14 Eylül 2018 Cuma

ŞİMDİ KÖŞEYE SIKIŞTIN...(24)

Gökmen o gün şirkete gittiğinde kendini istemsizce kasılmış bir halde bulmuştu.  Şirkete adım attığı andan itibaren herkes duruşunu değiştiriyor, ceketlerinin önünü ilikleyip selam verme moduna geçiyordu. İçten içe bu durum Gökmen'in sinirini bozsa da hafifçe tebessüm ederek başını eğip selamlaşıyordu. Asansörün önüne gelip durduğunda gömleğinin yakasını düzeltip beklemeye koyuldu. Bir an önce Duru ile görüşse ve odasına gitse iyi olacaktı ya da diğer bir alternatif buradan hemen topuklama fikri daha cazipti. Yanına koşturarak geldiği belli olan bir genç kızın durması ile tek kaşını kaldırıp yandan bir bakış attı.

"Bu ne acele?"

"Ah özür dilerim Gökmen Bey. Duru Hanım'ın beklediği dosyalar vardı da onları götürmem lazım."

"Duru hanım müsait yani şu an? "

Genç kız dudaklarını kemirip ne diyeceğini bilemez bir moda geçtiğinde Gökmen kızın elindeki dosyaları almak için uzandı. Kız tereddüt ediyor gibi kendisine baktığında güven verircesine gülümsedi.

"Ben götürürüm kendisine. Anlıyorum ki bir bana müsait değil Duru Hanım. Bu arada siz-"

Kız elindeki dosyaları verirken kendisini tanıttı.

"Ben stajyer asistanım."

"Duru'nun mu?"

"Şey... Evet."

"Anladım."

Gelen asansör ile içeriye giren ikili çıkacakları katın tuşuna bastılar ve kapının kapanmasını beklediler. Kapı kapandıktan sonra Gökmen asistana döndü.

"Duru hanım'dan memnun musun?"

Genç kız gülümseyip başını onaylarcasına salladı.

"Evet. Anlayışlı zeki ve disiplinli biri, ayrıca bir yolunu bulup her işin altından kalkabiliyor."

Gökmen ağzının kenarıyla "Her zaman değil." dediğinde kız kaşlarını kaldırıp "Anlamadım ne dediniz?" diye sordu.

"Adınız neydi?"

"Selen."

Kata geldiklerinde ikisi de asansörden inip Duru'nun odasına doğru yöneldiler. Selen masasına geçerken Gökmen ona tekrar gülümsedi elindeki dosyaları havaya kaldırdı.

"Tanıştığıma memnun oldum Selen."

"Ben de efendim."

Gökmen Duru'nun odasının kapısını tık tıklayıp içeriden gel sesini duyduktan sonra odaya girdi. Duru saçına bir kalem sıkıştırmış bilgisayarda harıl harıl bir işle uğraşıyordu. Gelenin kim olduğuna bakma gibi bir zahmet girmiyordu. Gökmen boğazını temizlediğinde nihayet Duru'nun bakışları kendisini buldu. Yüzünde gördüğü anlık şaşkınlık Gökmen'in krize girmesi için bir sebep olabilirdi ama şu an için kendisini durdurmalıydı.

"Kolay gelsin."

Duru oturduğu yerden kalkıp hafifçe öksürdü.

"Sağol."

"Yoğundun galiba rahatını bozma lütfen. Oturur musun?"

Duru kalktığı koltuğa otururken Gökmen'den bakışlarını kaçırdı. Gökmen elinde tuttuğu dosyaları masa üzerine bırakırken konuşmaya başladı.

"Selen ile karşılaştık. Dosyalar sana lazımmış sanırım ben de getirdim."

Duru gözlerini devirip dosyaları alırken Gökmen bir elini çenesine götürüp hafif çıkan sakalını okşadı.

"Kıza sinirlenme."

"Ona sinirlenmiyorum."

"Bana sinirleniyorsun o zaman."

Duru kendisine döndüğünde beklemediği bir hareket yaptı. Gülüp başını onaylayarak salladı.

"Evet sana sinirleniyorum. Canının istediği zaman gelip beni burada görme lüksüne sahip değilsin. Senin de dahil olman gereken bütün mevzularla gördüğün gibi ben cebelleşiyorum."

Gökmen olgunlukla onu dinlerken Duru sakinliğini korumaya çalışıyordu. Gökmen'in bu davranışı sinirini bozmuştu bir kere.

"Yemek yedin mi sen?"

Gökmen'in yönelttiği ani soruyla duraksadı.

"Ne?"

"Yemek diyorum yedin mi?"

Duru saatine kısaca baktığında gözlerini olamaz dercesine hüzünle kapattı. Kaç saattir yemek yememişti. Gökmen cevabını almış bir şekilde ayağa kalktı.

"Hadi hazırlan bakalım. Bana olan nefretini yemekte dökmeye devam edersin."

"Ne kadar güzel (!) bir davet etme şekli bu."

"Açlık başına vurmuş hadi Duru hadi. Bekliyorum."

Odanın kapısınına doğru yürürken kenarda duran boydan aynadan Duru'ya baktı. Onun taklidini yapıyor dudaklarını garip bir şekle sokuyordu. Gökmen bir şey dememek için dudaklarını sıkarken Duru başındaki kalemi çıkarıp sesli bir şekilde masasına bıraktı. Omzunun üzerinden Duru'ya bakıp gözlerini kıstı. Duru umursamaz bir halde eşyalarını toparlamak için harekete geçtiğinde odadan ayrıldı. Selen masada büyük bir ciddiyetle görevini yaparken odadan çıkan Gökmen ile oturduğu yerden kalktı.

"Otur Selen. Biz yemeğe çıkacağız da. Sen arayan olursa durumla ilgilenirsin herhangi bir programı yoktur umarım bu saatten sonra."

"Yok. Tamam Gökmen Bey ben ilgilenirim."

O esnada odadan çıkan Duru ikiliye baktıktan sonra önüne döndü.

"Hızlısın."

Gökmen'e karşı gözlerini tekrar devirdikten sonra Selen'e dönüp kolundaki saatine baktı.

"Bugün daha fazla işim yok bildiğim kadarıyla, sen de dosyaları toparladıktan sonra çıkabilirsin canım yarın görüşürüz."

"Görüşürüz efendim."



İkili şık bir restorana gittiklerinde aralarında yol boyunca sessizlik hüküm sürmüştü. Duru özellikle Gökmen ile konuşmaktan çekinmişti. Gökmen de daha fazla Duru ile tartışmaya girmemek için ortamdaki sessizliği bozmak adına bir uğraş sergilemedi. Nihayet bir masaya oturduklarında Gökmen Duru'ya bakıp tebessüm etti.

"Biraz sinirin geçti mi?"

"Geçti."

"Güzel, ne yemek istersin?"

"Bilmem."

O esnada restoranta gelen Ebrar'dan Gökmen bir haberdi.

İlerleyen sürede Duru yemeğini yerken biraz olsun rahatlamış ve nihayet Gökmen ile normal sohbet etmeye başlamışlardı.  Kafa karıştıran iş konusuna geldiklerinde Duru ciddiyetle çatalı ve bıçağı bırakıp elini çenesine yasladı.

"Karşı taraf tutarsız geliyor. Önümüzdeki haftaya bir toplantı ayarladık,toplantıya gelmen iyi olur. Anlaşmada belirtilen kurallardan ya kendilerinin haberi yok ya da göz boyamadan ibaret."

Gökmen ciddiyetle kendisini dinlerken başını olumlu anlamda salladı.

"Dosyayı inceledim ama dediğin gibi karşı karşıya gelmeden tarafla bir şey diyemiyorum.  İlk defa anlaşma yapacakları şirketiz. Fazla bir miktar öne sürüyorlar."

"Değil mi bu işlerde bu fazla saçma. Evet bilindik bir şirket olabiliriz. Ama daha önce hiçbir şekilde bir anlaşma sağlamadığımız ve ilk defa duyduğumuz bir şirketin teklifi biraz tedirgin edici."

"Haftaya son noktayı koyarız o halde toplantıdan sonra."

"Bakalım neler olacak?"

Ayrı masalarda kendilerini fark eden Ebrar, Erdem, Nehir ve Tolga'yı görmeden yemeğini yiyen Gökmen ilerleyen saatlerde Duru ile güzel bir şekilde geceyi sonlandırmıştı. Evine gittiğinde babası ile kısa bir görüşme gerçekleştirdikten sonra takım elbisesinden kurtulup kendisini yatağa bıraktı. Ertesi gün kafede oluşacak tartışmadan bir haber uykuya daldı.



Yeni bir güne başlayan esnaf her zamanki deli dolu hallerinden vazgeçmiyordu. Ebrar esnafla şakalaşarak kafesine geldiğinde Nehir rutin işlerini halletmiş kapının önünde Güzin Hanım ile konuşuyordu.

"Günaydıın."

"Ah Günaydın!"

"Günaydın Ebrar, nasılsın canım?"

"İyiyim Güzin abla, teşekkür ederim sen nasılsın?

"Bende iyiyim tatlım."

Etrafa kısa bir bakış atıp gülen Ebrar tekrar Güzin Hanım'a döndü. Nehir ikili arasında bakışlarını gezdiriyordu.

"Bizimkiler de bugün ayrı bir şenlik mi var bana mı öyle geliyor."

Güzin Hanım'da onun gibi etrafa bakıp gülerken başıyla Berrak hanım ile selamlaşmayı ihmal etmedi.

"Bende anlamadım herkes sağ tarafından kalkmış galiba."

Üçlü gülüşmeye başladığında Ebrar Nehir'in koluna girdi.

"İçeri girelim mi?"

"Olur girelim. Kahvaltı yaptın mı?"

"Yaptım sen?"

"Bende yaptım."

"Güzin Abla sen?"

"Yaptım canım, neyse bende kaçayım o zaman dükkana kolay gelsin size."

"Teşekkür ederiz sana da kolay gelsin."

Çikolata Rüyasına giriş yapan ikili dün akşamın kritiğini yapmak için sabırsızdı. Ebrar çantasını asarken mutfağa doğru baktı.

"İçeride mi?"

Nehir başını sallayıp onaylarken sinsice gülümsedi.

"Henüz çıkmadı."

Ebrar tesüf eder gibi  Nehir'e bir bakış atıp ardından mutfağa doğru kaçamak bir bakış atmayı ihmal etmedi.

"Nehir!"

"Tamam tamam bir şey demiyorum. Ama dün Tolga'nın yanında bile bize uyuzluk yapmayı ihmal etmedi. Fark ettin değil mi?"

Ebrar gülerek Nehir'in omzunu sıvazladıktan sonra "Sabır." dedi.

İlk müşterinin içeri girmesiyle Ebrar kasaya Nehir müşteriye yöneldi.


Aynı dakikalarda Göker ve Gökçe, Gökmen'den önce kafeye gelip dün bıraktıkları kaos ortamını düzeltmek için uğraşıyorlardı.

"Ben sana mutfağa girme dedim kızım değil mi?!"

"Ya sus salak bana diyene bak. Sen ne yaptın, yanlış masalara yanlış sipariş götürdün aptal!"

"Dursaydın yanımda bunlar olmayacaktı. Evde anneme yardım için mutfağa zor giren kızımız burada mutfak aşkına tutuştu bir anda!"

"Kes ya! Sana ne he sana ne? Belki canım bir tatlı yapmak istedi olamaz mı Göker! Beni delirtme!"

"Ya bir tatlı yapman mutfakta bomba patlamış etkisi yarattı görmüyor musun?! Abim gelmeden topla çabuk!"

"Yardım etsen Göker?"

"Müşteri gelebilir Gökçe ayrıca dışarıya masaları çıkartmadım daha sus, haydi bak işine ben de kendi işime."

"Defol ya."

"Hay hay."

Mutfaktan çıkan Göker derin derin nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. Mutfakta etrafa un saçılmış kırılan yumurtaların yarısından fazlası yerle bütünleşmiş ve tepsilerin hepsi birbirine girmiş bütün eşyalar malzemelerden nasibini almıştı. Gökçe spor kıyafetleriyle ortada kalakalmış ağlamamak için zor tutuyordu kendisini. İlk defa bir şey denemek istemişti içinden gelerek. Ama eline yüzüne bulaştırmıştı. Göker'in bu kadar üzerine gelmesini hak ettiğini düşünmüyordu. Sonuçta insanlık haliydi, hata yapa yapa doğruyu öğrenecekti. Bakışlarını tavana dikip ellerini ensesinde birleştirdi. Erdem bu mutfakla nasıl başa çıkıyordu anlamaya çalıştı. İçinden ona imrenirken kenarda duran çiçeklere bakıp gülümsedi. Bugün görüşebilirler miydi?



Bir saat içinde Gökmen mahalleye girdiğinde esnaf kendi haline dönmüştü. Hepsi kendi yoğunluğuyla uğraşıyordu. Selam vererek kendi kafesine doğru yürüdü. İçeriye girmek için kapıyı ittiğinde mutfaktan gelen bağırtı sesiyle duraksadı. Neler oluyordu? Göker'in isyanıyla mahalleye kısa bir bakış attı. Kimse onları duymuyordu. Ama biri içeri girmeye kalkışsa duyabilirdi. Bir müşteri gelse duyabilir ve sessizce içeri girmeden gidebilirdi.

"Bıktım Gökçe senin bu hallerinden kendine gel artık!"

"Ya Göker topladım işte etrafı fazla üstüme gelmiyor musun sence?"

"Ya bu toplamış halin mi Gökçe! Abim gelse şu bulaşıkları görse... Görmüyor musun kızım sen yıkamamışsın ya şaka mısın!"

"Ya hallederim tamam onlar bir şey değil, sen bir ses tonunu iyi ayarla bana karşı bak kendine gel."

Göker sağa sola volta atıyor sakinleşmeye çalışıyordu. Abisi kendisini fırçalayabilirdi. Bir dükkana sahip çıkamıyorsunuz diyebilirdi. Güveni sarsılabilirdi ve o bunu hiç istemiyordu.

Gökmen mutfağa gülerek girdiğinde ikiz kardeşler kalakaldı.

"Günaydın gençler nasılsınız."

Gökmen'in konuşmaları duyup mutfağa hızla girmesiyle ikisi de duraksamıştı. Gökmen gerginliği yok etmek istercesine Gökçe'ye göz kırptı.

"Siz neden buradasınız müşteri gelse kimseyi görmese ne olur?"

Gökçe dudaklarını kemirip "Gider." diye mırıldanırken Göker'e baktı.

Göker sessiz kalmıştı. Gökmen ellerini çırpıp ikiliye "Haydi içeri geçin." dedi. Gözü bulaşıklara takıldığında "Buraya da bir eleman almak lazım." diyerek konuyu noktaladı. Kardeşlerinin birbirini bu derece kırmasına göz yumamazdı.

Bazen bazı şeyleri görmezden gelmek olayları toparlamakta yardımcı olabilirdi, ama haddinden fazla polyannacılık herkesi üzebilirdi.



Öğle saatlerinde Çikolata Rüyasında ortam her zaman ki gibiyken Erdem mutfaktan çıktı.

"Ebrar ben biraz dışarı çıksam."

"Bir sorun mu var?"

"Yok hava alayım diyorum."

Ebrar, Nehir'e kısa bir bakış atıp Erdem'e doğru eğildi.

"Benden bir şeyler saklaman zoruma gidiyor."

"Saklamayacağım. Sadece netleştirmek istediğim bir olay var."

Ebrar öyle olsun dercesine bakıp başını salladıktan sonra Erdem yanağından bir makas alıp kapıya yöneldi. Dükkandan çıkıp sağa döndükten sonra esnaf ile selamlaşarak mahalleden ayrıldı.

Gökçe bunu karşı tarafta fark ettiğinde dükkandan çıkmanın bir yolunu aradı. Bugün Erdem ile aralarındaki ad koyamadıkları ilişkiye bir ad koymak istiyordu ve bunun için dükkandan firar etmenin başka çaresi yoktu. Dudaklarını kemirerek kasadaki abisine doğru yürüdü. Gökmen başını kaldırmadan "Efendim?" dedi.

"Şey abi biraz dışarı çıkabilir miyim?"

"Neden?"

"Hava almak için."

Gökmen nihayet başını kaldırıp kız kardeşine baktığında gözlerinde gördüğü merak duygusuna gülümsedi.

"Hava almak için fazla meraklısın."

Gökçe hafifçe yutkunup aklına gelen en sağlam bahaneyi öne sürdü.

"Çünkü Göker beni sabah gerdi ve biraz rahatlamak istiyorum."

"Tamam tamam. Bir saate geliyorsun ama."

"Tamamdır."

Hızlıca önlüğü çıkarıp kafeden ayrılan Gökçe'nin ardından gülen Gökmen yanına yaklaşan Göker'e baktı.

"Nereye gitti abi?"

"Hava almaya."

"Bu aralar fazla hava almak için dışarı çıkmaya başladı."

Gökmen önüne döndüğünde Göker'in dediği cümle beyninde tekrar yankılandı. Hızla başını kaldırıp Göker'e baktıktan sonra kapıya yöneldi.

"Abi! Abi nereye?"

"Geliyorum iki dakika karşıya gidip geleceğim."

Gökmen hızla karşı dükkana girdiğinde Ebrar yerinde sıçradı.

"Neler oluyor?"

"Pardon biraz hızlı girdim."

Nehir elindeki tepsiyi tezgahın üzerine bırakırken "Hızlı mı, baya daldın içeri." diyerek güldü. Gökmen mahcup bir ifadeyle özür diledikten sonra Ebrar'a baktı.

"Nasılsın?"

"İyiyim sen nasılsın? Bayadır görüşemiyoruz adamakıllı."

"İyiyim."

"Toparlamışsın."

"Evet."

"Ee şey Erdem yok mu?"

"Mutfakta."

Nehir'in cevabıyla Ebrar kaşlarını kaldırdı. Nehir, Erdem'in dışarı çıktığını bilmiyordu. Gökmen derin bir nefes alıp güldüğünde Ebrar kaşlarını çattı.

"Neden sordun?"

"Hiiç."

Nehir tek kaşını kaldırıp inanmaz bir bakış attığında Gökmen Ebrar'a döndü.

"Ben gideyim o halde."

"Tamam."

"Kolay gelsin size."

"Sağol size de."

Gökmen'in ardından bakan ikili birbirine döndüğünde Ebrar bir elini ensesine attı.

"Erdem mutfakta değildi Nehir."

"Aa!" Nehir aklına gelen şeyle gözlerini büyüttü ardından bir eliyle alnına vurdu.

"Kesin Gökçe'de gittiii! Bak Gökmen'in gelip Erdem Abi'yi sormasındaki tek sebep buydu gör bak."

Ebrar sessiz kaldığında dükkana farklı bir müşteri gelmişti. Küçük Erdem...

Nehir gelen çocuğa gülümsediğinde Erdem kalakaldı. Zaman durdu. Karşısında şu zamana kadar gördüğü kızların en güzeli duruyordu. Nehir'in ona gülümseyişi ve kendine doğru gelişi ile nefes alış verişi hızlandı.

"Hoşgeldin ufaklık."

Sertçe yutkunduğunda, Nehir'in konuşmasıyla hipnozdan çıktığını hissetti.

Nehir beklenti ile yüzüne bakarken konuşmaya çalıştı.

"Me-Merhaba."

Nehir gülerek Ebrar'a döndü. Ebrar çocuğun Nehir'e hayran kaldığını anlamıştı. Fazla şirindi. Çocuk derin bir nefes alıp Nehir'den gözlerini ayırmadan konuşmaya devam etti.

"Ben Erdem Abi'nin yanına gelmiştim."

Nehir eğilerek çocukla yüz hizasına geldi.

"Öyle mi? Sen kimsin?"

"Erdem."

"Nasıl yani?"

"Benim adım da Erdem."

Nehir kahkaha attığında Ebrar şaşkındı.

"Nereden tanışıyorsunuz siz Erdem Abiyle?"

"Sahilden."

Nehir, Erdem'in koluna girip onu boş bir masaya çekerken Ebrar kasanın olduğu taraftan çıkıp yanlarına geldi. Erdem tekrar hipnoz etkisine girmiş Nehir'e bakıyordu. Kapının açılıp kapanmasıyla Nehir Erdem'e "Hemen geliyorum." dedi ve müşteriye yöneldi. Ebrar Erdem'in karşısına oturduğunda Nehir'den bakışlarını alamayan çocuğa kahkaha atmamak için kendini tuttu. Nehir gelmeden bu çocuk konuşmazdı o yüzden Nehir'in işini halledip gelmesini bekledi.



Erdem o esnada sahilde bir banka oturmuş sessizce denizi izliyordu. Yanında hissettiği kıpırdanmayla hafifçe tebessüm yerleştirdi dudaklarına. Bu sefer mekan farklıydı ama yine yanyanalardı.

"Hoşgeldin."

"Hoşbuldum."

"Bugün nasılsın?"

"Heyecanlıyım."

Erdem yandan bir bakış atıp Gökçe'yi izledi. Kendisine kaçamak bakışlar atıyor deniz havasını derin derin soluyordu. Bedeniyle ona doğru dönüp bir elini bankın arkasına attı.

"Neden?"

"Çünkü aşık olduğum adamı öğreneceksin."

Erdem bankın arkasında duran elini istemsizce yumruk yaptığında boğazında oluşan düğüme bir çare bulamadı. Tepkisini bozmamaya çalıştı.

"Öyle mi?"

Gökçe gülerek kendisi gibi bedenini yana doğru çevirdi. Saçları rüzgarla dans ederken bunu umursamıyordu. Oysa Erdem şu an o saçları yüzünden çekmek ve gözlerini izlemek istiyordu. O an beklemediği bir şey oldu. Bedeni hissettiği dokunuşla gerildi. Gökçe bir elinin parmaklarını boşta kalan ve aşağı doğru kalakalan eli ile buluşturmuştu. Boğazındaki düğüm yerini hafif bir yutkunmaya bıraktı. Bu gerçek miydi?

"Kendisi tam bir öküz yani ben öyle sanıyormuşum... Şey düne kadar. Ama madem ki bir halttan anlayacağı yok iş bana düşüyor dedim ve bugün bir noktaya varalım dedim."

"Gökçe-"

"Erdem lütfen bozma araya girme. O kişi sensin. Abimin dükkanında ilk tanıştığım andan beri senmişsin, ben bunu geç fark ettim."

"Gökçe."

"Ne dersin Erdem sevgili olalım mı?"

"Gökçe ben seni seviyorum."

Gökçe duyduğu cümle ile duraksadığında Erdem rahat bir nefes koyverdi. Gökçe'nin parmaklarına baktı kısaca. Elleri içinde nasıl da küçücüktü. Bakışları Gökçe'ye döndüğünde kendisine kitlenmiş halde kalakaldığını fark etti.

"Gökçe."

"Bu evet demek değil mi?"

Erdem gülerek başını salladığında Gökçe kollarını boynuna dolayıp ona sıkıca sarıldı. Ardından hızla geriye çekildi.

"Abim şüphelenmeden kafeye döneyim ben."

"Tamam."

"Tamam... Şey ee sonra görüşürüz."

"Tamam."

"Ararsın beni."

"Tamam."

"Erdem! Bende numaran yok şapşal. Numaramı yaz."

Erdem cebinden telefonu çıkartıp afallamış bir halde rehbere girdiğinde Gökçe sabırsızca elinden telefonu aldı ve kendisini kaydetti. Erdem'e geri verdiğinde memnun bir ifadeyle gülümsedi.

"Baş belam mı? Öyle mi?"

"E öyle oldu artık kolay gelsin."

Gülerek oturduğu yerden kalkıp arkasını döndüğünde Erdem hala olayların rüya olup olmadığını sorguluyordu içten içe. Gökçe uzaklaştıktan sonra bir süre bekledi. Ardından oturduğu yerden kalkıp ağzı kulaklarında kafeye yöneldi.

*********

"Erdem Abi biraz dışarı çıktı ama gelir birazdan o gelmeden önce biz biraz sohbet edelim mi?"

Nehir'in çocuğa karşı sıcakkanlı davranması çocuğun gerginliğini üstünden atıyordu. Başını sallayıp sessizce onayladığında Nehir konuşmaya başladı.

"Eee küçük Erdem, anlat bakalım sahilde nasıl tanıştınız?"

"Ondan önce senin adın ne?"

"Benim mi? Nehir."

"Çok güzel, güzelsin... Yani adın, evet adın güzel."

Utancından yanakları kızaran küçük afacana Ebrar dudaklarını kemirerek bakışlar atarken Nehir ne yapacağını bilememişti. Çocuk resmen kendisine hayran kalmıştı. Ebrar'a uyaran bir bakış attıktan sonra Erdem'e döndü.

"Teşekkür ederim. Şimdi sorumun cevabını öğrenecek miyim?"

"Evet... Şey ee biz arkadaşlarla bir gün sahildeyken Erdem Abi geldi sonra bir kız geldi."

"Kız mı?"

"Evet."

"Kimdi?"

"Erdem Abi'nin sevdiği kız, tabi o zaman duygularından emin olamıyormuş."

"Erdem Abi mi?"

"Evet, sonra emin olmuş aslında ben eminim kıza aşık kız da ona ama kabullenemiyor sanırım."

"Kız nasıl bir kızdı Erdem?"

"Şey eee güzeldi hatta biraz pabuç gibi dili vardı."

"Bu kız zayıf esmer bir kız mı?"

Erdem elini çenesine koyup biraz düşündükten sonra Nehir'i onayladı. Nehir Ebrar'a 'bak gördün mü işte Gökçe' dercesine bir bakış attığında küçük Erdem'in kurduğu cümle bomba etkisi yaratmıştı.

"Hatta kızın abisi öğrenmiş ve Erdem Abi'yi dövmüş. Erdem Abi'de bir tepki vermemiş kızın abisine."

Ebrar şaşkınca bakakaldığında Nehir az önce Gökmen'in neden geldiğini anlamıştı. Taşları yerine oturtmuş bir halde kendi kendine güldü.

"Biz de çok üzüldük yüzüne biliyor musun Erdem?"

"Geçti mi yüzü biraz daha iyi mi?"

"İyi iyi merak etme."

Nehir'in gülerek verdiği cevapla Erdem rahatladı. Saate bakıp telaşla ayaklandığında Ebrar ve Nehir birbirine baktı.

"Benim gitmem lazım."

"Nereye?"

"Eve. Ama daha sonra tekrar gelirim."

Nehir anlayışla başını salladıktan sonra eğilip Erdem'i öptü.

"Yine bekleriz."

Erdem bir elini yanağına koyup kafeden çıktı ardından koşar adım yürümeye başladı. Sokağın girişinde gördüğü Erdem ile ellerini havaya kaldırıp salladı. Erdem kendisini fark ettiğinde şaşırdı.

"Erdem?"

"Abi acelem var ya bir daha gelirim gitmem lazım."

Hızla koşarak yanından ayrılan çocuğun arkasından bir süre bakakaldıktan sonra eliyle alnına vurdu. Dükkana gitmişti ve Nehir çoktan istediği koza kavuşmuş olabilirdi. Tedirginliğini saklamaya çalışarak dükkana ilerlerken Ebrar kasanın arkasına geçip "Pes valla." diyerek tepkisini koydu. Nehir "Ben dedim ama biliyordum böyle olacağını." dedi. O esnada dükkana giren Erdem zorla gülümsemeye çalıştı. Daha beş dakika öncesine kadar dünyanın en mutlu adamıyken şimdi kapana kısılmış adamıydı. Nehir'in etrafa kısaca bakıp meydan okurcasına kendisine döndüğünde köşeye sıkıştığını anladı. Bir elini beline koyup tezgaha yaslanan Nehir Ebrar'a gülümseyip Erdem'e döndü.

"Ee Erdem abi Gökmen'den dayak yemek nasıl bir duygu anlatsana biraz?¿"















16 Ağustos 2018 Perşembe

ROTA BELİRLENİYOR...(23)


~1 hafta sonra~


İnsana gelse gelse en iyi zaman iyi gelirdi. Sonunda iyi olacağına inancı varsa o zaman  panzehriydi. Ebrar yeni güne gülümseyerek başlamıştı. Dükkanın sokağına geldiğinde derin bir nefes alıp verdi, toparlanıyordu. Bunu iliklerine kadar hissediyordu.

Geçen süre zarfında Tolga'ya daha ılımlı yaklaşmaya başlamıştı. Eskisi gibi ona vakit ayırıyor, eğlenmeye kendine gelmeye çalışıyordu. Tolga onun panzehriydi bunu kabullenmişti bedeni. Kalbi ise bu duruma yeni yeni alışmaya başlamıştı. Önceden Tolga'nın yanında kalbi onu zora sokmuyordu  ama artık kendi duvarlarını yavaş yavaş indirmeye başladığında kalbi bu anı bekliyormuş gibi ritmini kaybediyordu.
Erdem onun bu hallerini gördükçe rahatlıyordu. Eskisinden daha da güçlü oluyordu Ebrar bunu görebiliyordu. Bu akşam hep beraber bir yemek yiyeceklerdi. Ebrar dükkana gelip içeri girdiğinde Nehir kaşlarını çattı.

"Bir an gelmeyeceksin sandım."

Nehir'in tepkisine karşılık gülümsedi.

"Ne kaçırdım?"

Nehir gözlerini devirip ellerini beline koydu aynı anda önüne düşen saçını nefesiyle itti.

"Erdem Abi gitti."

"Ne? Nereye?"

Ebrar çantasını asarken merakla Nehir'e döndü.

Nehir'in yüzünden sinsi bir sırıtış geçtikten sonra elini havada gelişigüzel salladı.

"Bilirsin erkekler işte, sanırım kız işi var."

"Ne! Nehir şaka mı yapıyorsun, öyleyse söyle bak konu ciddi."

Nehir omzunu silkti.

"Ne ya, öyle hissediyorum. Ayrıca bilirsin hislerimde yanılmam."

Ebrar bir an duraksayıp elini çenesine götürdüğünde kimin olduğunu düşünmeye çalıştı. Kimse aklına gelmeyince Nehir'e çevirdi bakışlarını.

"Kim sence?"

"Eee şey."

"Eee ney?"

"Gökçe?"

"Ne!"

"Ya sen olayları hep kaçırdın tabii. Tolga ile takıla takıla unuttun bizi."

"Ben yokken bu dükkanda neler dönüyor anlatsana biraz."

Nehir sırıtarak oturduğunda Ebrar büyük bir merakla karşısına geçti. Fazla tepki vermemeye özen gösterirken Nehir anlatmaya koyuldu.

"Sen geçen hafta Tolga ile hani gittin ya, o zaman Gökçe geldi buraya seni merak etmiş falan, ama Erdem Abi'nin yüzünde ellerini gezdirmeler efendime söyleyeyim gözlerinin içine bakmalar, utanmalar... İlk başta dedim ki kendi kendime yanlış anladım galiba, çünkü Erdem Abi bu, kendisine kolay kolay bir kız yaklaştırmaz. Ama sonra ki günlerde Gökçe ve Erdem Abi’nin tesadüfen dükkandan yakın aralıklarda ayrılmasıyla bir bit yeniği sezdim. Yani bence Gökçe yenge adayı."


Ebrar Nehir'in anlattıklarıyla kalakalırken ne tepki vereceğini bilemiyordu. Erdem'in tek sırrını bilen kişiydi kendisi. Annesi yüzünden kadınlara karşı ördüğü duvarları bir Ebrar biliyordu. Bir yandan ağlamak istiyor, bir yandan kızmak istiyordu. Gökçe miydi gerçekten? Olabilir miydi? Birini hayatına alma vakti gelmiş miydi? Kendisinden bunu saklamış mıydı?

Nehir boğazını temizlediğinde başını sağa sola salladı.

"Yine de emin değiliz."

"Ben eminim yani o."

"İyi de neden bizden saklıyor?"

Nehir dudaklarını bilmiyorum dercesine büzdüğünde Ebrar boş bir bakış attı.

"Bekleyelim bakalım illa ki işimizi kolaylaştırıp köşeye sıkıştırırız. Bizden saklamasının acısını o zaman çıkartırız. Bu Gökçe olsun ya da başka biri. Yine de tavrımız belli."

"Ya Ebrar, Gökçe sence Erdem Abi'ye göre biri mi? Yani onunla Erdem Abi baş edebilir mi? Kızın bize karşı davranışları değişse de ilk başta nasıldı hatırlasana."

"Bilmiyorum Nehir. İnan Erdem Abi'nin mutlu olmasından başka hiçbir şey umurumda değil. Mutlu edecek kişi ha Gökçe olsun ha bir başkası."

"Niye böyle dedin ki?"

"Nehir-"

Kapının açılıp kapanmasıyla omzunun üzerinden gelene baktılar. Erdem'di.

"Ah Ebrar gelmişsin."

"Evet ve sen de ortalıklarda gözükmüyorsun."

Erdem tek kaşını kaldırıp ona yaklaşırken gömleğini dirseklerine kadar toplamakla uğraşıyordu.

"Hamur mayalanana kadar bir sahile inip temiz hava alayım dedim."

"Anladım alabildin mi?"

"Neyi?"

"Temiz hava alayım demişsin ya onu."

"He evet."

"Yalan söyleme Erdem Abi aklın nerde, kime gitti?"

Erdem kaşlarını çatıp Nehir'e baktı.

"Sana ne zamandır ben hesap veriyorum küçük hanım?"

Nehir gözlerini devirip Ebrar'a döndü.

"Bak bir de beni sürekli böyle gömüyor kendisi acımasızca. Ama yer miyim ben yemem. Elime koz gelecek."

Erdem kahkaha attığında Ebrar şaşkınca ikiliyi izliyordu. Bir kaç ay önce olsa ne Nehir Erdem'le böyle bir tartışmaya girebilirdi, ne de Erdem ona keyifle karşılık verirdi. Bir kaç ay önce. Anlık yaşadığı aydınlanmayla içten içe Nehir'e hak verdi.

"Evet evet gelecek koz sen beklemede kal."

Nehir gözlerini kısıp Erdem'e bakarken Ebrar hafifçe öksürdü.

"Bu aksam herhangi bir değişiklik yok değil mi? Yemeğe gidiyoruz."

"Benden yana sorun yok ama Erdem Abi'yi bilemem tabii."

Nehir'in iğnelemesine alaycı bir bakış atan Erdem Ebrar'a gülümsedi.

"Benden yana da bir sorun yok."

Ebrar başını istediği cevabı almış bir şekilde  gülümseyerek salladığında Erdem mutfağa ilerledi.

Mutfağa girer girmez sırtını duvara yaslayıp derin bir nefes alıp verdi. Nehir resmen fırsat kolluyordu. O gün Gökçe'nin gidişinden sonra ertesi gün dükkana gelirken Gökçe ile karşılaşmıştı yolda. Gökçe kendisini beklediğini belirttiğinde afallamıştı. O anlar aklına geldiğinde sırıtmadan duramıyordu. Ne demişti ona?

"Ben dün olanlar için yani farkında değildim bir an-"

Erdem bu tavrına bir yandan sinir olmuş bir yandan açıklama girişimi hoşuna gitmişti.

"Sorun değil... Cidden. Erkek arkadaşın yani şey, aşık olduğun kişinin kulağına gitmez."

Pat diye kurduğu cümleyle Gökçe önce afallamış ardından kaşlarını çatıp sert bir şekilde karşılık vermişti.

"Gitmesi imkansız zaten!"

Resmen çekimine kapılmıştı Gökçe'nin. Yörüngesinden ayrılmakta istemiyordu. Konuşmaları böyle bittiğinde Gökçe direk dükkana gitmiş ve gün içerisinde gözükmemişti ortalıkta. Erdem kurduğu cümlenin şaşkınlığını gün sonunda anca atabilmişti üzerinden. Bu derece çıkışmasına anlam verememişti sadece. İyi bir şey demişti ama, aklına o herif geldiğinde sinirlenmeden duramamıştı. Ertesi gün yine aynı yerde kendisini bekleyen Gökçe'yi gördüğünde tepkisiz kalmıştı.

"Bu sefer ne-"

"Özür dile benden."

"Ne, neden?"

"Benden yaptığın kabalıktan dolayı özür dile, evet bekliyorum."

"Ben... şey tamam pekala özür dilerim."

"Olmadı içten bir özür değil bu, içten bir özür dile."

Erdem kaşlarını çatıp dikkatle Gökçe'ye baktığında onun yutkunduğunu fark etti.

"Kabalıktan kastın erkek arkadaşın yani aşık olduğun adamın olanları bilmeyecek olması mı?"

Gökçe ayağını itiraz edercesine vurup dibine girmişti o an. Sabır taşını çatlatmıştı, işte şimdi yanmıştı.

"Sen beni delirtiyorsun?! Bu kadar öküz olmak zorunda mısın?!"

Erdem şaşkınca dudaklarını araladığında Gökçe arkasını dönüp gitmişti. Olduğu yerde ne kadar kaldığını bilmiyordu. Gün sonunda o kişinin kendi olma olasılığı artmıştı.  Gökçe'nin sinirli halleri gözünün önünde belirdiğinde sırıtışı daha da genişliyordu. Ne olacaksa olsun modunun nirvanasındaydı. Ertesi gün elinde bir buket çiçekle Gökçe'nin onu sanki sözleşmişler gibi beklediği yere ondan önce gitmişti. Gökçe onu fark ettiğinde kaşlarını çattı daha sonra kucağında gördüğü buket çiçekle küçük bir tebessüm belirdi dudaklarında.

"Bunlar çok güzelmiş."

"Evet öyleler."

"Kime?"

"Farkında olmadan üzdüğüm ve kızdırdığım güzel bir kıza.”

Gökçe'nin dudakları neredeyse kulaklarına varırken Erdem'in aklında hin fikirler dolanıyordu. Saniyeler akıp giderken çiçekler hala uzatılmamıştı ve Gökçe yüzündeki gülümsemeyi soldurmamak için büyük bir çaba harcıyordu. 40 saniyenin sonunda dayanamayıp konuştu.

“Ne zaman vereceksin acaba?”

Kızın kendinden emin halleri başlarda sinir etse de şimdi çok hoşuna gidiyordu. Yine de birazcık oyundan zarar gelmez diyerek cevapladı.

“Geldiğinde.”

Gökçe'nin yüzü hayal kırıklığıyla düşerken biraz daha ileri gidip yalandan saatine baktı.

"Birazdan burada olur.” deyip ellerini arkada birleştirdi. Çiçekler artık gözden kaybolmuştu.

Gökçe çiçeklerin başka bir güzel kıza gideceği fikriyle dolan gözlerini saklamak için kaşlarını derince çatmış yumruk olan ellerini karşısındaki adama vurmamak için kendini zor tutuyordu. Erdem kızın yaşlarla parlayan güzel gözlerini gördüğünde içinde bir yerler sızlasa da aşık olduğu o adamın kendisi olma ihtimaline bir adım daha yaklaşmış olmanın mutluluğuyla gülmemek için yanaklarının içini ısırıyordu. Daha fazla dayanamayıp gözlerini Gökçe'nin arkasındaki noktaya dikerek tekrar konuştu.

"İyi insan da lafının üstüne gelirmiş...”

Gökçe hırsla arkasını dönüp kızı bulmaya çalışırken Erdem gülerek arkasındaki çiçekleri yüzlerinin arasına getirdi ve beklemeye başladı.
Gökçe aradığını bulamamış olmanın siniriyle arkasını döndüğünde karşılaştığı manzara nefesini kesmişti.

Az önce ondan sakınılan güzelim çiçekler ve hemen arkalarında ona bakan kara gözler...

“Sen... Çok kötüsün!”

Kızın burnunu çekerek söylediği kırık sözlerle şefkatle gülümsedi ve beklenen sözleri söyledi.

“Özür dilerim.”

Gökçe karşısındaki adamdan hiç beklemediği bu masum ses ve gülümsemeyle gülmeye başladı. Sinirleri beş dakika içinde alt üst olmuştu. Ellerini gözlerini bastırıp yaşların tamamen gittiğinden emin olduktan sonra başını kaldırıp büktüğü dudaklarıyla son kez ona baktı ve küçük yumruklarıyla kollarına vurmaya başladı.

"Çok. Kötüsün. Gerçekten. Çok. Kötüsün.”

Erdem onun bu çocuksu hareketlerine gülerken elindeki çiçeği hızla alıp çattığı kaşlarıyla ters ters bakmaya çalıştı. Ancak kocaman gülümseyen dudakları onu ele verdiği için fazlasıyla tatlı görünüyordu o an. En sonunda burnunu havaya dikip kucağındakilere sıkı sıkı sarılarak dükkana doğru yürümeye başladı. Yanından geçerken “hıh” diye mırıldandığında Erdem daha fazla dayanamayıp kahkahalarını serbest bıraktı.

Erdem yüzündeki mutluluğun sebebi olduğunu fark ettiği an kendine söz vermişti. Bu kızı hep mutlu etmeliydi. Yıkıyordu yavaş yavaş duvarlarını ve bunu Gökçe değil kendisi isteyerek darbelerini yok ediyordu. Bu kısa görüşmelerde aralarında olan çekimi birbirlerine ya belli ediyor ya da kaçıyorlardı kendilerinden. Sadece anı yaşıyorlardı. Erdem'in aklındaki bir başka erkek düşüncesi yerini kendine bıraktırıyordu. Çünkü bir kızın aşık olduğu adam varsa sadece ona bu kadar kendinden taviz verebilirdi. En başından bu yana hareketlerini aklından geçirdiğinde tavizleri gözden kaçırdığını fark etti. Yakın zamanda konuşacaktı. Sadece azıcık daha emin olmak istiyordu. Bir kez daha bir limandan kopmak istemiyordu.  Sonra ki günlerde belli saatlerde dükkandan çıkmaya başlamışlardı ikisi de birbirinden habersiz. Bir yerde denk geliyorlar ve konuşabilecek ne varsa aralarında konuşuyorlardı. Bugün de rutin bir konuşma gerçekleşmişti aralarında Bakırköy Meydan'ın orta yerinde.

"Bu aralar çok sık denk geliyoruz." demişti ona Gökçe, bir yandan durumdan memnun bir yandan güler bir halde.

"Öyle. Bugün nereye gidiyorsun?"

"Sahile inecektim."

Erdem başını anladım dercesine sallamış ve sessiz kalmıştı, Gökçe'nin davetine kadar.

"Sen de gel istersen."

"Ah yok o kadar zamanım yok ama biraz sana eşlik edebilirim."

Gökçe gülümseyip "Tamam." dediğinde yanında usul usul ona ayak uydurmuştu. Şimdi dükkanda bu anları hatırlayıp mutlu oluyordu. Hamurunun başına geçip önlüğü giyerken tekrardan güldü ardından kendi kendine söylenmeye başladı.

"Bittin oğlum Erdem gazan mübarek olsun."

Gün içerisinde Ebrar ve Nehir rutin bir şekilde müşterilerini ağırlarken karşı dükkanda da pek fark yoktu. Gökmen cüzdanını cebine atarken Göker'e baktı.

"Bak hesapları alırken karıştırma masaları falan rezil etme bizi."

"Abi şaka mı yapıyorsun?"

"Bilemem artık kızlarla flörtleşmekten pek güvenemiyorum da ayrıca Gökçe nereye kayboldu yine."

"Mutfakta bir şeyler yapmaya çalışıyor."

"Ne?"

Gökmen Göker'in yanından geçip mutfağa girdiğinde Gökçe'yi şarkı mırıldanırken yakaladı.

"Güneş teninde güzel
Bana aşk lazım
Bana aşk lazım"

"Eee başka ne lazım?"

Gökçe abisinin yine aniden konuşmasıyla irkildi.

"Abi ya şunu yapmaz mısın lütfen?"

"Sen de mutfakta bir şeyler yapmaz mısın?"

Gökçe bakışlarını mutfaktaki geniş tezgaha çevirdi. Dudaklarını mahcup bir şekilde ısırıp abisine kaçamak bir bakış attı.

"Şey-"

"Her neyse ben şirkete geçiyorum. Akşam evde görüşürüz."

"Görüşürüz."

Mutfaktan çıkmak için harekete geçtiğinde Gökçe derin bir nefes alıp verdi. Gökmen beklemediği bir anda ona omzunun üzerinden baktığında tane tane döküldü kelimeler dudaklarından.

"Sana aşk şu an lazım değil."

Gökçe abisinin cümlesiyle irkilse de Gökmen çıkıp gitmişti çoktan. Bir elini kalbine götürüp bekledi birkaç saniye. Erdem ile kısa görüşmelerinde yaşadığı duygu patlamalarını fark etmiş miydi abisi diye düşünürken Göker'in sesini duydu.

"Gökçe mutfağı katletme müşteri!"


Akşam herkes kepenklerini kapatırken Tolga Çikolata Rüyasının önünde bekliyordu. Ebrar gülerek ona yaklaştığında Tolga içini titreten bu gülümsemeye karşılık verdi. Ebrar'ı belinden tutup kendine çektikten sonra yanaklarına kısa buseler kondurdu.

"Günün güzel geçti mi?"

Ebrar başını onaylayarak sallarken arkasından gelen Nehir'e ve Erdem'e baktı.

"Yemeğe nereye gidiyoruz."

"Boğaza karşı şık bir restoran var oraya gidiyoruz."

Nehir ve Erdem yanlarına gelip kısaca selamlaştıklarında tekrar  birbirine  gülümsedi  düzelmeye başlayan  ikili. Kısa bir yolculuktan sonra restorana geldiklerinde Nehir etrafı kısaca süzdü. Şık mekan fazla üst kesim bulunduruyordu Nehir'e göre. Ona göre bu üst kesim geri kalan insanlara üstten bakıyor, konuşmaya bile tenezzül etmiyordu. Bilindik birini  düşünecek olursa şey gibilerdi, Firdevs Hanım...

Masaya geçip oturduklarında Erdem Tolga ile sohbet etmeye başlamıştı hemen. Ebrar ve Nehir onları dinlemekten sıkılıp birbirlerine baktıklarında gülümsediler. Tolga'nın aniden Erdem'e yönelttiği soruyla tekrar hareketlenen ikili Erdem'e baktılar dikkatle.

"Eee Erdem sen de hala yok mu birisi?"

Erdem oturduğu yerde geriye doğru yaslanıp önce Ebrar'a sonra Nehir'e baktı. Merakla kendine dönen gözlere kahkaha atmamak için zor duruyordu.

"Bilmiyorum."

Tolga bu cevapla Ebrar'a döndü.

"Bilmiyorum derken-"

Nehir'in araya girmesiyle bakışlar ona döndü. Nehir gözlerini Erdem'e dikmiş bir şekilde meydan okuyordu.

"Yani şöyle biri var ama bize söylemiyor saklamayı tercih ediyor. Bizim de aklımızda biri var tabii ama Erdem abi söylemedikçe biz de ses etmiyoruz."

Tolga şaşkınca Erdem'e baktı.

"Sen hayatına önceden birini almış mıydın? Bu kadar beklemenin nadir zorunlulukları oluyor."

Erdem Tolga'nın tepkisiyle Ebrar'a yandan bir bakış attı. Ebrar boğazını temizleyip Tolga'nın elini tuttu.

"Hayatım her neyse Erdem abi kendince doğru olanı düşünüyor ben eminim. Ama, biri var ya da yok köşeye sıkıştığında elimizden zor kurtulacak."

Erdem dudağının kenarıyla Ebrar'a hafifçe tebessüm etti. Yemeğin geri kalanı ise sessizlik ile geçmişti. Kalkacakları esnada Erdem'in fark ettiği bir siluet duraksamasına sebep oldu. Ebrar bu duraksamasına sebep olan yere baktığında Gökmen'i fark etti. Karşısında bir kızla konuşuyor ve yüz ifadesine bakılırsa baya keyifleniyordu.

"Gökmen değil mi o?"

Nehir'in tepkisiyle Tolga onların baktığı yere döndü. Ebrar ise gayet olağan bir durum olduğunu söyleyerek düşüncesini belirtti.

"Karşısında oturan kız daha önce dükkanına da gelmişti arkadaşı galiba."

"Nehir lütfen dedikodu seansına son verir misin?"

Erdem'in kibar ikazıyla sus pus olan Nehir Ebrar'a sessizce özür dilediğini belirtti.


Herkes kendi hayatına yeni rotalar belirliyor ya da belirli kısa duraklarda durmayı tercih ediyordu. Zaman akıp geçiyor bir gün daha bitiyordu. Gece herkes mutlu bir şekilde ayrıldığında yüzlerde minik bir tebessüm geceye imzasını atmıştı.







9 Ağustos 2018 Perşembe

HER ŞEYİN İLACI ZAMAN(22)

“İki gün sonra gidiyorlarmış.”

Kendi kendine söylenip alayla gülerken karşısında Tolga'yı fark etti. Dükkandan çıkmış kapının önünde volta atıyordu. Tedirgindi bunu hissedebiliyordu. Tolga bir an duraksayıp kafasını kaldırdığında Ebrar’ın kendisini izlediğini yakalamıştı. Bir eli ensesinde duraksadı. Ebrar ona doğru kendinden emin adımlarla ilerledi. Tolga ise elini ensesinden indirip parmak uçları üzerinde bir ileri bir geri sallanmaya koyuldu. Ebrar dibinde durup merakla kaşlarını kaldırdı. Tam konuşacağı esnada Tolga ondan önce davranmıştı.

“Hayatım.”

Ebrar tek kaşını kaldırıp şaşkınlığını gizledi.

“Efendim?”

Tolga bir elini uzatıp çenesinden nazikçe tutup gözlerinin içine baktı dikkatli dikkatli.

“Biraz daha iyi misin?'

Ebrar, Tolga'nın bu tavırlarıyla Süleyman Bey’in dediklerini hatırladı istemsizce. Ardından kendisine aşkla bakan adama gülümsedi.

“Annem ile babam iki gün sonra gidiyorlarmış.”

Tolga şaşkın bir şekilde Ebrar'a baktığında Ebrar sorun yok dercesine elini salladı. Dışarıda bulunan masaların boş sandalyesini çekti ve oturdu.

“Boş ver.”

Tolga Ebrar’ın asıl tepkisinin bu olmadığını anlamıştı o an. Kendini tutuyordu Ebrar. Güçlü olmaya çalışıyordu her zaman ki gibi. İnsanlara yarasını göstermiyordu. Ama kendisinden bile saklaması zoruna gitmişti Tolga'nın. Aklına gelen bir fikirle tereddüt etmeden elini oturan Ebrar'a uzattı. Ebrar kendisine baktığında gülümsedi.

“Haydi gel bir yere gidelim.”

“Ama-“

“Bahane kabul etmiyorum. Hem Erdem ve Nehir bence bugün sensiz idare edebilirler.”

Ebrar içeriye doğru kısa bir bakış atıp Tolga’nın havada bekleyen elini tuttu.

“İçeriden çantamı alayım o halde.”

Tolga anlayışla gözlerini kırpıp geri çekildi ve Ebrar'ın çantasını alıp gelmesini bekledi. Erdem kasada işleri halletmeye devam ederken Ebrar çantasını almış ve ona dönmüştü.

“Tolga beni bir yere götürecekmiş,  neresi olduğunu bilmiyorum. Bugün bensiz idare edersiniz dimi?”

Erdem kaşlarını çarpıp “Hayır.” dediğinde,  Ebrar hayal kırıklığına uğramış gibi dudaklarını büzdü. Koluna taktığı çantasını çıkartmaya koyulurken Erdem konuşmaya devam etti.

“Nehir beni katil ederse suçlu sensin onun için hayır dedim. Yoksa istediğini yap tabii. Burayı hallederiz.”

Göz kırpıp gülümsediğinde Ebrar şakayla omzuna vurdu. Erdem Gökmen'in darbe attığı yerin sızlamasıyla yüzünü buruşturmamak için kendini zorladı. Ebrar'ın eli beklediğinden ağır gelmişti. Bir yandan ona gülmeye çalıştı öte yandan acısının geçmesi için dişlerini birbirine bastırdı.

“Hulk!”

İkaz dolu bir “Ebrar” demesiyle Ebrar kıkırdadı ve Nehir'e kısa bir bakış attı. Müşteriyle yoğun bir sohbet içindeydi.
“Nehir’e de söylersin Tolga daha fazla beklemesin.” dedi ve çıkışa yöneldi.
Erdem ardından tebessüm  ederken çiftin el ele gözden kayboluşunu izledi. Ebrar, Tolga ile eskisi gibi olabilirdi. Buna inanıyordu.



Gökmen karşı dükkanda müşterilerini ağırlarken Gökçe'nin karşı dükkana dikkatle baktığını fark etti.

“Gökçe.”

Olduğu yerde sıçrayıp abisine dönen Gökçe elini kalbine götürdü.

“Efendim abi?”

“Neye bakıyorsun sen.”

“Hiiç.”

Gökmen tek kaşını kaldırıp ona yaklaşırken Gökçe hareketlendi.

“Tedirgin oldun?”

“Hayır abi olmadım.”

“Bir çık bakayım.”

Gökçe dudaklarını ısırıp kenara çekildiğinde Gökmen el ele tutuşup uzaklaşan Ebrar'ı ve Tolga'yı gördü. Derin bir nefes alıp geri çekildi.

“Onları mı izliyordun?”

“Hayır.”

“Küçük cadı röntgenciliğe de başlamış.”

“Hayır ben sadece-“

“Sadece?”

Gökçe dudaklarını ısırıp abisinden bakışlarını kaçırdı. Ne diyecekti? 'Seninle o adamı karşılaştırdım bir an ama sen ona on basıyorsun havada karada.' mı?

“Bilirsin işte merak.”

Gökmen inanmamış gibi kollarını göğsünde birleştirdi. Göker ikilinin arasına başını soktuğunda Gökmen’in ciddiyeti rafa kalkmıştı.

“Abi hesap alman lazım.”

“Tamam.”

Gökmen kollarını çözüp kasaya yöneldiği an Gökçe çıkışa yöneldi.

“Gökçe nereye?”

“Bir komşuya bakıp geleceğim.”

Gökmen başını sallayıp “Tamam.” dedikten sonra ortadan kaybolan kız kardeşinin ardındaki boşluğa bakakaldı. O dükkanda Erdem var mıydı şu an?!



Gökçe Çikolata Rüyasına giriş yaptığında Erdem kasadaydı. Yüzü düne göre biraz daha iyi olan Erdem’e doğru yaklaştı.

“Kolay gelsin.”

Erdem duyduğu sesin sahibine dönmeden önce kalbinin başlattığı atağın durmasını bekledi. Gökçe ısrarla yüzüne bakmaya çalışırken donakalmıştı, Gökçe’nin hırçın bir isyanıyla başını kaldırıp ona baktı.

“Kolay gelsin dendiğinde biz insanlar karşılık olarak sağ ol deriz.”

“Sağ ol.”

Kısa ve tepkisiz bir şekilde aldığı cevap Gökçe’nin canını sıksa da Erdem’in yüzü yine moralini bozmuştu. Eli istemsizce Erdem’in yüzüne doğru giderken Erdem kaşlarını çatmış ne yapacağına anlam vermeye çalışıyordu. Dudağının kenarındaki yaraya dokunduğu an zaman durmuştu Erdem için, çünkü tehlike çanları beyninde durmaksızın çalıyordu.

“Acıyor mu?”

Gökçe'nin sorusuyla başını sağa sola sallarken hala yüzünde gezinen ele karşı atağa geçmemişti. Tam bu esnada Nehir müşteriden ayrılıp kasaya döndüğünde gördüğü manzara ile donakaldı. Erdem hipnoz olmuştu. Nehir kaşlarını merakla kaldırıp Erdem’i bu hale sokan kişiye döndüğünde elindeki tepsi yeri boylamıştı.

Düşen tepsinin sesiyle irkilen Gökçe elini ateşe değdirmiş gibi geri çekerken arkasına döndü. Nehir eğilip yerden tepsiyi almakla uğraşıyor bir yandan müşterilere mahcup bir şekilde “Özür dilerim, sorun yok.” diyordu. Erdem farkında olmadan tuttuğu nefesi serbest bırakırken Nehir'e baktı. Nehir sonunda tepsiyi eline aldığında Erdem'e bir an sinsice gülümsedi. Erdem renk vermemeye çalışarak boğazını temizledi ve önüne döndü. Nehir ikiliye yaklaşıp gülümsedi. Gökçe, Nehir'in bir yerine bir şey oldu mı diye bakınıyor, Erdem yok olmayı diliyordu.

“Hoş geldin Gökçe. Bu ziyareti neye borçluyuz.”

Gökçe kendisine kaş göz işareti yapıp duran Nehir'e anlamsız bir bakış attı.

“Şey... Eee ben Ebrar’ı soracaktım.”

“Az önce gitti.”

“Biliyorum gördüm... Şey ben nasıl olduğunu merak ettim.”

“Sadece Ebrar'ı mı?”

Nehir'in imasını anlamamış bir halde baktığında Nehir boğazını temizleyip onlara özellikle bakmayan Erdem'e kısa bir bakış attı.

“Erdem Abi'yi de merak etmişsin anlaşılan. Elin yüzünde gezintiye çıkmıştı.”

Gökçe yanaklarının kızardığını hissederken alelacele konuşmaya başladı.

“Ben... Ben sadece-“

Erdem’in araya girmesiyle Gökçe durdu.

“Acımıyor.”

“Efendim?”

“Canım acımıyor, geçti.”

Erdem kendinden emin bir şekilde durup Gökçe’ye gülümsediğinde Gökçe'nin yer ayaklarının altından kaymış dünyası tepetaklak olmuştu. Nehir dudaklarını o şekline getirip Erdem'e vay be dercesine bakmaya başladı. Erdem kendisine gözlerini kısıp baktığında boğazını temizledi ve ona doğru yaklaşıp sessizce konuştu.

“Patavatsızlığım işe yaradı galiba.”

Gökçe Nehir'in ne dediğini anlamaya çalışır gibi yüzünü buruştururken Erdem Nehir'e dik dik baktı sadece.

“Gökçe?”

Gökmen kapıda Gökçe'ye bakarken özellikle Erdem'e bakmamak için çabalıyordu.

“Efendim abi?”

“Komşuya bir bakıp gelmen uzun sürdü bence.”

Gökçe kaşlarını çatıp abisine baktı. Niye böyle yapıyordu? Ebrar'ın gitmesine mi kızıyordu?

“Ben geliyordum zaten şimdi.”

“İyi.” diyerek kapıda bekleyen abisine yaklaştı ve Erdem'e son bir bakış atamadı. Az önce Erdem onunla flörtleşmiş miydi yoksa o mu yanlış anlamıştı. Abisiyle beraber kendi dükkanlarına girdiklerinde Gökmen boğazını temizledi.

“Ee ne dedin komşulara? ”

“Hiiç.”

“O yüzden mi yüzün kıpkırmızı.”

“Ne?”

Göker yanına gelip şaşkınca kaşlarını çattığında gözlerini devirdi.

“Gökçe yanaklarına allık mı sürdün yoksa doğal kırmızılıklar mı onlar?”

“Dalga geçme benimle.”

“Abi ne oldu yanaklarına bunun?”

Göker merakla Gökmen’e baktığında Gökmen derin bir nefes alıp verdi.

“Bilmem. Kendisine sor.”

Gökçe elini havada gelişigüzel sallayıp

“Aman hava sıcak işte ondan böyle.” dediğinde Göker inanmamış gibi abisine döndü.

“Sen yemiş olabilirsin ama benim gibi Anadolu çocuğu yemez.”

Gökmen, Göker'in ensesine vurup yüzünü buruşturdu.

“Boş yapma Göker.”

“Sana kendimi kanıtlamak zorunda değilim Göker! Bak işine.”

Gökçe'nin çirkefleşmesiyle yüzünü buruşturan Göker tezgahtan uzaklaşıp bir müşteriye yöneldi.

Ardından Gökçe mutfağa ilerledi. Gökmen'de hemen arkasından.

“Dinliyorum cadı.”

“Abi?”

“Ne oldu dükkanda ve sen neden oraya gittin?”

“Bir şey olmadı Ebrar'ı sormak için gittim.”

“Neyini?”

“Abi kasa!” diye bağıran Göker'in sesiyle Gökmen homurdanarak mutfaktan çıktı ve Gökçe'yi serbest bıraktı.

Gökçe abisinin ardından bir elini kalbine götürdü. Beyninde Erdem'in kullandığı cümle dönüp duruyor nasıl davranacağına karar veremiyordu. İşi bitmişti. Erdem bir güzel üzerine toprak atmak için beklemeliydi.

Elini yelpaze yapıp kendi kendine hava yapmaya başladığında gözlerini havaya dikti. Yaptığı hareket aklına geldikçe yerin dibine girmek istiyor ve bir müddet oradan çıkmak istemiyordu. Nehir pat diye yüzüne ne yaptığını söylediğinde olayı o an idrak etmişti. Farkında olmadan Erdem'in yüzünde elini gezdirmişti.

“Ben ona dokundum!”

Sesli itirafının ardından yutkundu.
Erdem'in o an ne düşündüğünü bilemiyordu. Nehir’in tepkisiyle ancak tepki vermişti. İkisi de birbirinden habersiz transa geçmişti ve bunun farkında değillerdi.



Erdem, Gökçe'nin ardından istifini bozmadı.

“Bana tip tip bakma Nehir.”

Nehir bir elini çenesine yerleştirmiş gözlerini kısmış ve Erdem’in göz hapsine almıştı.

“Tip tip mi bakıyorum?”

Erdem kısa bir bakış atıp gözlerini devirdi. Elini alnına götürüp ovmaya başladı.

“Hani canın acımıyordu?”

“Evet acımıyor.”

“Alnını niye ovuyorsun?”

Erdem sıkıntıyla nefes verip başını hafifçe sağa doğru eğdi.

“Çünkü sen beni geriyorsun.”

“Allah Allah?”

“Hı hı.”

Bir müşterinin girmesiyle rahatlayan Erdem zoraki bir gülümseme ile baktı Nehir'in yüzüne.

“Müşteri!”

Nehir gözlerini devirip arkasını dönerken sessizce cevapladı kendisini.

“Sonra konuşacağız.”

Bu cevabın altında gizli bir tehdit sezen Erdem başını olumsuz anlamda salladı.
Eli istemsizce dudağının kenarına gittiğinde sertçe yutkundu. Gökçe'nin narin elleri yüzünü keşfe çıkmıştı resmen ve ne yaptığını hatırlamıyordu. Nehir'in arsızlığına karşılık Gökçe'ye verdiği cevap onu utandırdığında ise keyiflenmişti. Bu aralar karşısında fazla sallıyordu ama bugün tam anlamıyla emindi. Bu kız kendisine aşık olmuştu. Yani öyle umuyordu. Normalde aşık olmasa bu dibine girdiğinde yaptığı pervasız davranışları sergilemezdi bir kız en azından bunun bilincindeydi. Kendi kendine sırıtıp dudaklarını ısırdığında Nehir'in kaşını gözünü oynattığını gördü. Nehir'e karşı özellikle bu konuyla alakalı kaçınacaktı. Aklının bir köşesine yazdı.



Ebrar, Tolga’nın peşine takılmış sorgusuz sualsiz nereye gittiklerini önemsemiyordu. Tolga kendi kendine gülümsüyor kenetlenen ellerine arada bir bakıp sırıtıyordu. Ebrar’ın arabasını almış sessiz bir yere getirmişti. Güneş gökyüzünde güzel bir şölen oluşturmaya başladığı an bulundukları yerin tepesine yürümeye koyulmuşlardı. Tepenin ucuna geldiklerinde Tolga bağdaş kurup yere oturdu. Ebrar şaşkınca gökyüzüne bakarken Tolga’nın yanına kuruldu.

“Bu... Çok güzel.”

“Beğendin mi?”

Ebrar başını Tolga'ya çevirip gülümsedi.

“Gizli yerin mi?”

Tolga Ebrar’ın meraklı yüzüne bakıp kahkaha attı ve bir elini Ebrar'ın omzuna atıp onu kendisine çekti.

“Gizli yerim falan değil. Yani genelde kalabalık olur burası ama bugün sessiz.”

“Sanki bize özel değil mi?”

“Hı hı.”

Ebrar başını Tolga’nın göğsüne yaslayıp derin bir nefes aldı. Kulağında atan ritmini şaşan kalp Ebrar'a derin bir iç çektirirken kendisi ile Tolga’nın durumunu enine boyuna tekrar gözden geçireceğini kendine hatırlattı. Haklıydı Süleyman Bey... Tolga’nın her hareketi daha da belli ediyordu ona karşı sevgisini, aşkını. Tolga’nın konuşmaya başlamasıyla tamamen ona dikkat kesildi.

“Şimdi... Tam burada, dök içini. Hadi.”

Ebrar başını kaldırıp Tolga'ya baktı.

“Tolga.”

“Benim yanımdayken ama sadece benimleyken bütün saydamlığınla gel bana. Kırıklıklarını paylaş. Yaranı göster. Gizlenme benden.”

Bir eli usul usul Ebrar'ın çenesine kayarken gözlerini gözlerinden ayırmıyordu. Ebrar'ın usul usul gözleri dolmaya başlarken burnunu çekti.

“Tolga.”

“Bak ne yapalım bu akşam burada yaşadığımız ardımızda bırakmaya çalıştığımız ama bir türlü bırakamadığımız kırıkları bırakalım.”

Tolga'nın da gözleri dolmuştu artık.

“Sen beni istediğin kadar kır, parçala sorun değil. Dediğim gibi burada tamamen sileceğim bütün kırıklıkları.”

Ebrar’ın yanağından iki damla yaş süzüldüğünde Tolga dudaklarını topladı.

“Ben çok kırdım seni hem de çok alakasız biri yüzünden. Gözüme perde indi.”

Tolga uzanıp o yaşları silerken gülümsemeye çalıştı.

“Gökmen sana her dokunduğunda sanki kalbim senin elindeymiş de sıkıp parçalıyormuşsun gibi hissettim. Çünkü daha önce hiç olmadı bu... Bir an istemsizce ya kaybedersem diye zor düşüncelerle uğraşırken buldum kendimi.”

“Özür dilerim.”

Tolga alıngan bir bakıp atıp gökyüzüne çevirdi yüzünü.

“Özür dileme yasağı?”

Ebrar güldüğünde ona döndü ve burnunun ucundan öptü.

“Benim sana dair olan tek kırgınlığım bu. Ama senin annene babana bana dair kırıkların canımı acıtıyor.”

“Ben hayatımda önemsenmem gereken iki yegane kişi tarafından önemsenmedim...”

Ebrar başlamıştı ve bakışlarını kaçırıyordu. Tolga ise diyeceklerine odaklanmıştı.

“Babamın hep şirket toplantıları annemin vakıf ve gösteriş geceleri ile geçti çocukluğum. İkisi de ilgilenmedi benimle. Hep yok sayıldım. Babam hep bir adım attı ama daha önce hiç sevme gereği duymadığı için kalakaldı ve vazgeçti sevmekten beni sanırım.... Sanki hayatlarında fazlalıktım bunu hissettirdiler bana. Sonra büyüdüm. Kendi kararlarımı verecek yaşa geldiğimde evden ayrıldım ilk önce. Daha sonra işte üniversite işini hallettim. Her zaman mal varlıklarından bana pay biçtiler. Cemiyetin gözünde yanlış duruma düşmemek için çabaladılar yani. Daha sonra hiçbir destek almadan bildiğim gibi Çikolata Rüyasını açtım.”

Tolga'nın gözlerinin içine baktı çekinerek.

“Sonra sen bana geldiğinde neden olmasın diye düşündüm. Hayatıma er ya da geç birini alacaktım sonuçta. Ama sonra senin sevgin beni afallattı. Evlenme mevzusuna geldiğimizde istesem de hep “Acaba?” sorusu vardı. Biz annem ve babam gibi olur muyuz? sorusu... Bu benim daha önce hissetmediğim sevgiden korkmamdı.”

Tolga ellerini Ebrar'ın yanaklarına koydu.

“Artık korkmuyorsun değil mi?”

Ebrar başını sağa sola salladı.

“Korkmuyorum...”

Bu bir adımdı. Ebrar için büyük Tolga için daha da büyük bir başlangıçtı. Başaracaklardı. Eskisi gibi hatta daha da iyi olacaklardı. Zaman yeterliydi onlara ne de olsa zaman her şeyin ilacıydı...

3 Ağustos 2018 Cuma

HERKESİN KENDİ İÇ HESAPLAŞMASI VAR(21)

Güneş yeni bir günün daha başladığını belli etmek istercesine aydınlığını etrafına saçarken Ebrar gözlerini kısıp oturduğu yerden ayağa kalktı ve perdeyi çekti. Dün akşam olanlardan sonra Tolga ile daha sonra görüşmek üzere ayrılmışlar fakat bu ayrılış Tolga için kalbine oturan ağırlığı da beraberinde getirmişti.

Ailesi karşısında ilk defa farklı görmüştü Ebrar’ı. Sandığından fazla yarası vardı onlara karşı içinde. Gece boyu uyumamış gözüne bir gram uyku girmemişti. Evlilik konusunda Ebrar’ın bu denli temkinli davranışlarının sebebini kavramıştı. Farkında olmadan Ebrar’ı zorladığını düşündü. Eliyle yüzünü sıvazlayıp derin bir nefes aldı. Bundan sonra evliliği ikinci plana atacaktı. Asıl mevzu Ebrar’ın derin yarasını sarmaya çalışmaktı. İnsanlara karşı güçlü dursa da içindeki savunmasız o hiç kimsenin görmek istemediği sesini duyurmadığı kız çocuğunu özgür bırakacaktı...



Ebrar gece boyunca oturduğu koltuktan bir milim kıpırdamamıştı. Annesine ve babasına dedikleri aklından geçiyor, onların yüzleri önüne geliyor ve kendine “Bu yanlış!” diyemiyordu. Çalan telefonuyla irkilip yaşam belirtisi verdiğinde başını kendine gelmek istercesine salladı. Telefonu eline alıp kimin aradığına baktı. Erdem’di. En son konuşmaları iyi geçmişti ama bu saatte aramasının sebebini düşünmek istemiyordu.

“Efendim?”

“Günaydın Ebrar.”

“Günaydın.”

Bir elini ensesine atıp ovarken başını sağa sola eğdi. Erdem’in sorduğu soruyla bakışlarını karşısında duvarda takılı olan saate çevirdi.

“Ne zaman işe gelirsin?”

Biraz uyumaya çalışacaktı. Dalgınlığını üzerinden atması lazımdı.

“Ah, bugün biraz geç gelebilirim.”

“Tamam.”

“Nehir ile uslu uslu durur musunuz?”

Karşı tarafta Erdem bu ani soruyla ve sorma ses tonuyla kaşlarını havaya kaldırdı.

“Deneriz.”

“Tamam.”

“Tamam.”

“O zaman geldiğinde görüşürüz.”

“Görüşürüz.”

Ebrar telefonu kapatıp bir kenara koyduktan sonra ellerini şakaklarına dayayıp gözlerini tavana dikti. Bugün sessizliğe ihtiyacı vardı.



Erdem telefonu kapattıktan sonra hiç beklemeden doğruca Nehir’i aradı. Ebrar’daki ses değişimi tedirgin etmişti. Nehir uzun süren telefon çalışından sonra cevapladı aramasını.

“Karga daha malum besinini yemeden-“

“Nehir?”

“Erdem abi sen misin?!”

“Kimi bekliyordun sen?”

“Ki... Kimseyi ama sen bu saatte neden aradın daha vakit vardı.”

“Ebrar’a ne oldu?”

“Hı?”

“Ebrar diyorum ne oldu kıza diyorum Nehir.”

Nehir gözlerini ovup yatağından kalkarken sendeledi.

“Dün annesi dükkana geldi.”

Erdem olduğu yerde kalırken elindeki çay bardağını bir kenara koydu. Demek annesi gelmişti? Nehir bir süre sessiz kaldığında boğazını temizledi. Ama Nehir bu esnada kendini yatağa bırakmış ve horlama moduna geçmişti. Erdem telefonu kulağından uzaklaştırıp sanki karşısında Nehir varmış gibi telefona baktı.

“Nehir?”

“He evet buyurun sipariş nedir?”

Erdem gülmesini bastırmak için dudaklarını sıkı sıkıya tutarken sesinin düzgün çıkmasına dikkat ediyordu.

“Dükkanı bugün biraz daha erken açar mısın? Ben de erkenden geleceğim. Konuşmamız gereken konular var.”

“Dün olan olaydan dolayı gerçekten özür dilerim. Beni öldürme!”

Erdem uyku sersemi olan Nehir’e karşı gözlerini o görmese de devirdi.

“Seni öldürme gibi bir niyetim yok Nehir... Henüz.”

Nehir uykusu kaçmış bir halde yataktan fırladığında kolunu birkaç parça eşyaya çarptı. Erdem arka taraftan duyduğu seslerle kahkahasını serbest bıraktı. Erdem’in kahkahası kulaklarında yankılanan Nehir olduğu yerde kalakaldı. Resmen uykusu kaçsın diye böyle bir şey demişti ve başarılı olmuştu. Gözlerini kısıp telefona öldürücü bir bakış attı.

“Dükkanda görüşürüz Erdem abi!”

“Görüşürüz Nehir.”

Kapanan telefonların ardından ikili birkaç saniye öylece durduktan sonra kahkahalarını yeniden serbest bıraktı.



Aradan geçen birkaç saat sonunda gün Gökmen için başlamıştı. Esneyip yatağından kalktıktan sonra güneşi selamlamak adına perdeyi açıp gülümsedi. Ebrar’la dün iyi bir şekilde vedalaşmışlardı. Banyoya yönelip kısa bir duş aldıktan sonra kıyafetlerini giyip evden çıktı ve doğruca ailesinin evine doğru arabayı sürdü. Evde dün akşamdan beri içi içini yiyen bir adet Gökçe bütün olaylardan habersiz Göker sabah kahvaltısı masasında oturuyorlardı.  Neşe Hanım elindeki son tabağı da masaya yerleştirdikten sonra eşine gülümsedi.

“Gökmen kahvaltıya gelecekmiş mesaj attı.”

Gökçe babasına yandan bir bakış atıp önüne döndü. Dün akşam babası kendisiyle beklemediği bir konuşma gerçekleştirmişti. Eve geldiklerinde babasının çalışma odasına geçmişler ve yaklaşık bir saat boyunca konuşmuşlardı. Babasının fikirleriyle daha farklı bakmaya başlamıştı olaya, ama bir yerde babasının “Ebrar gibi bir gelinim olmasını isterdim açıkçası.” demesiyle afallamıştı. Abisini gözünün önüne getirdiğinde Ebrar’dan etkilendiğini yok saymamıştı. Ama Ebrar’ın dünyasında apayrı olaylar vardı yeni fark etmişti. Annesiyle karşılaşması hiç onun için sevindirici olmamıştı mesela. Neşe Hanım’a kısaca bakıp önüne döndü. Kendisi annesiyle uzun zaman görüşmese ve annesi kendisine sürpriz yapıp gelse sevinçten havalara uçardı ama Ebrar kalakalmıştı. Zorla annesine sarılmıştı. Ebrar’a karşı ördüğü duvarları yavaş yavaş indiriyordu farkında olmadan ve bundan gocunmuyordu.

Düşünceleri içinde boğulurken masadaki sessizliğini fark edenler kendi aralarında bakışmıştı. Aniden kapının çalmasıyla Göker kalkıp kapıya gitti. Açılan kapıyla abi kardeş selamlaşmasını duyduğunda başını kaldırıp babasına baktı. Arslan Bey gülümseyip elini tuttuğunda o da babasının elini sıkıca tuttu.

“Off bakıyorum da yine formunuzdasınız Gökmen Bey.”

“Göker bana iltifat ederken iki kez düşün. Cümle de hata var, mesela benim hep formumda olduğum gibi.”

Göker yüzünü buruşturup kapıdan geri çekilirken abisine “Üzgünüm majesteleri beni affedin.” diye mırıldanmadan edemedi.

Gökmen karşılık olarak “Bir daha olmasın.” dediğinde ikili evi kahkahalarıyla sarsmıştı.
Mutfağa doğru geçtikleri esnada Gökçe gülümseyerek abisine baktı. Gökmen Gökçe ile göz göze geldiğinde gülümsedi. Aklında direk Erdem belirdiğinde dişlerini sıktı. Masaya oturduklarında babası başıyla selam verdi. Neşe Hanım’a yandan bir bakış atıp Gökmen’e döndü.

“Masaya en son benim oturmam sizin beni beklemeniz gerekiyor ama nasıl oluyorsa hep en son gelen sen, bekleyen ben oluyorum Gökmen.”

Neşe Hanım kocasına ayıplarcasına bir bakış attıktan sonra Gökmen’den önce cevap verdi. Arslan Bey’in istediği ayağına gelmişti. Gökmen babasının annesine karşı yaptığı atağı anlayıp babasına göz kırptı.

“Çocuk her zaman geliyor sanki Arslan Bey. Ne olmuş azıcık beklediysen.”

Arslan Bey Neşe Hanım’ın ciddi tavrıyla yutkunurken Göker’e baktı. Yerinde kahkaha atmamak için kendini sıkıyordu. Gözlerini kısıp “Göker.” dediğinde Göker duruşunu dikleştirip “Efendim baba? ” dedi.

“Sen bugün dükkanı erken açacakmışsın.”

Göker başını sağa sola sallayıp “Yoo.” dedikten sonra, Gökmen’e dönüp “Öyle mi abi erken mi açacakmışım?” diye sordu.
Babasına kısa bir bakış atan Gökmen “Öyle hadi kalk.” dedi gülerek.

Arslan Bey çocuksu bir edayla gülümsediğinde Neşe Hanım’dan beklenilen tepki gelmişti yine.

“Çocuk daha kahvaltısını yapmadı Arslan!”

“Yolda giderken yer bir şeyler Neşe Hanım. Hadi Göker kalk.”

“Otur Göker.”

“Göker kalk.”

“Otur Göker.”

“Göker-“

“Ay yeter heyheylerimi tepeme dikme benim Arslan. Göker ye güzelce öyle çık.”

Arslan Bey karısının ağzının payını vermesiyle aşkla ona bakarken Göker dumura uğramış bir ifade ile kalakalmıştı. Gökmen kahkahasını serbest bıraktığında Gökçe’de abisine eşlik etmişti. Babasının bazen kendilerinden fazla annesine nazlandığı, ama bunu yaparken kendilerini kullanması su götürmez bir gerçekti. Neşe Hanım sakinleşmeye çalışırken Arslan Bey kahvaltı tabağını doldurmaya başladı. Kendisine göz kırpıp gülümsediğinde gözlerini kıstı. Kocası madem savaş istiyordu karşılık alırdı.

“Arslan bırak tabağı.”

“Efendim?”

“Bırak tabağı Arslan.”

“Karıcığım...”

“Arslan.”

Arslan Bey tabağı elinden bırakırken Göker’e sinirli bir bakış attı.

“Senin yüzünden aç bırakacak annen beni mutlu musun?”

“Baba ben ne yaptım ya? ”

“Sus rezil herif.”

Gökçe artık gülmekten gözlerindeki yaşları serbest bırakırken birkaç saniye sonra bütün masa kahkaha sesleriyle dolmuştu. Gökmen ailesine sevgi dolu bakarken bir kez daha şükretti.  Herkes eşit aileye sahip olamıyordu. Kimisi yaralarken çocukları, kimisi sevgiyle besliyordu sadece. Ve bu aile sevgi her şeyden önce geliyordu.



Nehir sokağa erkenden giriş yaptığı an Süleyman Bey’in dükkanına gazeteyi bıraktı. Henüz ortalık sakinken dükkanı açmak ona kötü geliyordu. Sokağın sonundan gelen Erdem’i gördüğünde uykulu gözlerini ovaladı. Dünden beri kendi kendini yargılarken Erdem’in fırçasını yemek ona zulüm mü yoksa ödül mü olacaktı bilemiyordu. Kepengi eğilip kaldırırken Erdem yardımcı oldu.

“Günaydın.”

“Benim günüm aslında hala aymadı ama sen öyle diyorsan...”

Erdem duruşunu dikleştirip Nehir’e alaycı bir bakış attığında Nehir kapının anahtarını çantasından çıkartıp oflayarak kapıyı açmaya koyuldu. Açtığı kapıyı geriye doğru iterken Erdem onun girmesini bekledi. Bir süre kapıdan içeri adımını atmayan Nehir olduğu yerde öylece kaldı.

“Nehir girsene kızım.”

Başını sağa sola sallayıp kendine gelmeye çalıştı. Erdem’i onaylayıp içeriye girdiğinde bir sandalyeye bıraktı kendini daha sonra masaya başını bıraktı. Erdem başında dikilip homurdandığında Nehir cıkcıklayıp başını diğer tarafa çevirdi.

“Sabahın köründe uykumu bozman yetmiyormuş gibi, daha millet dükkanını açmamışken bana dükkanı açtırtman acımasızlığının kaçıncı evresi söyler misin?”

Erdem masaya koyduğu başını kaldırmadan mırıldanan Nehir’in dediklerinden sonra ellerini cebine koydu. Boğazını temizleyip tane tane konuşmaya başladı.

“Öncelikle senin işlerini bu sabah zaten ben yapacağım.”

Nehir tek gözünü açıp ona bir bakış atıp dalga geçip geçmediğini ölçtü. Gayet ciddi gözüken Erdem’e hafifçe gülümsedi.

“Sen acımasız değilsin.”

Erdem gülüp başını salladığında Nehir gözlerini kapadı.

“Ama yine de yatağımdan ayırdın. Sen acımasızsın.”

Erdem şaşkınca Nehir’in kapalı gözlerini bakarken kalakalmıştı.

“Benimle ne konuşacaksın?”

Nehir istemeye istemeye gözünü açıp başını masadan kaldırdı ve ellerini çenesine yasladı. Dağınık saçından yüzüne düşenleri geriye doğru atıp Erdem’e kısa bir bakış attı.

Erdem karşısındaki sandalyeyi çekip oturduğunda dilini damağına vurup şaklattıktan sonra Nehir’e baktı.

“Konu çok basit. Ebrar’ın annesiyle dün ne oldu onu anlatacaksın.”

“Bu mu yani telefonda da anlatabilirdim bunu ben sana.”

“Hayır anlatamazdın uyuyakalırdın.”

Nehir Erdem’in kurduğu cümlenin doğruluk oranını gözden geçirdikten sonra sıkıntılı bir nefes verdi.

“Ta-mam. Haklısın uyuyakalırdım. Her neyse dün gayet şık giyimli bir kadın geldi bende müşteri diye gayet hoş bir şekilde karşıladım ama kadın ne yaptı!”

Bir süre duraksadı ve karşısındaki kişinin Erdem olduğunu unutarak heyecanlı  bir tepki bekledi. İstediğini alamayınca uykusuzluğun da getirdiği huysuzlukla küçük Erdem'in dediği gibi tam anlamıyla celledi.

"Ya! Erdem abi! Sorsana ne yaptı diye!”

Erdem sabırla “Ne  yaptı?” diye sorup anlatmasını bekledi. Nehir ise beklediği soru gelince sanki Firdevs Hanım karşısındaymış gibi bir moda bürünüp nefretle karşısına baktı.

“Beni görmemezlikten geldi ve direk Ebrar’a yönelip 'Kızım' dedi!”

Erdem ifadesizliğini bozup tek kaşını kaldırırken sessizce Nehir’in devam etmesini bekledi.

“Sonra işte Ebrar gördüğünde şaşırdı hatta gördüğüne sevinmedi bile. Bir görsen sarılırken bile zorlanmıştı. Kıyamam canıma ben ya minnoş çok üzüldü.”

Erdem Nehir’in araya koyduğu tepkilerine gülmek istese de Ebrar’ı düşünüyor kızın sıkıntılı olması canını sıkıyordu.

“Asıl üzen mevzu da şey oldu Gökmen’in babası buraya gelmişti ve onu dünürü sandı yani Tolga’nın babası sandı. Düşünebiliyor musun? Kadın daha dünürünü bile tanımıyor!”

Erdem oturduğu yerde geriye doğru yaslandı. Nehir’e devam et dercesine bir bakış attı.

“Ebrar’da annesini dışarı çıkarttı. Bir şeyler konuştular. Annesi gitti ve sonra...” Yüzü düşüp gözleri dolduğunda Erdem’e kısa bir bakış attı.

“Ebrar ağladı.”

Erdem öne doğru eğilip Nehir’in dolan gözlerine bakmaya çalıştı.

“Sonra konuştunuz mu peki Ebrar’la?”

“Sadece yine ailesinin kendisini anlamadığını söyledi. Akşam detaylıca konuşuruz sanıyordum ama Tolga’yı çağırmıştı. Ona da ailesinin geldiğini söylemesinin doğru olacağını düşünüyordu. Sonra vedalaştık falan öyle yani.”

Erdem düşünceli bir tavra büründüğünde kaşlarını çattı.

“Benden sakladığın bir şey mi var Erdem abi?”

Erdem başını olumsuz anlamda sallayıp bakışlarını onunla buluşturdu.

“Hayır yok sabah onu aradığımda bir şey olduğunu sezmiştim de. Sesi çok yorgun geliyordu. İçime dert oldu. Bugün zaten geç gelecek biraz. Geldiğinde yine ikimiz idare ederiz kafeyi. Mutfakta işlerimi erkenden bitirip kasaya bakarım yine. O yüzden sana erken gel dedim.”

Nehir hafifçe gülümseyip Erdem’in koluna vurduğunda “İyi kalpli Hulk.” diye mırıldandı. Erdem Nehir’in bu haline gülmeden duramadı. Oturduğu yerden kalkıp arka tarafa gitti ve temizlik malzemelerini aldı. Gömleğini çıkartıp askıya astığı esnada Nehir ona gülerek bakıyordu.

“Cidden temizleyeceksin.” dedi.

Erdem başını sağa doğru eğip Nehir’e göz kırptı.

“Elimden geldiği kadar sessiz olmaya çalışacağım sen de biraz uyumayı dene.”

Nehir gülerek başını tekrar masaya bıraktığında gözlerini kapadı. Çok geçmeden uykuya dalmıştı.



Göker, Gökmen ve Gökçe mahalleye girdiğinde esnafta dükkanını açmaya koyulmuştu. Herkesle selamlaşan üçlü kardeş kendi dükkanlarına geldiklerinde karşıya baktılar. Gökçe Ebrar’ı düşünüyordu.

“Erkenciler.”

Göker’in konuşmasıyla Gökçe ona döndü.

“Önemli işleri vardır belki.”

Gökmen’in iddiasıyla başlarını sallayan ikizler abilerinin açtığı kapıdan içeri girdiler. Göker bilgisayarın başına geçip hemen müzik listesi ayarlamaya koyulduğunda Gökçe temizlik malzemelerini almak için arkaya yönelmişti. Gökmen zaman kaybetmeden dışarı çıkacak masaları çıkartırken sessiz iş dağılımından memnun olmuştu. Dışarı bıraktığı masayı düzeltip içeri gireceği esnada Süleyman Bey’i fark etti. Elinde tuttuğu gazete ile Ebrar’ın dükkanına doğru ilerliyordu.

“Günaydın Süleyman Amca.”

Süleyman Bey durup Gökmen’e baktı ve babacan bir edayla gülümsedi.

“Günaydın evladım.”

“Nasılsınız?”

“İyiyim evladım sağ ol sen nasılsın?”

“İyiyim bende teşekkür ederim. Ebrar’ın yanına mı?”

“Ha yok. Nehir’in yanına, bana dün ki gazetenin aynısını getirmiş. Bir fırça çekeyim dedim.”

Gökmen güldüğünde Süleyman Bey’de gülümseyip Ebrar’ın kafesine yöneldi.
Göker içeriden hareketli bir şarkı açtığında elini istemsizce kulaklarına götürdü.

“Oğlum kıssana biraz şunu!”

“Abi dur ya kendimize gelelim.”

“Mahalleyi ayağa kaldıracaksın gereksiz!”

Müziğin sesi biraz kısılırken Göker alıngan bir tavra bürünmüştü bile.

“Saat kaç oldu kalksınlar tabii.”

Gökçe elinde temizlik malzemeleriyle ortalıkta dolanırken Göker’e “Seviyesiz.” diyerek tepkisini belirtti.

Gökmen “Ya sabır.” dediğinde ikisi de sus pus olmuştu.

Güneşin tam tepede olduğu an Ebrar sokağa gelmişti. Herkesle selamlaşıp adımlarını doğruca kafeye yönlendirdi. Derin bir nefes alıp kafeye girdiğinde Tolga’yı görmeyi hiç beklemiyordu. Kolundaki saate kısa bir bakış atıp kaşlarını çattı. İş saatinde gelmesini hiç beklemiyordu. Tolga Ebrar’ı görür görmez oturduğu yerden kalkarken Erdem Tolga’da ki hareketliliği fark edip bakışlarını kapıya çevirdi.  Ebrar Tolga’yı görmenin vermiş olduğu şaşkınlıkla afallamış bir halde öylece duruyordu. Arkasında dükkana girmek için bekleyen müşteriyi fark etmemişti bile. Erdem’in uyarırcasına öksürdüğünde omzunun üzerinden arkaya kısa bir bakış atmış daha sonra mahcup bir şekilde kapının önünden çekilmişti.

“Pardon, fark etmedim.”

Müşteri sevimli bir şekilde gülümseyip içeri girdi. Nehir müşteri ile ilgilenirken arada Ebrar’a bakış atmaktan geri kalmıyordu. Erdem Tolga’nın yüzündeki kararsızlığı fark ettiğinde ona seslendi.

“Gitsene kızın yanına oğlum.”

Tolga Erdem’in komutuyla harekete geçerken Ebrar hala ona bakıyordu. Yüz yüze geldiklerinde Tolga gülümsedi.

“Merhaba.”

“Senin işin yok mu?”

Ebrar’dan beklemediği bir karşılık aldığında yutkundu.

“Vardı ama erken bitirdim ve buraya geldim.”

Ebrar anlayışla başını sallayıp bakışlarını kaçırdı. Dün akşam için Tolga’ya karşı utancı vardı ve geçmemişti. Karşısında şimdi durmuş kendisine aşkla bakan adama ne diyeceğini bilemiyordu.

“Oturalım mı biraz?”

Tolga’nın beklentiyle yüzüne bakmasıyla gülümsedi. Başını sallayıp köşedeki masaya geçti. Tolga karşısına geçip oturdu.

“Uyumamışsın.”

Ebrar şaşkınca Tolga’ya bakarken Tolga anlayışla gülümsedi.

“Gözlerin şiş ve kızarık.”

“Aslında uyumaya çalıştım ama sanırım pek başarılı olamadım.”

Tolga ellerini tutmak için masaya ellerini koyup ona uzattığında Ebrar karşılık verdi. Tolga’nın elini tuttuğunda yükünün biraz hafiflediğini hissetti. Bakışlarını usulca ona çevirdiğinde Tolga’nın ikisinin birleşen ellerine bakıp gülümsediğini fark etti.

“Tolga?”

“Efendim.”

Ebrar başını sağa doğru eğip mahcup bir şekilde baktı.

“Dün akşam için özür dilerim.”

“Yo yo özür dilemeni gerektirecek bir şey yok emin olabilirsin. Sen haklısın çünkü. Annen ve babanın yaklaşımları kırıcı olsa da umurumda değil. Önemli olan sensin, senin fikirlerin. Ve sen onlar gibi değilsin. Ben aşık olduğum kadının ne kadar naif ve alçak gönüllü olduğunu biliyorum. ”

Ebrar dolan gözlerini kaçırıp, Tolga’nın 'Sen onlar gibi değilsin.' demesiyle boğazına oturan yumruyla baş etmeye çalıştı. Ne annesi ne de babası gibiydi evet. Bu yüzden onlar onu anlamıyordu.

“Ebrar, bir tanem-“

“Özür dilerim.”

“Bir kez daha özür dilersen ağlayacağım!”

Tolga’nın gülerek ettiği isyana yandan bir bakış attığında duraksadı. Sırf kendisi gülsün diye kurduğu cümle ile aldığı yüz ifadesi Ebrar’ı savunmasız yakalamıştı.
Tolga yavaş yavaş gülmesine son verirken Ebrar “Hayır.” diye mırıldandı.

“Anlamadım?”

“Biraz güler misin?”

Tolga şaşkınlığa uğrasa da belli etmemeye çalıştı. Ebrar dolan gözleriyle kendisine bakıp küçük bir kız çocuğu gibi “Lütfen.” dediğinde gülümsedi. Ebrar’ın gözünden bir damla yaş firar ettiğinde gülmek ilk defa canını acıtıyordu. Uzanıp o gözyaşını silerken Ebrar ısrarla gülümsemesini izliyordu. En sonunda “Senin en son ne zaman güldüğünü unuttum.” dediğinde Tolga için zaman durdu. Gülümsemesi istemsizce yüzünden silinirken dikkatle Ebrar’a baktı.

Ebrar dudaklarından çıkan cümlenin ne olduğunu bilerek onaylarcasına başını salladı.

“Kırdım, incittim, konuşmak bile istemedim. Sana karşı son zamanlarda kapalı bir kutudan farksızdım.”

Tolga duyduğu cümlelerle gözlerinin dolmasına engel olmaya çalıştı. Ebrar şu an karşısında hatalarını bütün çıplaklığıyla dile getiriyordu.

“Ve sen hiç böyle bir muameleyi hak etmedin.”

Tolga tuttuğu elini hafifçe sıkıp dudaklarına götürdü. Küçük masum bir buse kondurup derin titrek bir nefes aldı.

“Ah Ebrar.”

Ebrar başını olumsuz anlamda salladığında ikisi de sustu. Sadece birbirlerine bakakaldılar. Ta ki Nehir’in Ebrar’a seslenmesine kadar.

“Ebrar Süleyman Amca seni dükkanına bekliyor.”

Tolga’ya kısa bir bakış atıp oturduğu yerden kalkarken ellerini ondan çekti. Tolga anlayışla bakıp gülümsediğinde çıkışa yöneldi. Ebrar’ın gitmesiyle gözünden akan yaşı hızlıca silen Tolga Erdem’in yanına ilerledi.

“Kafayı yiyeceğim! Her şeyden kendini suçluyor.”

Erdem “Anlıyorum.” dediğinde Tolga eliyle yüzünü sıvazladı.

“Ben onun yaptığı yanlışları kendi içimde doğru hale getiriyorum onun haklılığını savunuyorum... Ama o tamamen karmaşık bir hale dönüştürüyor içinde ve bana enkaz halinde geliyor. Onarmak için elimden geleni yapmaya çalışırken beni gafil avlıyor. Onun yaralarını sarmama müsaade etmiyor.”

Erdem karşısında çırpınan çaresiz bir adamın titreyen sesiyle başını kaldırıp Tolga’ya baktı.

“Zamana ihtiyacı var biliyorsun değil mi?

Son zamanlarda birbirinizi çok gereksiz yere kırdınız.”

Tolga başını onaylarcasına sallayıp önüne döndü.

“Ne yapmalıyım sence?”

“Bilmiyorum. Tavsiye alacağın en son insanım diyebilirim.”

Tolga kısaca Erdem’e bakıp ellerini beline koydu.

“Sen ciddi misin?”

Erdem normal bir şey gibi kafasını salladığında Nehir elindeki boş tepsiyi aralarında duran tezgaha koydu.

“Gayet ciddi.”

Tolga şaşırmış bir şekilde Erdem’e baktığında Erdem dudaklarını içeri doğru toplamış bakışlarını kaçırıyordu. Bu gerildiğinin işaretiydi. Konu üzerinde fazla durmaması gerektiğini kendini hatırlatıp Nehir’e dönen Tolga Nehir kendisine baktığında bir elini ensesine attı.

“Süleyman Amca neden çağırdı Ebrar’ı?”

“Bu sabah yanlış gazete almışım da ben onun fırçasını çekti sabah gelip, sonra dün annesinin mahalleye gelme mevzusunu sordu. Ebrar’ın ağladığını görmüş falan. Konuşacağım onunla dedi geldiği gibi yanıma gelsin dedi ve gitti.”

“Ebrar dün ağladı mı?”

Nehir “Sanırım yine pot kırdım.” diye mırıldandığında Erdem homurdanmakla meşguldü.

“Şom ağzını biraz kapamaya çalışsan keşke.”

Tolga kapıya yönelip kendini dışarı attığında Nehir Erdem’e döndü.

“Sen beni öldür gitsin valla Erdem abi. Ben yaşamayı hak etmiyorum.”

Erdem gözlerini devirip dışarıya baktıktan sonra Nehir’e kısa bir bakış atıp müşterileri işaret etti.

“Kızım git işine bak. Asabımı bozma benim.”

“Hadi Hulk yapabilirsin.”

Nehir’e yüzünü buruşturup baktığında Nehir bakışlarını yere çevirip sanki bir şey bulmuş gibi arkasını döndü ve hızlı adımlarla uzaklaştı.




Süleyman Bey’in dükkanına gelen Ebrar çalışanlara gülümsedi.

“Hoş geldin Ebrar abla.”

“Hoş buldum çocuklar. Süleyman Amca nerede?”

“Usta odasında abla seni bekliyor o da.”

Ebrar başını anladım dercesine sallayıp adımlarını Süleyman Bey’in odasına yönlendirirken “Kızgın mı?” diye sormadan edemedi. Çocuklar birbirlerine bakıp güldükten sonra Ebrar’a karşı başlarını sağa sola salladılar. Derin bir nefes alıp Süleyman Bey’in odasının kapısını tıklatan Ebrar içeriden “Gel.” diyen Süleyman Bey’i daha fazla bekletmeden odaya girdi.

“Gel kızım geç otur seni bekliyordum bende. Bugün tembelsin.”

Ebrar hafifçe gülüp Süleyman bey’in karşısındaki koltuğa oturdu.

“Öyle oldu biraz.”

“Eee anlat bakalım. Dün akşam nasıl geçti?”

Ebrar çekinerek Süleyman Bey’e baktı. Süleyman Bey öne doğru eğilip itiraz kabul etmeyen bir bakış attığında dün akşamı anlatmaya başladı. Sonlara doğru Süleyman Bey’in kaşları çatılmıştı. Ebrar beklemediği tepki ile karşılaşınca kalakalmıştı.

“Az bile demişsin kızım.”

“E-efendim?”

“Tabi ya az bile demişsin. Tolga’yı da güzel bir şekilde savunmuşsun.”

“Ama onu çok üzüyorum.”

Süleyman Bey bir eliyle sakalını sıvazlayıp duruşunu dikleştirdi ve gözlerini Ebrar’a dikti.

“Tabi ki de üzeceksin. Her ilişkide ya kız ya da erkek muhakkak biri diğerini daha fazla üzer. Önemli olan sonucunda ne derece kenetlenmeniz.”

“Ya kenetlenemiyorsak Süleyman Amca?”

“Sen ne dediğini duyuyor musun Ebrar?”

Ebrar endişeyle dudaklarını ısırdığında bakışlarını Süleyman Bey’den kaçırmaya çalıştı.

“Ben artık duygularımdan emin olamıyorum.”

Süleyman Bey oturduğu yerden kalkıp ona doğru yaklaşırken konuşmaya başladı.

“Çocuğun senin gözünün içine nasıl baktığını çok iyi görüyorum. Ve sen son zamanlarda bir hayli gerginsin. Bunun sebebini Gökmen’e bağlıyorum çünkü bir rekabet var aranızda en başından beri.”

“Ama Tolga Gökmen hakkında yanlış şeyler düşünüyor.”

“Ne gibi? Seni kaybetmek gibi mi?”

Ebrar başını çekinerek salladığında Süleyman Bey bir elini omzuna koyup hafifçe sıktı.

“Bu çocuk deli nedense kendimi görüyorum onda. Kıskanıyor kızım seni gayet normal böyle düşünmesi. Ayrıca duyduğum haberlere göre sen hiç Gökmen’den bahsetmemişsin ona.”

“Sana kim-“

“Kuşlar söyledi.”

Ebrar alıngan bir bakış attığında gülümsedi.

“Kafan karışık bu aralar bu yüzden Tolga ile alakalı çoğu şeye olmayacak gözüyle bakıyor olabilirsin. Evlilik mevzusunu da büyütme. Bırak annenler gitsin o zaman biz kendi aramızda yaparız sizin düğününüzü. Sıkma canını kızım sen.”

Ebrar duyduklarıyla kendini ağlamamak için sıkarken sadece başını olur anlamında sallamakla yetindi. Süleyman Bey yanına oturup elini tuttuğunda ona mahcup bir şekilde baktı.

“Şimdi Tolga ile ilişkini otur defalarca düşün. Sonunda pişman olma kızım. O çocuk seni mutlu edecek inan.”

Ebrar başını sallayıp gülümsedikten sonra kalkıp Süleyman Bey’e sarıldı.

“Teşekkür ederim. Beni anlayışla karşıladığın için. Beni dinlediğin için.”

“Ebrar sen benim kızım sayılırsın. Herkese kızım derim senin için. Beni bir baba olarak görmen bile ne kadar ruhumu okşuyor.”

Ebrar gülüp geri çekildiğinde Süleyman Bey göz kırptı.

“Hadi bakalım. Şimdi işinin başına dön.”

Ebrar oturduğu yerden kalkıp kapıya yöneldi. Çıkacağı esnada Süleyman Bey’in “Ebrar?” demesiyle duraksayıp omzunun üzerinden ona baktı.

“Efendim?”

“Unutma herkesin bir iç hesaplaşması var.”

Ebrar başını sallayıp odadan çıktıktan sonra çalışanlara son kez kolay gelsin deyip dükkandan çıktı.

Düşünecekti. Enine boyuna düşünecekti. Sonunda kendi mutluluğu için bir karar verecekti. Telefonunun titremesiyle duraksayıp elini cebine attı. Telefonu çıkartıp baktığında annesinden mesaj geldiğini gördü.

“İki gün sonra dönüyoruz.”

Telefonu cebine atıp derin bir nefes aldığı an şundan emindi. Kararı ne olursa olsun evlendiğinde ne Firdevs Hanım ne de Behçet Bey yanında olacaktı. İkisi de kendisini bir kez daha yok saymayı tercih etmişti.

26 Temmuz 2018 Perşembe

HAT KARIŞIKLIĞI(20)

Herkes kendi içinde şaşkınlığı ayrı doruk noktalarında yaşarken düşen bardak sesiyle Gökçe özür dileyerek önüne döndü. Gerginlikten etkilenmeden ve bardağın kırılmasını umursamadan, Arslan Bey’e dönen Ebrar’ın annesi elini uzatıp bekledi. Gökçe’yi yok sayıyordu kısmen. Ebrar, sakin fakat uyarır bir tarzda “Anne.” dediğinde annesinin nihayet kendine dönen bakışlarına karşılık başını olumsuz anlamda salladı. Gözlerindeki kırgınlığı fark etmesini bekledi... Beklediği gibi olmadı.

Bazen tek bir saniye, sadece bir saniye insan karşısındaki insanın kendisini anlamasını isterdi. Ebrar’ın da şu an istediği sadece buydu ama nafileydi. Annesi tek kaşını kaldırıp bir kendisine bir Arslan Bey’e baktı. Yanlışlık mı oldu diyerek içten içe kendince konuşsa da duruşundan taviz vermedi. Arslan Bey oturduğu yerden kalkıp Gökçe’ye bakıp boğazını temizledikten sonra kadına döndü. Gökçe özellikle babasının ne yapacağını bekliyordu.

O esnada içeriye Gökmen’in girmesiyle Nehir elini alnına vurup Ebrar’a telaşlı bir bakış attı. Ebrar annesine dikkatle bakarken Arslan Bey’in annesine döndüğünü görmüyordu bile. Arslan Bey konuşmaya başladığında anne kızın bakışları ona döndü.

“Sanırım ortada bir-“

“Baba.”

Gökmen’in seslenmesiyle Arslan bey duraksadı.

“Gökmen.”

Arslan Bey’in baktığı yere kadın omzunun üzerinden bir bakış attıktan sonra Ebrar’a döndü.

“Adı Tolga sanıyordum. Yoksa başka bir kardeşi daha mı vardı Ebrar?”

Nehir Gökmen’e ısrarla bakıp susması için işaret ederken, Gökmen babasının yanında kendisine bakan kadına kısaca bir bakış attı. Kadının kendisine baktığını fark ettiğinde, gözlerini ondan kaçırıp ardında duran Ebrar’ı fark ettiğinde yutkunmamaya çalıştı. Gözlerinde fark ettiği kırgınlık onun bir an dikkatinin bozulmasına sebep olsa da hafifçe boğazını temizledi. Kadının kurduğu cümleyi tam duyamamıştı.
Ebrar annesine “Hayır.” diyerek Gökmen’e baktı. Gökçe bir şey dese tamamen olay çıkılmaz hale dönebilirdi. Annesi bir şey demek için ağzını açtığında konuşmaya başladı.

“Anne bir dakika benimle gelir misin?”

Kadın Arslan Bey’e bakıp gülümsedikten sonra Ebrar’a döndü.

“Tabi.”

Ebrar annesine çıkışı gösterdi. Arslan Bey’e bakıp mahcup bir şekilde dudaklarını kıpırdatıp özür dilerken dudaklarının titremesine engel olmaya çalıştı. Arslan Bey anlayışla başını salladıktan sonra Gökçe’ye baktı.

“Abine bir şey söyleme.”

Gökçe derin bir nefes alıp bakışlarını yere indirdi. Ebrar ve annesi kafeden çıktıktan sonra Gökmen yanlarına geldi.

“Ortada garip bir durum mu var bana mı öyle geliyor?”

Arslan Bey alay edercesine gülüp başını sağa sola sallarken dışarıya kısa bir bakış attı. Ebrar’ın yüz ifadesindeki hüzün canını sıkmıştı. Gökmen’e dönüp “Sana öyle geliyor.” diyip Gökçe’ye döndü.

“Değil mi Gökçe?”

Gökçe babasını onaylarken dışarıya bakıyordu. Gökmen “Ebrar’ın yanındaki kim?” diye sorduğunda Gökçe “Annesi.” diye karşılık verdi.

Nehir bir ileri, bir geri volta atarken kadının hareketlerini düşündü. Bir insan bu kadar kendini bilmez olmamalı diye düşündü. Ebrar’ı düşürdüğü konumun farkında bile değildi. Az ilerisinde kalan üçlüye baktığında dışarıya baktıklarını fark etti. Ebrar ve annesine bakıyor olmalılar diye düşündü. Başını sağa sola sallayıp sakin kalmaya çalıştı. Bir müşterinin kendisine seslenmesiyle gülümsemeye çalıştı ve adımlarını müşteriye yönlendirdi.
Ebrar annesiyle dışarıda dururken kimsenin farkında değildi. Gözlerine dolan yaşları yok saymaya çalıştı.

“Ne yapıyorsun?”

“Ebrar?”

“Anne ne yapmaya çalışıyorsun?”

“Ben sadece-“

Ebrar başını sağa sola sallayıp etrafa kısa bir bakış attı.

“Babam nerede?”

“Otelde.”

Alay edercesine gülen Ebrar başını salladı. Buraya gelme tenezzülünde bile bulunmadı yani diyerek iç geçirdi. Tolga ile doğru dürüst tanışmamışlardı bile keza ailesiyle de. Şimdi içeride rezil olduğu insanlara karşı ne diyeceğini bilemiyordu. Annesinin kendisine merakla bakması sinirlerini daha fazla bozuyordu.

“Neden şimdi?”

“Ne neden?”

“Geldiniz?”

“Gelme durumumuz olacağını en son konuşmamızda söylediğimi sanıyordum. Hani şu yapamadığınız evlilik-“

“Evet, tabii ama evlilik falan yok.”

Annesi kendisine acıyarak bir bakış atıp ellerini yüzüne getirdi.

“Ah ayrıldınız mı? Neden bahsetmedin?”

Ebrar daha fazla kendini tutamayarak gözyaşlarını serbest bıraktı. Annesinin elinden kendini uzaklaştırırken nefesini sabit tutmaya çalışıyordu.

“Neden bahsetmedim! Bir düşünsene anne neden?”

Annesi kaşlarını kaldırıp başını sağa sola sallarken etrafa baktı. Birkaç kişi dükkanlarından çıkmış kendilerine bakıyorlardı.

“Ebrar bizi rezil ediyorsun sakin ol.”

Ebrar eliyle gözünden akan yaşı silerken küçük bir kız çocuğu annesinin arkasında duruyor ve ona dikkatle bakıyordu. Hiç fark edilmemişti annesi tarafından hep arkasında kalmıştı, tıpkı şu an kendisine bakan küçük hayali Ebrar gibi...

“Neden beni hiç görmek istemediniz.”

Annesi uyarır bir tonda “Ebrar.” dediğinde gözünden akan yaşı son kez silip derin bir nefes alıp verdi.

“Haklısın anne rezil ediyorum bizi.”

Annesi bir şey demek için ağzını açmaya kalktığında Ebrar’ın kelimesiyle afalladı.

“Git.”

“Ne?”

“Anne gider misin?”

“Ebrar neler oluyor?”

“Kafeyi kapattıktan sonra otelinize gelirim ve konuşuruz ama şimdi gitmeni istiyorum.”

Bir süre sessizce kızını inceledikten sonra “Tamam.” dedi ve sarılmak için bir adım attığında Ebrar hiçbir tepki vermedi. Olduğu yerde durup sarılmaktan vazgeçti.

“O zaman daha sonra görüşürüz. Otelin adını ve yerini mesaj atarım.”

Ebrar, hiçbir şey demeden öylece yüzüne baktı. Annesi arkasını dönüp giderken yanındaki sandalyeyi çekti ve oturdu.

“Ebrar.”

Arkasında durup kendisine seslenen Güzin Hanım’a omzunun üzerinden kısa bir bakış attı.

“Efendim.”

“İyi misin?”

“Bilmem, nasıl görünüyorum.”

Güzin Hanım karşısına geçip oturdu.

“Annen miydi?”

Ebrar, dudaklarının titremesini engellemeye çalıştı. Açılışına bile gelmemişlerdi. Kimse tanımıyordu annesiyle babasını. Utanarak bakışlarını yere indirdi. Uzanıp ellerini tutan Güzin Hanım buruk bir gülümsemeyle Ebrar’a baktı.

“Sen her zaman olduğun gibi görünen bir kız oldun bize karşı, ama şu an görüyorum ki senin zayıf noktan ailen... Tamamen dağıldın.”

Ebrar dudaklarını ısırıp Güzin Hanım’a baktı.

“Bazı şeyler zoruma gidiyor.”

Güzin Hanım anlayışla başını salladı.

“Emin ol, her insanın hayatında bir tane ya da daha fazla zoruna giden olay, olaylar vardır. Önemli olan onları ne derece sağlam atlattığıdır.”

Ebrar başını sağa sola salladı.

“Sağlam atlatılmıyor.”

“Ebrar sen değil misin bizim Kadir’e kafa tutan. Kendinden emin güçlü ve sağlam.”

“Benim.”

“Eee.”

“Ama insan her ne kadar sağlam dursa da bir hareketine yenik düştüğü insanlar oluyor.”

Güzin Hanım ona hak verip gülümsedi. Ebrar’da hafifçe gülümsediğinde Güzin Hanım fark ettiği müşteriyle apar topar ayağa kalktı.

“Müsaadenle müşteri geldi.”

“Sorun yok Güzin abla. Kolay gelsin.”

Güzin Hanım’ın ardından bakıp önüne döndü. Annesi anlamak için çabalamıyordu. Evlilik yok dediğinde acıyarak bakmasını gözünün önünden silemiyordu. Tolga aklına geldiğinde cebinden telefonu çıkardı ve direk onu aradı. Normalde telefonunu hemen açarken bu sefer uzun süre beklemişti.

“Efendim Ebrar.”

“Tolga bankada işin bitti mi?”

“Evet şimdi çıktım.”

“Ben kafeyi kapattıktan sonra seninle görüşebilir miyiz?”

“Tabi. Görüşebiliriz. Sesin kötü geliyor, sorun ne?”

“Yüz yüze konuşsak daha iyi.”

“Ebrar.”

“Efendim.”

“Özledim.”

Ebrar gözlerini kapayıp başını gökyüzüne çevirdi. Tolga aldığı sessizlikle sertçe yutkundu.

“Özür dilerim.”

Ebrar’dan gelen tepkiyle duraksadı.

“Ne için?”

“En son olan olaylardan dolayı ve daha sonra seninle doğru düzgün konuşamadığım için özür dilerim.”

“Ebrar.”

“Efendim.”

“Özür dilerim, bende bencilce davrandım. Kafeyi kapattığında haber ver hemen gelirim.”

“Tamam görüşürüz.”

“Görüşürüz.”

Daha sonra telefonu kapatan Ebrar Tolga’nın “Sevgilim.” demesini bile duymadı.


Kafeden çıkan Gökmen, Gökçe ve Arslan Bey kendisine bakarken duruşunu dikleştirip iyi gözükmeye çalıştı. Oturduğu yerden kalkıp onlara doğru ilerlerken Arslan Bey Gökçe ve Gökmen’e dönüp bir şeyler dedi. İki kardeş karşıya geçerken Arslan Bey Ebrar’a baktı. Ebrar’ın bir şey demesine fırsat vermeden söze başladı.

“Sorun yok kızım.”

“Ben özür dilerim annem adına.”

“Dediğim gibi sorun yok. Sevgilinin babası sandı.”

Arslan Bey bir yandan içten içe “keşke öyle olsaydı.” diye geçirirken Ebrar’a gülümsedi. Gözlerindeki kızarıklığı fark ettiğinde içi sıkıldı. Ebrar’ın yüzünün asılmasından hoşlanmamıştı.

“Konuşmak istersen çok iyi bir dinleyicimdir.”

“Teşekkür ederim Arslan Bey.”
Arslan Bey bir elini koluna koyup sıvazladıktan sonra gülümsedi ve karşıya geçmek için hareketlendi.

“Görüşürüz.”

Ebrar gülümseyip “Görüşürüz.” diye mırıldandıktan sonra kafeden içeri girdi. Tolga ile bu akşam otele gitmeden önce konuşacaktı. Ne konuşacağını tam kestiremiyor ama bazı şeylere kesinlik getirmesi gerektiğini biliyordu. Nehir müşteriden hesabı alırken Ebrar’ı fark ettiğinde son kez müşteriye bakıp “İyi günler.” dedi ve hızla Ebrar’ın yanına geldi.

“Garip bir karşılaşma oldu.”

Ebrar başını salladıktan sonra kasanın olduğu tarafa geçti.

“Garip ve utanç verici.”

Nehir sessiz kaldığında bakışlarını Nehir’e çevirdi.

“Sen geldiğini görmedin mi?”

“Aslında gördüm, hatta yardımcı olmaya çalıştım ama kendisi beni görmezden geldi.”

Ebrar sinirle gülüp önüne döndü.

“Her zaman ki Firdevs Çakır.”

Nehir kaşlarını kaldırıp Ebrar’ın cümlesiyle duraksadı. Ebrar tekrardan kendisine baktığında başını olumsuz anlamda salladı.

“Ne var biliyor musun Nehir. Yine beni anlamadı. Yine beni kırdı, ve ben yine görünmedim.”

Nehir aklına kendi ailesini getirdi. Onlar hep onunla ayrıca ilgilenmişlerdi. Hoş o şu an onları okula gidiyorum diye kandırsa da gitmediğini öğrendiklerinde çok kırılırlardı ve kendilerini suçlamaya geçerlerdi. Ebrar’ın ailesi ise hep aynıydı ona göre. Görünmez. Var ile yok arası. Ebrar’la hiçbir şekilde ilgilenmeyen. Ve Ebrar’ın onlara ihtiyacı olduğunu hep görmezden gelen...



Gökmen, Gökçe ve Göker ile beraber kafeyi kapatmaya koyulduğunda Arslan Bey onları beklemekle meşguldü. Gökçe, Ebrar’ın kafesinde olanlara anlam veremiyor, aklında bir şekilde toparlamaya çalışıyordu. Babasıyla akşam evde konuşmak istiyordu. Gökmen’in sorularından itinayla kaçınıyor bir şey söylememeye çalışıyordu. Göker ikili arasındaki garipliği fark ettiğinde sessiz ortamda kahkaha attı. Gökmen tek kaşını kaldırıp ne yapıyorsun dercesine bakış attığında Göker dudaklarını büzüp “Hiiç, hiçbir şey siz ne yapıyorsunuz?” diye karşılık verdi. Gökçe başını olumsuz anlamda sallayıp dışarı çıktı. Babasına doğru ilerledi. Arslan Bey kendisini fark ettiğinde sanki karşı kafede hiçbir şey olmamış gibi gülümsüyordu.

“Yapma baba, hiçbir şey olmamış gibi davranma bana karşı.”

“Bizi ilgilendiren bir mesele yok.”

“Kadın seni dünürü sandı.”

“Evet.”

“Bu saçmalık.”

Arslan Bey elini kızının omzuna attı.

“Akşam evde konuşalım mı bu konuyu?”

“Bende öyle düşünüyorum ama senin soğukkanlı duruşun beni geriyor.”

Arslan Bey oğullarının yaklaştığını fark ettiğinde Gökçe’ye kısa bir bakış atıp arabaya bindi. Gökçe’de yanına bindiğinde Göker arka tarafa oturmuştu. Gökmen arabanın camına elini yaslayıp başını babasına doğru eğdi.

“Siz gidin ben de eve geçerim.”

“Oğlum yemeğe gelseydin.”

“Yok baba sağ ol, size afiyet olsun.”

“Eh peki madem,” diyerek arabayı çalıştıran Arslan Bey el sallayarak uzaklaştı.
Gökmen giden arabanın gözden kaybolmasını bekledi bir süre. Daha sonra karşı kafeye bir bakış attı.

Onlar da kapanma hazırlıklarına geçmişlerdi. Adımlarını o tarafa çevirdi.
Nehir kendisini fark ettiğinde hafifçe gülümsedi. Karşılığında buruk bir gülümseme aldı Nehir’den.

“Sorun ne?”

“Çok mu belli.”

“Biraz.”

Ebrar’ı gördüğünde Gökmen’e bakışlarıyla onu işaret etti.

“Annesi gelmiş.”

“Evet.”

“Ama ona karşı kırgınlığı var galiba.”

Nehir Gökmen’in kurduğu cümleyle bir anlığına duraksadı. Ebrar’ın yaklaştığını fark ettiğinde konuyu değiştirdi.

“Baban bugün buraya geldi.”

“Evet, Ebrar’a karşı bir sempatisi var. Gelmek istedi.”

Ebrar yanlarında durduğunda “Her zaman beklerim.” diyerek konuya giriş yaptı.
Gökmen kısaca kendisine baktı. Lafı dolandırmadan gözlerinin içine bakarak tepkisini gösterdi.

“İyi değilsin.”

Ebrar tepkisini olumsuz bir şekilde karşılamadı.

“Olabilir.”

Gökmen, Nehir’e kısa bir bakış atıp tekrardan Ebrar’a döndü.

“Sebebi annen mi? Yani biliyorum aslında beni ilgilendirmiyor, kızabilirsin en doğal hakkın ama bugün gözlerinde gördüğüm kırgınlık-“

“Gökmen lütfen susar mısın?”

Nehir ikisi arasında bakışlarını gezdirirken Gökmen’in Ebrar’a karşı anlayışı karşısında şaşkındı.

“Tamam. Ama konuşmak istersen yani ya da tartışabilirsin fark etmez. Biliyorsun karşıdayım.”

Kafeyi işaret edip güldüğünde Ebrar’da gülümsedi. Nehir boğazını temizlediğinde Gökmen ikiliye veda edip hızla uzaklaştı.
Nehir ile baş başa kaldıklarında Ebrar çantasından telefonu çıkarttı. Tolga’yı arayıp çıktığını belirtti.

“Aranız nasıl?”

Ebrar sokağa bir bakış atıp Nehir’e döndü.

“Aslında bilmiyorum. Biliyorsun en son sen yanımdayken telefonda bir konuşmamız olmuştu. Ama dahası olmadı. Bugün ki mevzu ayrı, annemin ve babamın gelmesinden haberinin olması lazım ve onunla konuşmam lazım. Yüz yüze geldiğimizde daha iyi konuyu toparlarım sanırım.”

“Aynen öyle rahatla sıkma canını. Hem bir bakarsın daha iyi olursunuz.”

Az önce Gökmen ile aralarında oluşan konuşmayı göz ardı etmeye çalışarak dikkatle Ebrar’a baktı. Tek bir an acaba diye düşündü. Acaba Tolga doğru kişi mi? Ebrar kendisine döndüğünde gülümsedi. Her ne olursa olsun herkes için en iyisi olmalı diye düşünerek konuyu kapattı. Ebrar’la vedalaşıp evine doğru yürümeye başladı. Ardında bıraktığı Ebrar derin bir nefes alıp verdi. Annesinden telefonuna gelen mesaja kısa bir bakış attı. Otelin adı ve adresi yazılıydı dediği gibi, ek olarak bir not daha vardı.

Baban hala yorgunluğu üstünden atamamış erken gelmeye çalışırsan seviniriz.
Başını olumsuz anlamda sallayıp arabasına doğru yürüdü. Tolga sokağın başında göründüğünde durdu. Heyecan yoktu.  Midesinde kasılma ya da ona benzer bir şey yoktu. Onu görmemiş olduğu günlerden sonra, gördüğü anda hissedilmesi gereken bir özlemi yoktu. Sadece onun ne hissettiği hakkında düşüncesi vardı. Tolga dibine gelip sarıldığında karşılık verdi. Onun kalbinin atışını hissedebiliyordu. Ama kendisinde herhangi bir değişiklik yoktu. Tolga geri çekilip gülümsediğinde beceriksizce gülümsemeye çalıştı.

“Bir yere gidip oturalım mı biraz?”

Tolga, Ebrar’dan teklifle elini saçlarının arasından geçirirken göz kırptı ardından başını olumlu anlamda salladı.

“Olur.”

Ebrar arabanın kilidini açarken Tolga diğer tarafa geçti.

“Ebrar?”

“Efendim.”

“Ne konuşacağız?”

Ebrar arabaya binip kemerini takarken Tolga’da aynı işlemi gerçekleştirdi. Anahtarı kontağa takıp arabayı çalıştıran Ebrar kendisine yandan bir bakış atıp önüne döndü.

“İkimizi ve ailemi.”

Tolga afallasa da belli etmemeye çalıştı. Boğazına oturan yumruyla baş etmek için çabaladı.  Sessiz geçen bir yolculuktan sonra otele yakın bir kafeye gittiler. Ebrar kendinden emin tavırlar sergilerken Tolga tavırlarından bir şeyler çözmeye çalışıyordu. Nihayet Ebrar’ın bakışları kendisine döndüğünde sertçe yutkundu.

“Annem ve babam gelmiş.”

Kaşlarını merakla kaldırıp sessizliğini bozmamayı tercih etti Tolga. Ebrar devam edecekti konuşmasına ve araya girmemesi gerektiğini hissetti.

“Bugün aniden dükkana geldi annem. Ben de o zaman öğrendim. Seninle ve ailenle tanışma gibi bir tavır sergilemedikleri için bir yanlış anlaşılmaya sebep oldu ve ben rezil oldum. Her neyse gelmelerinin sebebi bizim evliliğimiz...”

Tolga oturduğu yerde öne doğru eğilerek Ebrar’a yaklaştı.

“Doğru duydun, yani en son telefon konuşmamızda hala evlenemedik diye fırça yedim ve geçmiş senin karşına bunları açık açık söylüyorum. Çünkü saklamak istemiyorum. Çünkü beni anlamıyorlar. Beni anladığını hissetmek istiyorum.”

Tolga masada duran elini tutup gülümsedi. Ebrar elini tutup kendisine sevgiyle bakan adama dürüst olması gerektiğini biliyordu. Ne kendisini ne de onu kandırmak ikisinin faydasına olacak bir şey değildi. Ardından annesine kurduğu cümleyi Tolga’ya söyledi.

“Ben anneme evlilik yok dedim Tolga.”

Tolga duyduğu cümleyle balyoz yediğini hissetti. Ebrar gözlerini büyütüp ellerini ondan çekerken aceleyle konuşmaya başladı.

“Yani şöyle sırf ondan dolayı geldikleri için o an onu söyledim sinirimden... O da ayrıldığımız kanısına vardı doğal olarak tabi... Ama son zamanlarda yaşadıklarımızı düşündüğümüzde atlatabileceğimizden emin olamıyorum.”

Tolga, Ebrar’a hak vermeye çalışıyor kendi terazisini bir kenara koymaya çalışıyordu. Sinirden söylediği bir cümlenin gerçeklik olgusu bir kez daha yıkıyor ve Ebrar bunu fark etmiyordu. Toparlamaya çalışırken dedikleri ise sadece içi boş anlamsız kelimeler olarak geliyordu. Boğazına oturan yumruyu yok saymaya çalışarak konuşmak için derin bir nefes aldı.

“Pekala... Sen ne istiyorsun Ebrar?”

“Onlarla tanışmanı istiyorum.”

Ebrar kurduğu cümleyle yüz ifadesinin alakasız olduğunun farkında değilken Tolga tek kaşını kaldırıp onu inceliyordu.

“Bak ben atlatabileceğimizi düşünüyorum... Yani ben bir umuda sarılıyorum ve onlarla tanışmamı gerçekten istiyorsan tanışırım. Bana kırıcı tarzda davransalar bile senin için alttan alırım. Ben ikimizin mutluluğu için her şeyi yaparım.”

Ebrar bir elini çenesine yaslayıp Tolga’ya bakarken ona daha ne kadar haksızlık edebileceğini düşündü. Adam kendisini seviyorken onda yaprak kıpırdamıyordu. Yine de Ebrar’ı düşünüyordu. Tartışmıyordu bile. Sakince çözümler üretiyordu. Dolan gözlerini Tolga’dan kaçırırken bunca zaman ona yaptığı haksızlıklardan utanç duyuyordu. Onun gibi bir umuda mı sarılmalıydı bilemiyordu. Tolga çenesinden tutup kendisine bakması için yüzünü çevirdiğinde gözünden bir damla yaş süzüldü.

“Ebrar, biz seninle çok iyiyiz. Evet son zamanlarda olur olmadık sebeplerden dolayı uzaklaştık ama benim inancım var bazı şeylere senden sadece hemen kestirip atmanı istemiyorum.”

Ebrar başını onaylar anlamda salladığında Tolga konuşmaya devam etti.

“Ve ben seni anlamaya çalışıyorum. Bu yüzden fazla üstüne gelmiyorum, düşüncelerinden emin ol diye uğraşıyorum. Aramıza koyduğun mesafe sonucunda daha iyi birbirimize bağlanacaksak katlanıyorum.”

Ebrar başını sallayıp oturduğu yerden kalkmak için hareketlendiğinde “Gidelim.” dedi. Tolga ayaklanıp onun ardından çıkarken ilerideki otele doğru yürümeye başladılar. Tolga otelin önünde duran Ebrar’a yandan bir bakış attı.

“Evde olurlar sanmıştım.”

“Ben de öyle düşünüyordum ama gerisini sen düşün otelde kalmayı tercih etmişler.”

Ebrar derin bir nefes alıp elini Tolga’ya uzattı. Tolga tereddüt etmeden elini tuttuğunda içeri girdiler. Annesine geldiğini belirten bir mesaj attığında lobide oturduklarını öğrendi ve lobiye yöneldiler. Babası arkası dönük oturuyordu. Annesi kendisini fark ettiğinde bakışlarını elini tutan Tolga’ya çevirip kısaca süzdü. Babası annesinin bakışlarındaki değişimi fark ettiğinde omzunun üzerinden onlara kısa bir bakış atıp ayağa kalktı. İş kolikliğinden üzerinde kalan bir davranış ve ciddiyet ifadesi yine üzerindeydi. Kızına karşı bile...

“Hoş geldiniz baba.”

“Hoş bulduk Ebrar. Siz de hoşgeldiniz. Buyrun geçin oturun.”

Tolga’ya kısa bir bakış atıp elini uzattı.

“Hoş geldin.”

“Hoş bulduk efendim siz de hoş geldiniz.”

Babası memnun bir ifadeyle başını sallarken Tolga Ebrar’ın karşısına geçip oturdu. Annesi ile selamlaşmayı da ihmal etmedi. Masada geçen kısa bir sessizliğin ardından annesi hafifçe öksürdü.

“Bana evlilik yok demiştin?”

“Ayrıldığımızı söylemedim ve evet şu an için evlilik yok.”

“Bu durum fazla uzamadı mı kızım?”

Babasının sorusuyla Ebrar Tolga’ya kısa bir bakış attı.

“Her şeyin usulüne göre olmasını isteyen benim ama sizin için bu önemsiz gibi duruyor.”

Annesi önündeki kahveden bir yudum aldıktan sonra geriye yaslandı.

“Bizimle fikirlerini paylaşmıyorsun.”

“Fikirlerimi sormuyorsunuz.”

“Tamam o zaman fikirlerin ne?”

Alay edercesine gülüp annesine baktı daha sonra babasına döndü.

“Bunu sormak için çok geç kalmadınız mı?”

“Hala değiştirilme şansı olan şeyler varsa geç kalınmış sayılmaz.”

“Şans olduğunu düşünüyor musun baba?”
Babası rahat bir tavırla kendisine bakıp göz kırptı. Ardından Tolga’ya döndü.

“Ailenle tanıştıracak mısın bizi?”

Tolga oturduğu andan itibaren gergin olan ortamda sıra kendisine gelince irkilip Ebrar’a baktı. Ebrar kendisine olumsuzca başını salladığında kendisinden cevap bekleyen babasına döndü.

“Bu aralar konuşmadım, müsaitler mi pek bilemiyorum.”

“Anladım o zaman gidene kadar ayarlayabilirsen sevinirim.”

“Tabii.”

“Sen ne işle ilgileniyorsun Tolga?”

Firdevs Hanımdan gelen soruyla bakışlarını o tarafa çevirdi.

“Bankacıyım.”

Firdevs Hanımın yüzünden memnun olmamış bir ifade geçtiğinde Ebrar derin bir nefes alıp verdi. Tolga’yı kıracak herhangi bir cümle kurmasını istemiyordu. Bakışları babasına döndüğünde babası elini çenesine koymuş Tolga’yı süzüyordu. Kızının bir bankacıda ne bulduğunu düşünüyordu. Saygın aile dostlarından birinin oğluyla karşılarına gelmemiş apayrı bir adam çıkarmıştı karşılarına. Ebrar’a döndüğünde göz göze geldi.

“Emin misin?”

“Anlamadım baba.”

“Birbirinizi idare edebilecek misiniz?”

Ebrar çantasını alıp ayağa kalkarken Tolga’ya baktı.

“Nereye Ebrar otur şuraya.”

Annesinden gelen ikaz dolu cümleyi duymamazlıktan geldi.

“Tolga bana biraz müsaade eder misin? Hemen geliyorum.”

Tolga annesine ve babasına dönüp iyi akşamlar dedikten sonra çıkışa yöneldi. Ebrar gittiğinden emin olduktan sonra annesine ve babasına dönüp elini masaya koydu. Bakışlarını önce babasına dikti. Gözlerinin kızarmasını şu durumda istemiyordu.

“Özür dilerim Behçet Çakır. Size layık bir kız çocuğu olamadım. Hep işlerinizle ilgilendiğiniz için beni idare edebilecek kişi nasıl olur diye sizinle vakit geçiremedim, öğrenemedim çünkü rol modelim olmanız lazımken işçilerine gösterdiği muameleyi gösteren bir baba modeli oldunuz. Bana hiç vakit ayırmadınız. Ne istediğimi sormadınız. Beni görmediniz. İstediğiniz kalıplara da ben sığmak istemedim.”
Behçet Bey sakince kendisine bakarken boğazını temizledi.

“Ebrar-“

“Lütfen Behçet Bey. Bu saate kadar anlamak istemediniz, bu saatten sonra anlamasanız da olur. Ben beni anlayacağınızdan emin değilim.”

Annesinin “Ebrar kendine gel neler diyorsun o senin baban!” demesiyle annesine döndü.

“Kimlikte anne ve baba adı yerinde ismi yazılı olan kişilerden ibaretsiniz. Daha fazlası yok. Neden? Çünkü beni istemediniz hiçbir zaman. Size göre ayak bağı oldum hep. Tolga’yı beğenmediniz neden? Bankacı... Bir patron değil ya da bir şirket sahibi. Bana diyorsunuz ki birbirinizi idare edebilecek misiniz? Ben sizden bir yardım talep etmeden bir kafe açtım. Gelmediniz. Kendim ayaklarımın üzerinde nasıl duruyorum. Görmek istemediniz! Beni idare edebilecek kişi sizdiniz. Siz de beceremediniz. Lütfen. Daha fazla sizin tarafınızdan kırılmak istemiyorum.”

Cevaplarını beklemeden arkasını dönüp çıkışa doğru ilerlerken tuttuğu gözyaşını serbest bıraktı. Elinin tersiyle akan gözyaşını sildi. Yıllardır içinde tuttuğu kırgınlığı dile getirmişti. Kırılmış olmalarını düşünemiyordu. Çünkü onlar yıllarca onun kırıklarını tamir bile etmemişlerdi. Kendisine bakan insanlara karşı kısa bir bakış atıp önüne döndü. Ne düşünüyorlardı hakkında umursamadı. Dışarda kendisine merakla bakan bir çift göz ile göz göze denk geldiğinde gülümsemeye çalıştı. İyi olacaktı. Olmalıydı. Çünkü yeryüzünde insan üzerine yapışmış kalıcı bir kalıp iyi olmaktı...

ŞİMDİ KÖŞEYE SIKIŞTIN...(24)

Gökmen o gün şirkete gittiğinde kendini istemsizce kasılmış bir halde bulmuştu.  Şirkete adım attığı andan itibaren herkes duruşunu değiştir...