Ertesi sabah erken saatlerde dükkanlarını açmaya
başlayan esnaf birbirleriyle şakalaşmadan duramıyordu. Mahmut Bey dün akşam eve
bilemek için götürdüğü bıçakları karşı komşusu Hüseyin Bey’e doğru salladı.
“Kebaplarını kesemezsen falan yolla eleman alsın
benden.”
Hüseyin Bey başını sallarken gülüyordu, Güzin Hanımın
bıçaklara ise dehşetle bakması onda kahkaha atma isteği uyandırmıştı.
“Bıçakları sakla Mahmut Bey, Güzin Hanım korktu.”
“Seri katil gibi bıçakları sallandırmasa Mahmut Bey,korkmam.”
Mahmut Bey, Güzin Hanıma ürkütücü bir bakış atıp
dükkanına girdi. Hüseyin Bey’de Güzin Hanım’a eliyle selam verip dükkanına
girdi. Berrak ve Suna Hanım’da Güzin Hanım’a doğru yaklaşıyorlardı.
“Günaydıın!”
Berrak Hanım’ın neşeli hali ortama ayrı bir hava
katıyor, moral bozukluğunu alıp götürüyordu. Günaydın faslından sonra Güzin
Hanım’ın butiğinde olan üç esnaf arkadaş dedikodu seansına başlamıştı.
“Yeni kafe hakkında yorumlarınız ne hanımlar.” diyerek
girişi yapan Suna Hanım heyecanlıydı.
“Ben Gökmen’i sevdim efendi çocuk. Kardeşleri de iyi. Sayelerinde
ortama biraz daha hareketlilik gelecek.”
Güzin Hanım’ın düşüncesini onaylayan Berrak Hanım
elini çenesine koyup kısa bir an düşündü.
“Aynen hanımlar size hak veriyorum. Gökmen esprili,
hoş sohbet bir insana benziyor. Esnafın sabahki gırgır şamatasına hemen ayak
uydurur. Hatta Ebrar’dan bile lafını esirgemez.”
“Ay, Erdem izin vermez şakalaşmasına Gökmen’in.”
diyerek cırlayan Güzin Hanıma dikkat kesilen Suna tek kaşını kaldırdı.
“Niye ki?”
“Şimdi Tolga var ya hani. Ayıp olur der, Erdem müsaade
etmez.”
“İyi de Ebrar nerede nasıl davranacağını bilen bir
kız. Hem Erdem bence biraz yerini bilsin.” diyen Berrak’a, Suna elini uzatıp
tokalaştı. Suna Güzin’e dönüp güldü.
“Hem ayrıca Erdem bizim esnafa karşı o kadar katı
değil, sadece dışarıdakilere karşı kızları koruma moduna geçiyor.”
Güzin yani
dercesine başını salladığında Suna ve Berrak ayağa kalktı ve Güzin’e veda edip
kendi dükkanlarına geçtiler.
Sokağa nefes nefese giren Nehir Süleyman Amca’nın
restoranına girip “Süleyman Amca!” diye bağırdı. Süleyman Bey mutfaktan çıkıp
gülümsedi. Her sabah kendisine gazete getiren küçük hanımı öz evladı gibi
benimsiyordu. Elinde salladığı gazeteyi masaya bırakan Nehir derin bir nefes
alıp gülümsedi.
“Görev tamam. Kaçıyorum ben, kafeyi açmam lazım.”
Başını sallayan Süleyman Amca “Tamam kızım haydi kolay
gelsin.” Dedi.
Nehir gülümseyerek dükkandan çıkıp kendi cafelerine
doğru yöneldi. Ortalıkta görünmeyen Erdem’in gelmediği barizdi. Kepenkleri kaldırırken
duyduğu “Günaydın.” Sesiyle başını arkaya çevirdi.
Gökmen ve kardeşi beraber gelmiş, Göker kendisine el
sallıyordu. Nehir başıyla selam verip “Günaydın.” dedi ve önüne döndü. İçeri girip
çantasını bir kenara bıraktıktan sonra etrafa bir bakış atıp gözlerini kıstı.
En fazla yarım saatlik işi vardı. Kasa tarafında olan bilgisayarı açıp bir
müzik seçtikten sonra saçlarını tepede dağınık bir topuz yapıp işe koyuldu.
Erdem kendinden emin adımlarıyla sokağa girdiğinde
Süleyman Bey’e selam verdi. Süleyman Bey başıyla selamı aldığında Erdem’in
yüzündeki tebessüm önüne döndüğünde kayboldu. Sevdiği insanlara açtığı duygular
haricinde tepkisiz kalmaktı onunki. Kafeye girmeden yan tarafta konuşan Berrak
ve Suna’yı gördüğünde anlık bir tebessüm sergileyip kapıdan içeri adımını attı.
Karşısında gördüğü manzaraya yüzünü buruşturup bir an baksa da bu çocuksu kızın
hareketleri ona şirin geliyordu.
Nehir sandalyeleri indirmiş masaların tozunu alıyor
bir yandan müziğin ritmine göre bedenini hareket ettiriyordu. Erdem dışarı
doğru kısa bir bakış attıktan sonra “Nehir!” diyerek bağırdı. Nehir olduğu
yerde sıçrayıp ona baktığında eliyle dışarıyı işaret etti Erdem.
“Gelen geçene dans gösterisi mi yapıyorsun sabah
sabah.”
“Ne! Saçmalama istersen Erdem abi.”
“Valla benim gördüğüm o, ya oynama ya o müziği kapat.”
Gömleğinin kollarını kıvırıp mutfağa doğru ilerlerken
yüz hatları oldukça keskindi. Nehir ona öldürücü bakış atsa da umursamadı.
“Kahvaltı yaptım ben.”
“İyi tamam anladım, söylerim Ebrar’a çağırmaz.”
Başını sallayıp gözden kaybolan Erdem’in ardından
müzik sesi çok geçmeden kesilmişti.
Gökmen kafenin genel temizliğini Göker ile
hallettikten sonra sandalyeye kendini bıraktı.
“Anneme bundan sonra ev işinde yardım ediyorsun
Göker.”
“Niye sen çok yardım ediyordun sanki.”
Gökmen gözlerini kısıp ona doğru eğildiğinde Göker’de
aynısını yaptı.
“Kadın adam halinden anladığı için elimi
dokundurtmadı, ama sen dene bak sana neler yaptırır.”
Bir kahkaha atıp geriye yaslandığında Göker tek kaşını
kaldırıp başını karşıdaki kafeye çevirdi. Nehir tek başına temizliği
yapıyordu. Oturduğu yerden kalkıp çıkışa yöneldi.
“Nereye oğlum? Şşşt Göker. Kırıldın mı? Gel, şakasına
dedim onu ben. Alo kime diyorum!”
“Ya dur abi. Kız tek başına az yardım edeyim geliyorum.”
Gökmen kaşlarını kaldırıp Göker’in dikkatle baktığı
yere döndüğünde Nehir’i fark etti. Tek başına düzenlemeye çalışıyordu ortalığı.
Burada iki herifin bu işte pestili çıkmışken Nehir kendinden emin bir şekilde işini
yapıyordu. İçinden Nehir’i takdir edip kardeşine sessizce başını salladı.
Göker karşı cafe’ye girdiğinde Nehir ile göz göze
geldi.
“Yardıma geldim.”
Nehir kaşlarını kaldırırken bir yandan elindeki
sandalyeyi düzeltiyordu.
“Ne gibi?”
“Neye ihtiyaç varsa?”
“Gerek yok ki bitti sayılır.”
“Olmaz öyle bir bez ver bana da, tozları alınacak
yerler söyle halledeyim.”
Nehir omuz silkip önlüğünün cebinden sarı bir bez
çıkartıp Göker’e uzattı. Köşedeki iki masayı işaret ederek “Tek onlar kaldı.” dedi.
Göker gülümseyerek gösterilen yere doğru gittiğinde Nehir kendi kaldığı yerden
devam etti.
“Günaydın!”
Ebrar enerjik sesiyle dükkana girdiği an, gülen yüzü
Göker ile karşılaşınca anlık bir şaşırma yaşadı ve ardından kendini toparladı.
“Fazladan eleman mı var ben mi yanlış görüyorum?”
Göker son rötuşunu da yaptıktan sonra doğrulup
sırıtarak Ebrar’a döndü.
“Yardım için gelen bir eleman diyelim ama kısa
süreli.”
Ebrar çantasını çıkartıp kasa tarafına geçerken
Nehir’e kısa bir bakış atıp Göker’e cevaben gülüp “Allah Allah!” dedi.
Göker elindeki bezi vermek üzere yanına yaklaşırken, Nehir
olduğu yerde sessizce bekliyordu.
“Ebrar geldin demek, doğum günü için verilen
siparişler vardı ya onlar tamam müşterileri arayıp siparişleri gelip
alabileceklerini söylemelisin.”
Erdem mutfaktan çıkarken Ebrar’a ithafen konuşmaya
başladığında Göker’e bakıp önüne döndü ve kaşlarını çatıp tekrar Göker’e baktı.
“Senin burada ne işin var?”
Göker dudaklarını toplayıp boğazını temizledi.
“Nehir’e yardıma gelmiştim.”
Erdem Nehir’e döndü.
“Yardımlık işin varsa neden bana seslenmiyorsun.”
Nehir bakışlarını elindeki beze çevirip yanıt verdi.
“Aslında yok ama ısrar etti.”
“Evet, ben ısrar ettim, bir sorun mu var bunda
anlamadım?”
Göker’in kaşlarını çatmasıyla, Ebrar hafifçe öksürdü.
“Bence sen karşı tarafa gitmelisin Göker. Yardımın
için teşekkürler.”
Göker sakince elindeki bezi Nehir’e uzattı ve “Kolay
gelsin.” diyerek cevap beklemeden hızla çıktı kafeden. Ebrar da Erdem’e
gözlerini devirip peşinden gitti. Çocuğun niyetinin iyi olduğunu anlamıştı.
Sadece önceki günün telafisi için samimi davranıyordu. Sonuçta artık komşulardı
ve Göker’in bu hareketi ona göre sempatikti. Ancak hemen karşı kapıda Göker’in
içeri sokmaya çalıştığı adam hakkında aynı şeyi düşünemiyordu maalesef.
“Ebrar Hanım kardeşime maaş ne kadar vermeyi
planlıyorsunuz?”
Göker dişlerini sıkıp “Abi ne yapıyorsun?” diye sordu.
Gökmen çaktırmadan göz kırptığında başını iki yana salladı. Abisi Ebrar ile
uğraşmak istiyordu belli ki, üzerinde durmadı.
Ebrar “Ben çağırmadım kardeşinizi, ayrıca ben yoktum o
geldiğinde.” dedi biraz şaşkın biraz da öfkeli bir sesle. Gökmen ellerini
cebine sokup kaldırıma adımını attı ancak Ebrar’ın hemen arkasında beliren
kaşları çatık Erdem’le göz göze gelince duruşunu dikleştirip adımını geri aldı.
“Anladım. Eğer rahatsızlık verdiyse, kardeşim adına
özür dilerim.”
Ebrar itiraz etmek için dudaklarını aralamıştı ancak
saniyeler içinde ortada cevap vereceği birisi kalmamıştı. Sinirle ayağını yere
vurup geri döndü ancak içeriden kendisini izleyen Erdem’i gördüğünde sinir
harbinin nedeni tamamen yön değiştirmişti. Yanında Erdem gibi çatık kaşlarıyla
ateş eden bir canavar varken insanların bırak cevap beklemeyi yüzüne bakması
bile mucizeydi.
“Yemin ediyorum Nehir’in söylediğinden daha betersin. Hulk
senin yanında çok centilmen kalıyor!”
“La’havle! Ben ne yaptım şimdi?”
Ebrar cevap verme tenezzülünde bile bulunmadan kasanın
başına geçerken Erdem kafasını hafifçe yana eğip bir ‘Ya sabır!’ çekti ve
mutfağına döndü. Nehir ise bu soğuk havanın birkaç saat içinde tamamen
değişeceğinden emin, başka bir soruyla meşgul ediyordu beynini. Karşı komşularıyla
tartışmadan öteye gidemedikleri diyaloglarını nasıl toparlayacaklardı?
~Bir
hafta sonra~
“Ya bıçakları getirsene Hüseyin!”
“Tamam Süleyman abi tamam.”
Geçen zaman boyunca her gün daha da esnafı çözen
Gökmen aile tanımını koymuştu mahalleye. Herkes akşam üstü dükkanları kapamış
sokağa masaları çıkarmış hazırlıklara başlamışlardı. Sokakta yaşayan insanlarda
dahil etraf curcuna şenlikten geçilmiyordu. Ebrar özel olarak hazırladıkları
kek pastaları masaya bırakırken Gökmen’in “Güzel görünüyorlar.” demesiyle şaşkınlıkla
ona döndü. O günden sonra konuşmak için ilk atağıydı bu Gökmen’in.
Kendisine kocaman bir gülümsemeyle bakan adamın hali
oldukça çocuksuydu. Küçük bir tebessüm ilettikten sonra onun elindeki cupcakelere
baktı. Gülen suratlarla dolu kekler insanın sırıtmasına sebepti.
“Seninkilerde güzel görünüyor.” diyerek karşılık
verdi. Sessizce bakışan ikilinin başında yanmaya başlayan renkli ışıklar sokağı
aydınlatmak için ayrı bir hava katmıştı ortama.
“Mahmut abi ampulleri biraz daha kaldır yukarı masaya
fazla yakın oldu.”
Göker’in yönlendirmesiyle renkli yanan ampuller biraz
daha yukarı kalktı. Ebrar önüne dönüp masayı düzeltirken Gökmen’de karşısında
çatal bıçak düzenlemesi yapmaya koyuldu. Nehir, Suna’dan makyaj detayları
alırken Erdem bir kenarda durmuş etraftakileri inceliyordu. Gökçe Güzin’den
moda hakkında detaylar öğreniyor ilgiyle onu dinliyordu. Güzin’in aniden
duraksamasıyla kaşlarını kaldırdı.
“Bir şey mi oldu Güzin Abla.”
“Ah siz geldiğinizde ortalıkta olmayan bir arkadaş
gelmiş canım.”
Gökçe merakla arkasını döndüğünde garip bir tarza
sahip olan bir kadını gördü. Saçları dağınık, salaş siyah kıyafetlere bürünmüş,
altında şalvar olduğuna emin olduğu bir şey giymişti kadın. Bir hafta boyunca
derslerinin olmadığı zaman kafeye gelip abisine yardımcı olmuş etraftakilerle
daha fazla konuşma fırsatı bulmuş ama bu kadını hiç görmemişti.
“Kim ki bu kadın.”
“Bizim sokağın falcısı Zümrüt. Süleyman Bey hiç haz
etmez kendisinden. Ama falları da çıkar yani yanılmaz.”
Kadını göz hapsine alan Gökçe merakla kaşlarını
kaldırdı. Kendisinin de falına baksa fena olmazdı diye düşünmeden edemedi.
Kadın birden gülümseyip adımlarını bir yere doğru hızlandırdığında kadını
güldüren kişinin kim olduğunu merak edip bakışlarını takip etti. Suratsız
Erdem’in yanına gitmişti. Güzin bir kahkaha attığında ona döndü.
“He bir de Erdem’e yanık. Yani onunla uğraşmadan
duramaz. Erdem’in ona karşı duyguları yok ama bir umut üsteledikçe üsteliyor.”
Erdem’e bakan Gökçe tepkisizce durdu. Erdem kadını
fark ettiğinde sabır dilercesine başını yukarı kaldırmış ardından kaçacak bir
yer bakınmış fakat tam hareket edeceği esnada Zümrüt koluna yapışmıştı.
Bu görüntü Gökçe’ye oh canıma değsin dedirtse de
kadının saçma üstelemesine de sinir olmadan edemedi. Adam sevmiyorsa zorlaması
saçmaydı. Omzunu silkip Güzin’e “Neyse sen anlat Güzin Abla, kışın moda sence
nasıl olur?” diye sorsa da arada onlara bakmadan edemiyordu.
“Erdem nasılsın canım.”
Erdem’in koluna ahtapot gibi yapışan Zümrüt
sırıtıyordu. Erdem ise bu hareket karşısında bıkkınlıkla nefes verdi.
“Zümrüt Hanım iyiyim teşekkürler. Şimdi Süleyman
Amca’nın yanına gidiyordum bende.”
Zümrüt dudaklarını büzüp biraz daha kendisine
yaklaştı.
“Özlemedin mi beni?”
Erdem kaşlarını çatıp koluna tutunan kadını nazikçe
kolunu bırakmasını sağladı.
“Özleyenler olmuştur elbet sizi ama üzgünüm o listede
ben yokum Zümrüt Hanım, şimdi müsaadenizle.” diyerek kadının konuşmasına cevap
vermeden arkasına dönüp Süleyman Bey’in yanına doğru ilerledi. Zümrüt yüzünü
asıp arkasından bakakalmıştı.
Sokaktaki çocuklar etrafta koşuşturup dururken Ebrar
ve Gökmen kendilerine boş birer sandalye bulmuş ve oturmuşlardı.
“İyi miyiz Ebrar?”
Ebrar, Gökmen’e dönüp başını salladı.
“Bilmem kötü müyüz?”
Gökmen sırıtıp ona doğru eğildiğinde Ebrar tepkisizce
ona bakıyordu.
“Bak tamam başında pek iyi karşılaşma olmadı ikimiz
için de ama bence bugün buna bir son vermeliyiz.”
“Sen kendince fazla büyüttün sanırım, sana karşı bir
kin falan beslemiyorum ben.”
Gökmen duyduğu cümleyle daha fazla sırıtıp elini
Ebrar’a uzattı.
“O zaman ateşkes.”
Ebrar dudağının kenarıyla gülümseyip Gökmen’in
uzattığı eli tuttu ve ardından sandalyeden kalkıp Berrağın yanına ilerledi.
Parti boyunca havada uçuşan kahkahalarla ve etraftaki
çocukların sesleriyle ortamdaki enerji düşmeyip aksine hep yükselmişti. Müzikte
çalmaya başladığında herkes dans etmeye koyulmuştu.
“Hüseyin çal bir Ankara’nın bağlarını.”
Süleyman Amca’nın gür sesiyle ortamda bir sessizlik oluştu. Hüseyin başını sallayıp istek parçayı çalmaya başladığında Süleyman Amca Gökmen’e bakındı ve eliyle yanına gelmesini işaret etti.
“Gel bakalım geç karşıma.” dedi.
Gökmen “Süleyman Amca ben anlamam ki.” dediğinde
Süleyman Amca kaşını çattı.
“Ne demek anlamam evlat. Bu parti senin için yapıldı.
Anlarsın haydi kaldır kolları obaaaa.”
Gökmen onu taklit ederek başladığı oyun havasında çok
geçmeden ayak uydurmuş işi çözmüştü. Etraftakiler de ikilinin etrafında halka
oluşturmuş alkışlıyorlardı.
Gökmen arada Ebrar’a bakıp gülümserken Ebrar, Süleyman
Amca’ya bakıyor onu izliyordu. Sonunda bittiğinde etraftakiler masalara geçip
atıştırmalıklardan almaya başladı. Gökmen’in istemsizce Ebrar’a takılan gözleri
nereden geldiğini anlamadığı onu daha fazla tanıma arzusuna engel olamıyordu.
Geçen bir hafta boyunca her sabah Ebrar başıyla selam vermiş o ise gülümseyerek
karşılık vermişti. Erdem’in tepkisiz bakışlarında ise hiçbir şekilde değişiklik
olmamıştı. Gökçe’ye göre Erdem soğuk bir nevaleydi. Sanırım kız kardeşine bu
konuda hak verebilirdi. Fakat Ebrar ve Nehir konusunda haksızlığı Nirvana
tepesindeydi Gökçe’nin. Hala ikisi için sinsi diyor ve geri adım
atmıyordu.
İlerleyen dakikalarda kimisi evlerine dönmeye
başlamıştı. Çocukların uyku saati gelmişti ve yarın okulları vardı. Müzik
kapatılmıştı. Sokakta yaşayan aileler tamamen ortadan çekildiğinde esnaf masada
oturmuş genel bir muhabbet başlatmıştı bile. Mahmut Bey ve Hüseyin Bey’in et
muhabbeti ile masada yüzlerini buruşturan kadın esnafları fark eden Süleyman
Bey konuyu değiştirdi.
“Eee Gökmen beğendin mi partimizi?”
Gökmen mutlulukla herkese gülümseyip Süleyman Bey’in
gözlerine baktı. “Çok beğendim, her şey için teşekkür ederim. Bu sokak aile
gibi geldi bana. Geldiğimden beri yabancılık çektiğim her hangi bir konu
olmadı.”
Süleyman Bey gülümseyerek geri kalan esnafa döndü.
Ebrar, akşamdan beri ağırbaşlılığını bozmamış yine dozunda eğlenmişti.
“Ebrar kızım ellerine sağlık yine tatlıların harika
olmuş.”
“Afiyet olsun Süleyman Amca. Erdem Abi sağ olsun onun
da emeği fazla.”
“Ah tabi Erdem iyi iş çıkarmışsın.”
Erdem, Süleyman Bey’e kısa bir tebessüm iletip başını
önüne çevirdi. Zümrüt bu esnada hafifçe öksürerek konuşmaya başladı.
“Erdemin dokunuşu yeter.”
Süleyman Bey, Zümrüt’ün konuşmasıyla yüzünü
buruştururken elini havada gelişigüzel sallamayı ihmal etmedi. Zümrüt Erdem’e
odaklanmış ondan bir tepki bekliyordu. Erdem ise duymamış gibi yaparak yanında
oturan Nehir’e doğru eğildi.
“Bir kadın hiç mi uslanmaz anlamıyorum ki.” dedi.
Nehir dudaklarını ısırıp kahkahasını bastırmaya
çalışırken Erdem derin bir nefes alıp Ebrar’a döndü. Ebrar muzip bakışlarla Zümrüt’ü
işaret ediyordu. Erdem gözlerini devirip bakışlarını başka tarafa çevirmeye
kalktığında Gökmen’in kız kardeşiyle göz göze geldi.
Gökçe akşamdan beri gözlerini üzerinden ayırmadığı
Erdem’i sebepsizce inceliyordu, bir yandan sinir oluyor öte yandan
söyleniyordu. Adam kimseyle muhatap olmuyor, olsa da en fazla beş kelime
kullanıyor gibiydi. Zümrüt denen kadının konuşmasıyla Erdem’in kasılması
güldürme isteği oluştursa da kendini tuttu. Sonunda kesişen gözleriyle Erdem
istifini bozmasa da Gökçe rahatsız olup gözlerini kaçırdı. Tam bir soğuk
nevaleydi adam işte. Adamakıllı gülmüyordu bile. Her şeyi kasıntıydı.
Gece sonunda toparlanan masalar ve birbirlerine yarın
sabah görüşmek üzere veda eden esnaf dağılmaya başlamıştı. Ebrar, Nehir’le
vedalaşıp arabasına doğru yürürken Gökçe ve Göker’i fark etti. Hafifçe
gülümseyip başını salladı.
“Tekrardan iyi akşamlar.”
Göker gülüp ellerini saçının arasından geçirdi ve
başını salladı.
“İyi akşamlar.”
Gökçe gözlerini yere dikip bir şey dememeyi tercih
etti. Ebrar Gökçe’nin bu hareketlerine anlam veremese de üzerine durmadı.
Arabasına binip Tolga’yı aradı. Tolga telefonu ikinci kez çalmadan açtı.
Ebrar daha yeni evine giderken o tek başına oturduğu
evinde televizyon keyfi yapıyordu. Ebrar’ın aramasıyla gülen suratı daha da
genişledi.
“Sevgilim.”
Ebrar’ın gülüşü kulağına iliştiğinde tekrar gülümsedi.
“Şimdi eve geçiyorum, seni arayıp sesini duymak
istedim.”
Tolga muzip bir şekilde kaşlarını kaldırıp Ebrar
görmese de elini havalı bir şekilde saçlarının arasından geçirdi.
“Beni özlediğini farklı bir şekilde belirtmen çok
ince.”
“Seni özledim zaten.”
Ebrar’ın ani cevabıyla oturduğu yerde dikleşen Tolga
heyecanlandı. İlişkilerinin başından beri Ebrar her zaman sevgisini biraz daha
az sergilemiş, ara ara yaptıklarıyla Tolga’yı kendine biraz daha hayran
bırakmıştı. Son zamanlarda ise gözle görülür şekilde aralarındaki bağ garip bir
hal almıştı.
“Yanına gelmemi ister misin?”
“Geç oldu. Hem yorgunum ama sesini duymak iyi geldi.
Günün nasıl geçti?”
“Bir farklılık yok her şey bildiğin gibi klasik banka
işleri.”
“Yarın istersen kafeye uğra, Erdem abi bugün seni
sordu. Ne zamandır ortada yoksun diye.”
“Aklımda, gelirim.”
“O zaman yarın görüşürüz şimdi kapatıyorum.”
“Dediğin gibi olsun. Seni seviyorum.”
“Bende.”
Telefonları kapatan nişanlı çiftin aklında dönen
şeyler ise tamamen farklıydı. Tolga bir an önce Ebrar’la evlenip artık iş
çıkışı evlerine geldiğinde zile basmanın keyfini yaşamak istiyordu, Ebrar ise Tolga
ile konuşmanın verdiği rahatlamayla uyumayı. Evlilik mevzusu aklının köşesinden
bile geçmiyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder