tolga uzanıp o yaşları silerken gülümsemeye çalıştı.

“Gökmen sana her dokunduğunda sanki kalbim senin elindeymiş de sıkıp parçalıyormuşsun gibi hissettim. Çünkü daha önce hiç olmadı bu... Bir an istemsizce ya kaybedersem diye zor düşüncelerle uğraşırken buldum kendimi.”

“Özür dilerim.”

Tolga alıngan bir bakıp atıp gökyüzüne çevirdi yüzünü.

“Özür dileme yasağı?”

Ebrar güldüğünde ona döndü ve burnunun ucundan öptü.

“Benim sana dair olan tek kırgınlığım bu. Ama senin annene babana bana dair kırıkların canımı acıtıyor.”

“Ben hayatımda önemsenmem gereken iki yegane kişi tarafından önemsenmedim...”

Ebrar başlamıştı ve bakışlarını kaçırıyordu. Tolga ise diyeceklerine odaklanmıştı.

“Babamın hep şirket toplantıları annemin vakıf ve gösteriş geceleri ile geçti çocukluğum. İkisi de ilgilenmedi benimle. Hep yok sayıldım. Babam hep bir adım attı ama daha önce hiç sevme gereği duymadığı için kalakaldı ve vazgeçti sevmekten beni sanırım.... Sanki hayatlarında fazlalıktım bunu hissettirdiler bana. Sonra büyüdüm. Kendi kararlarımı verecek yaşa geldiğimde evden ayrıldım ilk önce. Daha sonra işte üniversite işini hallettim. Her zaman mal varlıklarından bana pay biçtiler. Cemiyetin gözünde yanlış duruma düşmemek için çabaladılar yani. Daha sonra hiçbir destek almadan bildiğim gibi Çikolata Rüyasını açtım.”

Tolga'nın gözlerinin içine baktı çekinerek.

“Sonra sen bana geldiğinde neden olmasın diye düşündüm. Hayatıma er ya da geç birini alacaktım sonuçta. Ama sonra senin sevgin beni afallattı. Evlenme mevzusuna geldiğimizde istesem de hep “Acaba?” sorusu vardı. Biz annem ve babam gibi olur muyuz? sorusu... Bu benim daha önce hissetmediğim sevgiden korkmamdı.”

Tolga ellerini Ebrar'ın yanaklarına koydu.

“Artık korkmuyorsun değil mi?”

Ebrar başını sağa sola salladı.

“Korkmuyorum...”

Bu bir adımdı. Ebrar için büyük Tolga için daha da büyük bir başlangıçtı. Başaracaklardı. Eskisi gibi hatta daha da iyi olacaklardı. Zaman yeterliydi onlara ne de olsa zaman her şeyin ilacıydı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ŞİMDİ KÖŞEYE SIKIŞTIN...(24)

Gökmen o gün şirkete gittiğinde kendini istemsizce kasılmış bir halde bulmuştu.  Şirkete adım attığı andan itibaren herkes duruşunu değiştir...