21 Aralık 2017 Perşembe

BURASI AİLE GİBİ(5)

Ertesi sabah erken saatlerde dükkanlarını açmaya başlayan esnaf birbirleriyle şakalaşmadan duramıyordu. Mahmut Bey dün akşam eve bilemek için götürdüğü bıçakları karşı komşusu Hüseyin Bey’e doğru salladı.

“Kebaplarını kesemezsen falan yolla eleman alsın benden.”

Hüseyin Bey başını sallarken gülüyordu, Güzin Hanımın bıçaklara ise dehşetle bakması onda kahkaha atma isteği uyandırmıştı.

“Bıçakları sakla Mahmut Bey, Güzin Hanım korktu.”

“Seri katil gibi bıçakları sallandırmasa Mahmut Bey,korkmam.”

Mahmut Bey, Güzin Hanıma ürkütücü bir bakış atıp dükkanına girdi. Hüseyin Bey’de Güzin Hanım’a eliyle selam verip dükkanına girdi. Berrak ve Suna Hanım’da Güzin Hanım’a doğru yaklaşıyorlardı.

“Günaydıın!”

Berrak Hanım’ın neşeli hali ortama ayrı bir hava katıyor, moral bozukluğunu alıp götürüyordu. Günaydın faslından sonra Güzin Hanım’ın butiğinde olan üç esnaf arkadaş dedikodu seansına başlamıştı.

“Yeni kafe hakkında yorumlarınız ne hanımlar.” diyerek girişi yapan Suna Hanım heyecanlıydı.

“Ben Gökmen’i sevdim efendi çocuk. Kardeşleri de iyi. Sayelerinde ortama biraz daha hareketlilik gelecek.”

Güzin Hanım’ın düşüncesini onaylayan Berrak Hanım elini çenesine koyup kısa bir an düşündü.

“Aynen hanımlar size hak veriyorum. Gökmen esprili, hoş sohbet bir insana benziyor. Esnafın sabahki gırgır şamatasına hemen ayak uydurur. Hatta Ebrar’dan bile lafını esirgemez.”

“Ay, Erdem izin vermez şakalaşmasına Gökmen’in.” diyerek cırlayan Güzin Hanıma dikkat kesilen Suna tek kaşını kaldırdı.

“Niye ki?”

“Şimdi Tolga var ya hani. Ayıp olur der, Erdem müsaade etmez.”

“İyi de Ebrar nerede nasıl davranacağını bilen bir kız. Hem Erdem bence biraz yerini bilsin.” diyen Berrak’a, Suna elini uzatıp tokalaştı. Suna Güzin’e dönüp güldü.

“Hem ayrıca Erdem bizim esnafa karşı o kadar katı değil, sadece dışarıdakilere karşı kızları koruma moduna geçiyor.”

Güzin yani dercesine başını salladığında Suna ve Berrak ayağa kalktı ve Güzin’e veda edip kendi dükkanlarına geçtiler.

Sokağa nefes nefese giren Nehir Süleyman Amca’nın restoranına girip “Süleyman Amca!” diye bağırdı. Süleyman Bey mutfaktan çıkıp gülümsedi. Her sabah kendisine gazete getiren küçük hanımı öz evladı gibi benimsiyordu. Elinde salladığı gazeteyi masaya bırakan Nehir derin bir nefes alıp gülümsedi.

“Görev tamam. Kaçıyorum ben, kafeyi açmam lazım.”

Başını sallayan Süleyman Amca “Tamam kızım haydi kolay gelsin.” Dedi.

Nehir gülümseyerek dükkandan çıkıp kendi cafelerine doğru yöneldi. Ortalıkta görünmeyen Erdem’in gelmediği barizdi. Kepenkleri kaldırırken duyduğu “Günaydın.” Sesiyle başını arkaya çevirdi.

Gökmen ve kardeşi beraber gelmiş, Göker kendisine el sallıyordu. Nehir başıyla selam verip “Günaydın.” dedi ve önüne döndü. İçeri girip çantasını bir kenara bıraktıktan sonra etrafa bir bakış atıp gözlerini kıstı. En fazla yarım saatlik işi vardı. Kasa tarafında olan bilgisayarı açıp bir müzik seçtikten sonra saçlarını tepede dağınık bir topuz yapıp işe koyuldu.

Erdem kendinden emin adımlarıyla sokağa girdiğinde Süleyman Bey’e selam verdi. Süleyman Bey başıyla selamı aldığında Erdem’in yüzündeki tebessüm önüne döndüğünde kayboldu. Sevdiği insanlara açtığı duygular haricinde tepkisiz kalmaktı onunki. Kafeye girmeden yan tarafta konuşan Berrak ve Suna’yı gördüğünde anlık bir tebessüm sergileyip kapıdan içeri adımını attı. Karşısında gördüğü manzaraya yüzünü buruşturup bir an baksa da bu çocuksu kızın hareketleri ona şirin geliyordu.

Nehir sandalyeleri indirmiş masaların tozunu alıyor bir yandan müziğin ritmine göre bedenini hareket ettiriyordu. Erdem dışarı doğru kısa bir bakış attıktan sonra “Nehir!” diyerek bağırdı. Nehir olduğu yerde sıçrayıp ona baktığında eliyle dışarıyı işaret etti Erdem.

“Gelen geçene dans gösterisi mi yapıyorsun sabah sabah.”

“Ne! Saçmalama istersen Erdem abi.”

“Valla benim gördüğüm o, ya oynama ya o müziği kapat.”

Gömleğinin kollarını kıvırıp mutfağa doğru ilerlerken yüz hatları oldukça keskindi. Nehir ona öldürücü bakış atsa da umursamadı.

“Kahvaltı yaptım ben.”

“İyi tamam anladım, söylerim Ebrar’a çağırmaz.”

Başını sallayıp gözden kaybolan Erdem’in ardından müzik sesi çok geçmeden kesilmişti.



Gökmen kafenin genel temizliğini Göker ile hallettikten sonra sandalyeye kendini bıraktı.

“Anneme bundan sonra ev işinde yardım ediyorsun Göker.”

“Niye sen çok yardım ediyordun sanki.”

Gökmen gözlerini kısıp ona doğru eğildiğinde Göker’de aynısını yaptı.

“Kadın adam halinden anladığı için elimi dokundurtmadı, ama sen dene bak sana neler yaptırır.”

Bir kahkaha atıp geriye yaslandığında Göker tek kaşını kaldırıp başını karşıdaki kafeye çevirdi. Nehir tek başına temizliği yapıyordu.  Oturduğu yerden kalkıp çıkışa yöneldi.

“Nereye oğlum? Şşşt Göker. Kırıldın mı? Gel, şakasına dedim onu ben. Alo kime diyorum!”

“Ya dur abi. Kız tek başına az yardım edeyim geliyorum.”

Gökmen kaşlarını kaldırıp Göker’in dikkatle baktığı yere döndüğünde Nehir’i fark etti. Tek başına düzenlemeye çalışıyordu ortalığı. Burada iki herifin bu işte pestili çıkmışken Nehir kendinden emin bir şekilde işini yapıyordu. İçinden Nehir’i takdir edip kardeşine sessizce başını salladı.

Göker karşı cafe’ye girdiğinde Nehir ile göz göze geldi.

“Yardıma geldim.”

Nehir kaşlarını kaldırırken bir yandan elindeki sandalyeyi düzeltiyordu.

“Ne gibi?”

“Neye ihtiyaç varsa?”

“Gerek yok ki bitti sayılır.”

“Olmaz öyle bir bez ver bana da, tozları alınacak yerler söyle halledeyim.”

Nehir omuz silkip önlüğünün cebinden sarı bir bez çıkartıp Göker’e uzattı. Köşedeki iki masayı işaret ederek “Tek onlar kaldı.” dedi. Göker gülümseyerek gösterilen yere doğru gittiğinde Nehir kendi kaldığı yerden devam etti.

“Günaydın!”

Ebrar enerjik sesiyle dükkana girdiği an, gülen yüzü Göker ile karşılaşınca anlık bir şaşırma yaşadı ve ardından kendini toparladı.

“Fazladan eleman mı var ben mi yanlış görüyorum?”

Göker son rötuşunu da yaptıktan sonra doğrulup sırıtarak Ebrar’a döndü.

“Yardım için gelen bir eleman diyelim ama kısa süreli.”

Ebrar çantasını çıkartıp kasa tarafına geçerken Nehir’e kısa bir bakış atıp Göker’e cevaben gülüp “Allah Allah!” dedi.

Göker elindeki bezi vermek üzere yanına yaklaşırken, Nehir olduğu yerde sessizce bekliyordu.

“Ebrar geldin demek, doğum günü için verilen siparişler vardı ya onlar tamam müşterileri arayıp siparişleri gelip alabileceklerini söylemelisin.”

Erdem mutfaktan çıkarken Ebrar’a ithafen konuşmaya başladığında Göker’e bakıp önüne döndü ve kaşlarını çatıp tekrar Göker’e baktı.

“Senin burada ne işin  var?”

Göker dudaklarını toplayıp boğazını temizledi.

“Nehir’e yardıma gelmiştim.”

Erdem Nehir’e döndü.

“Yardımlık işin varsa neden bana seslenmiyorsun.”

Nehir bakışlarını elindeki beze çevirip yanıt verdi. “Aslında yok ama ısrar etti.”

“Evet, ben ısrar ettim, bir sorun mu var bunda anlamadım?”

Göker’in kaşlarını çatmasıyla, Ebrar hafifçe öksürdü.

“Bence sen karşı tarafa gitmelisin Göker. Yardımın için teşekkürler.”

Göker sakince elindeki bezi Nehir’e uzattı ve “Kolay gelsin.” diyerek cevap beklemeden hızla çıktı kafeden. Ebrar da Erdem’e gözlerini devirip peşinden gitti. Çocuğun niyetinin iyi olduğunu anlamıştı. Sadece önceki günün telafisi için samimi davranıyordu. Sonuçta artık komşulardı ve Göker’in bu hareketi ona göre sempatikti. Ancak hemen karşı kapıda Göker’in içeri sokmaya çalıştığı adam hakkında aynı şeyi düşünemiyordu maalesef.

“Ebrar Hanım kardeşime maaş ne kadar vermeyi planlıyorsunuz?”

Göker dişlerini sıkıp “Abi ne yapıyorsun?” diye sordu. Gökmen çaktırmadan göz kırptığında başını iki yana salladı. Abisi Ebrar ile uğraşmak istiyordu belli ki, üzerinde durmadı.

Ebrar “Ben çağırmadım kardeşinizi, ayrıca ben yoktum o geldiğinde.” dedi biraz şaşkın biraz da öfkeli bir sesle. Gökmen ellerini cebine sokup kaldırıma adımını attı ancak Ebrar’ın hemen arkasında beliren kaşları çatık Erdem’le göz göze gelince duruşunu dikleştirip adımını geri aldı.

“Anladım. Eğer rahatsızlık verdiyse, kardeşim adına özür dilerim.”

Ebrar itiraz etmek için dudaklarını aralamıştı ancak saniyeler içinde ortada cevap vereceği birisi kalmamıştı. Sinirle ayağını yere vurup geri döndü ancak içeriden kendisini izleyen Erdem’i gördüğünde sinir harbinin nedeni tamamen yön değiştirmişti. Yanında Erdem gibi çatık kaşlarıyla ateş eden bir canavar varken insanların bırak cevap beklemeyi yüzüne bakması bile mucizeydi.

“Yemin ediyorum Nehir’in söylediğinden daha betersin. Hulk senin yanında çok centilmen kalıyor!”

“La’havle! Ben ne yaptım şimdi?”

Ebrar cevap verme tenezzülünde bile bulunmadan kasanın başına geçerken Erdem kafasını hafifçe yana eğip bir ‘Ya sabır!’ çekti ve mutfağına döndü. Nehir ise bu soğuk havanın birkaç saat içinde tamamen değişeceğinden emin, başka bir soruyla meşgul ediyordu beynini. Karşı komşularıyla tartışmadan öteye gidemedikleri diyaloglarını nasıl toparlayacaklardı?



~Bir hafta sonra~

“Ya bıçakları getirsene Hüseyin!”

“Tamam Süleyman abi tamam.”

Geçen zaman boyunca her gün daha da esnafı çözen Gökmen aile tanımını koymuştu mahalleye. Herkes akşam üstü dükkanları kapamış sokağa masaları çıkarmış hazırlıklara başlamışlardı. Sokakta yaşayan insanlarda dahil etraf curcuna şenlikten geçilmiyordu. Ebrar özel olarak hazırladıkları kek pastaları masaya bırakırken Gökmen’in “Güzel görünüyorlar.” demesiyle şaşkınlıkla ona döndü. O günden sonra konuşmak için ilk atağıydı bu Gökmen’in.

Kendisine kocaman bir gülümsemeyle bakan adamın hali oldukça çocuksuydu. Küçük bir tebessüm ilettikten sonra onun elindeki cupcakelere baktı. Gülen suratlarla dolu kekler insanın sırıtmasına sebepti.

“Seninkilerde güzel görünüyor.” diyerek karşılık verdi. Sessizce bakışan ikilinin başında yanmaya başlayan renkli ışıklar sokağı aydınlatmak için ayrı bir hava katmıştı ortama.

“Mahmut abi ampulleri biraz daha kaldır yukarı masaya fazla yakın oldu.”

Göker’in yönlendirmesiyle renkli yanan ampuller biraz daha yukarı kalktı. Ebrar önüne dönüp masayı düzeltirken Gökmen’de karşısında çatal bıçak düzenlemesi yapmaya koyuldu. Nehir, Suna’dan makyaj detayları alırken Erdem bir kenarda durmuş etraftakileri inceliyordu. Gökçe Güzin’den moda hakkında detaylar öğreniyor ilgiyle onu dinliyordu. Güzin’in aniden duraksamasıyla kaşlarını kaldırdı.

“Bir şey mi oldu Güzin Abla.”

“Ah siz geldiğinizde ortalıkta olmayan bir arkadaş gelmiş canım.”

Gökçe merakla arkasını döndüğünde garip bir tarza sahip olan bir kadını gördü. Saçları dağınık, salaş siyah kıyafetlere bürünmüş, altında şalvar olduğuna emin olduğu bir şey giymişti kadın. Bir hafta boyunca derslerinin olmadığı zaman kafeye gelip abisine yardımcı olmuş etraftakilerle daha fazla konuşma fırsatı bulmuş ama bu kadını hiç görmemişti.

“Kim ki bu kadın.”

“Bizim sokağın falcısı Zümrüt. Süleyman Bey hiç haz etmez kendisinden. Ama falları da çıkar yani yanılmaz.”

Kadını göz hapsine alan Gökçe merakla kaşlarını kaldırdı. Kendisinin de falına baksa fena olmazdı diye düşünmeden edemedi. Kadın birden gülümseyip adımlarını bir yere doğru hızlandırdığında kadını güldüren kişinin kim olduğunu merak edip bakışlarını takip etti. Suratsız Erdem’in yanına gitmişti. Güzin bir kahkaha attığında ona döndü.

“He bir de Erdem’e yanık. Yani onunla uğraşmadan duramaz. Erdem’in ona karşı duyguları yok ama bir umut üsteledikçe üsteliyor.”

Erdem’e bakan Gökçe tepkisizce durdu. Erdem kadını fark ettiğinde sabır dilercesine başını yukarı kaldırmış ardından kaçacak bir yer bakınmış fakat tam hareket edeceği esnada Zümrüt koluna yapışmıştı.
Bu görüntü Gökçe’ye oh canıma değsin dedirtse de kadının saçma üstelemesine de sinir olmadan edemedi. Adam sevmiyorsa zorlaması saçmaydı. Omzunu silkip Güzin’e “Neyse sen anlat Güzin Abla, kışın moda sence nasıl olur?” diye sorsa da arada onlara bakmadan edemiyordu.



“Erdem nasılsın canım.”

Erdem’in koluna ahtapot gibi yapışan Zümrüt sırıtıyordu. Erdem ise bu hareket karşısında bıkkınlıkla nefes verdi.

“Zümrüt Hanım iyiyim teşekkürler. Şimdi Süleyman Amca’nın yanına gidiyordum bende.”

Zümrüt dudaklarını büzüp biraz daha kendisine yaklaştı.

“Özlemedin mi beni?”

Erdem kaşlarını çatıp koluna tutunan kadını nazikçe kolunu bırakmasını sağladı.

“Özleyenler olmuştur elbet sizi ama üzgünüm o listede ben yokum Zümrüt Hanım, şimdi müsaadenizle.” diyerek kadının konuşmasına cevap vermeden arkasına dönüp Süleyman Bey’in yanına doğru ilerledi. Zümrüt yüzünü asıp arkasından bakakalmıştı.



Sokaktaki çocuklar etrafta koşuşturup dururken Ebrar ve Gökmen kendilerine boş birer sandalye bulmuş ve oturmuşlardı.

“İyi miyiz Ebrar?”

Ebrar, Gökmen’e dönüp başını salladı.

“Bilmem kötü müyüz?”

Gökmen sırıtıp ona doğru eğildiğinde Ebrar tepkisizce ona bakıyordu.

“Bak tamam başında pek iyi karşılaşma olmadı ikimiz için de ama bence bugün buna bir son vermeliyiz.”

“Sen kendince fazla büyüttün sanırım, sana karşı bir kin falan beslemiyorum ben.”

Gökmen duyduğu cümleyle daha fazla sırıtıp elini Ebrar’a uzattı.

“O zaman ateşkes.”

Ebrar dudağının kenarıyla gülümseyip Gökmen’in uzattığı eli tuttu ve ardından sandalyeden kalkıp Berrağın yanına ilerledi.

Parti boyunca havada uçuşan kahkahalarla ve etraftaki çocukların sesleriyle ortamdaki enerji düşmeyip aksine hep yükselmişti. Müzikte çalmaya başladığında herkes dans etmeye koyulmuştu.

“Hüseyin çal bir Ankara’nın bağlarını.”

Süleyman Amca’nın gür sesiyle ortamda bir sessizlik oluştu. Hüseyin başını sallayıp istek parçayı çalmaya başladığında Süleyman Amca Gökmen’e bakındı ve eliyle yanına gelmesini işaret etti.

“Gel bakalım geç karşıma.” dedi.

Gökmen “Süleyman Amca ben anlamam ki.” dediğinde Süleyman Amca kaşını çattı.

“Ne demek anlamam evlat. Bu parti senin için yapıldı. Anlarsın haydi kaldır kolları obaaaa.”

Gökmen onu taklit ederek başladığı oyun havasında çok geçmeden ayak uydurmuş işi çözmüştü. Etraftakiler de ikilinin etrafında halka oluşturmuş alkışlıyorlardı.

Gökmen arada Ebrar’a bakıp gülümserken Ebrar, Süleyman Amca’ya bakıyor onu izliyordu. Sonunda bittiğinde etraftakiler masalara geçip atıştırmalıklardan almaya başladı. Gökmen’in istemsizce Ebrar’a takılan gözleri nereden geldiğini anlamadığı onu daha fazla tanıma arzusuna engel olamıyordu. Geçen bir hafta boyunca her sabah Ebrar başıyla selam vermiş o ise gülümseyerek karşılık vermişti. Erdem’in tepkisiz bakışlarında ise hiçbir şekilde değişiklik olmamıştı. Gökçe’ye göre Erdem soğuk bir nevaleydi. Sanırım kız kardeşine bu konuda hak verebilirdi. Fakat Ebrar ve Nehir konusunda haksızlığı Nirvana tepesindeydi Gökçe’nin. Hala ikisi için sinsi diyor ve geri adım atmıyordu. 

İlerleyen dakikalarda kimisi evlerine dönmeye başlamıştı. Çocukların uyku saati gelmişti ve yarın okulları vardı. Müzik kapatılmıştı. Sokakta yaşayan aileler tamamen ortadan çekildiğinde esnaf masada oturmuş genel bir muhabbet başlatmıştı bile. Mahmut Bey ve Hüseyin Bey’in et muhabbeti ile masada yüzlerini buruşturan kadın esnafları fark eden Süleyman Bey konuyu değiştirdi.

“Eee Gökmen beğendin mi partimizi?”

Gökmen mutlulukla herkese gülümseyip Süleyman Bey’in gözlerine baktı. “Çok beğendim, her şey için teşekkür ederim. Bu sokak aile gibi geldi bana. Geldiğimden beri yabancılık çektiğim her hangi bir konu olmadı.”

Süleyman Bey gülümseyerek geri kalan esnafa döndü. Ebrar, akşamdan beri ağırbaşlılığını bozmamış yine dozunda eğlenmişti.  

“Ebrar kızım ellerine sağlık yine tatlıların harika olmuş.”

“Afiyet olsun Süleyman Amca. Erdem Abi sağ olsun onun da emeği fazla.”

“Ah tabi Erdem iyi iş çıkarmışsın.”

Erdem, Süleyman Bey’e kısa bir tebessüm iletip başını önüne çevirdi. Zümrüt bu esnada hafifçe öksürerek konuşmaya başladı.

“Erdemin dokunuşu yeter.”

Süleyman Bey, Zümrüt’ün konuşmasıyla yüzünü buruştururken elini havada gelişigüzel sallamayı ihmal etmedi. Zümrüt Erdem’e odaklanmış ondan bir tepki bekliyordu. Erdem ise duymamış gibi yaparak yanında oturan Nehir’e doğru eğildi.

“Bir kadın hiç mi uslanmaz anlamıyorum ki.” dedi.

Nehir dudaklarını ısırıp kahkahasını bastırmaya çalışırken Erdem derin bir nefes alıp Ebrar’a döndü. Ebrar muzip bakışlarla Zümrüt’ü işaret ediyordu. Erdem gözlerini devirip bakışlarını başka tarafa çevirmeye kalktığında Gökmen’in kız kardeşiyle göz göze geldi.

Gökçe akşamdan beri gözlerini üzerinden ayırmadığı Erdem’i sebepsizce inceliyordu, bir yandan sinir oluyor öte yandan söyleniyordu. Adam kimseyle muhatap olmuyor, olsa da en fazla beş kelime kullanıyor gibiydi. Zümrüt denen kadının konuşmasıyla Erdem’in kasılması güldürme isteği oluştursa da kendini tuttu. Sonunda kesişen gözleriyle Erdem istifini bozmasa da Gökçe rahatsız olup gözlerini kaçırdı. Tam bir soğuk nevaleydi adam işte. Adamakıllı gülmüyordu bile. Her şeyi kasıntıydı.



Gece sonunda toparlanan masalar ve birbirlerine yarın sabah görüşmek üzere veda eden esnaf dağılmaya başlamıştı. Ebrar, Nehir’le vedalaşıp arabasına doğru yürürken Gökçe ve Göker’i fark etti. Hafifçe gülümseyip başını salladı.

“Tekrardan iyi akşamlar.”

Göker gülüp ellerini saçının arasından geçirdi ve başını salladı.

“İyi akşamlar.”

Gökçe gözlerini yere dikip bir şey dememeyi tercih etti. Ebrar Gökçe’nin bu hareketlerine anlam veremese de üzerine durmadı. Arabasına binip Tolga’yı aradı. Tolga telefonu ikinci kez çalmadan açtı.
Ebrar daha yeni evine giderken o tek başına oturduğu evinde televizyon keyfi yapıyordu. Ebrar’ın aramasıyla gülen suratı daha da genişledi.

“Sevgilim.”

Ebrar’ın gülüşü kulağına iliştiğinde tekrar gülümsedi.

“Şimdi eve geçiyorum, seni arayıp sesini duymak istedim.”

Tolga muzip bir şekilde kaşlarını kaldırıp Ebrar görmese de elini havalı bir şekilde saçlarının arasından geçirdi.

“Beni özlediğini farklı bir şekilde belirtmen çok ince.”

“Seni özledim zaten.”

Ebrar’ın ani cevabıyla oturduğu yerde dikleşen Tolga heyecanlandı. İlişkilerinin başından beri Ebrar her zaman sevgisini biraz daha az sergilemiş, ara ara yaptıklarıyla Tolga’yı kendine biraz daha hayran bırakmıştı. Son zamanlarda ise gözle görülür şekilde aralarındaki bağ garip bir hal almıştı.

“Yanına gelmemi ister misin?”

“Geç oldu. Hem yorgunum ama sesini duymak iyi geldi. Günün nasıl geçti?”

“Bir farklılık yok her şey bildiğin gibi klasik banka işleri.”

“Yarın istersen kafeye uğra, Erdem abi bugün seni sordu. Ne zamandır ortada yoksun diye.”

“Aklımda, gelirim.”

“O zaman yarın görüşürüz şimdi kapatıyorum.”

“Dediğin gibi olsun. Seni seviyorum.”

“Bende.”



Telefonları kapatan nişanlı çiftin aklında dönen şeyler ise tamamen farklıydı. Tolga bir an önce Ebrar’la evlenip artık iş çıkışı evlerine geldiğinde zile basmanın keyfini yaşamak istiyordu, Ebrar ise Tolga ile konuşmanın verdiği rahatlamayla uyumayı. Evlilik mevzusu aklının köşesinden bile geçmiyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ŞİMDİ KÖŞEYE SIKIŞTIN...(24)

Gökmen o gün şirkete gittiğinde kendini istemsizce kasılmış bir halde bulmuştu.  Şirkete adım attığı andan itibaren herkes duruşunu değiştir...